ÖĞRETMENİN GÜCÜ

                                                        ÖĞRETMENİN GÜCÜ

     Değerli eğitimci, yazar, psikolog Doğan Cüceloğlu'nun bir kitabının adını bugünkü yazıma başlı olarak seçtim. Kendisini birkaç yıl önce çalıştığım okula velilerle söyleşi için geldiğinde tanıma fırsatım olmuştu. Oturduğu yerden birkaç şey söyleyip gider diye düşünmüştüm. Seksen yaşına rağmen bir buçuk saat ayakta konuşmasını dinleyince yanıldığımı anladım. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığımız söyleşide dinleyicileriyle kurduğu ilişkiye ve anlattıklarına hayran oldum. Sonradan birkaç kitabını okudum hayranlığım arttı.

     Ben okumayı geç öğrendim, ikinci veya üçüncü sınıftayım diye hatırlıyorum. Bunun nedeni belki okula geç uyum sağlamam olabilir. Okula başladığım yaz bir ameliyat geçirmiştim. Karnımda beş dikişli bir yara vardı. Annem okula başlarken, "Okulda arkadaşlarından uzak dur, kavgaya karışma, kalabalığa girme, ameliyatın patlar," demişti. "Ameliyatın patlar," sözcüğü beni korkutmuştu. Okulda elimden geldiğince dikkat eder, pek kimseyle konuşmazdım. Okula başladığımızda sınıf öğretmenimiz yoktu. Başka öğretmenler ders başlayınca gelip yazmamız, yapmamız gereken şeyleri söyleyip giderlerdi. Ancak bir ay sonra öğretmenimiz geldi. Neler öğrendik neler yaptık hatırlamıyorum. Yıl sonu geldiğinde karnelerimizi aldık ben okuma öğrenememiştim. Karne elimde eve giderken bir abi, "Ver karnene bakayım," deyip karnemi elimden çekip aldı. "Aferin sınıfını geçmişsin," dedi. Sınıfımı geçtiğimi o zaman öğrendim, karnemi sallayarak koşarak eve gittim.

          Sanırım üçüncü sınıfa gidiyordum, Türkçe dersinde okuma yapıyorduk. Öğretmen yanıma gelip, "Ayşe sen devam et," dedi, okumaya başladım. Öğretmenim, "Sen okumayı öğrendin mi?" dedi. "Öğrendim öğretmenim," dedim. "Çıkar bakalım Hayat Bilgisi kitabını," dedi. Çantamdan kitabı çıkarıp verdim. Rast gele bir sayfa açtı, "Oku bakalım," dedi. Hiç unutmuyorum askerlikle ilgili bir konuydu. Okumaya başladım, bir süre okuduktan sonra öğretmen beni durdurdu. "Sen okumayı öğrenmişsin gel senin yerini değiştirelim," dedi. Ve beni pencere kenarında bir sıraya oturttu.

     O günden sonra beni tutabilene aşk olsun, sanki geçen yıllardaki okuma öğrenme açığımı kapatmak istiyordum. Sanki öğretmenim bana sihirli değnekle dokunmuştu. Sınıf dolabındaki bütün kitapları okudum. Öğretmenin anlattığı dersleri radyodaki "Okul Radyosu" programından da takip ediyordum. Bazen sınıfta öğrendiğimiz konuları ben daha önceden radyodan öğreniyordum. Sınıfın en çalışkanları arasına girmiştim. Okumam, anlatmam çok iyiydi. Küme çalışması yapardık, en uzun konuları ben alır anlatırdım. Sınıfta herkes benimle çalışmak isterdi. Okullar arası bilgi yarışmasına beni seçmişlerdi. Yarışmada bana dört soru sormuşlardı üçünü bildim birini bilemedim. Bildiğim soruları hatırlamıyorum ama bilemediğim soruyu hatırlıyorum. "Hacim nedir?" diye sormuşlardı.

        Yıllar geçti öğretmen oldum hem öğrendim hem öğrettim, öğrencilerimi çok sevdim. Yirmi bir yıl devlet okullarında çalıştıktan sonra emekli oldum. Sonra Türkçe öğretmenliğini bitirdim. On üç yıl aralıklı olarak Zihinsel engelliler sınıf öğretmeni olarak çalıştım. En son özel okullarda sınıf öğretmenliği yaptım. Aralıklı olarak kırk beş yıl yaptığım mesleğimi, "Daha eğitim ve öğretmenlik hayatımda öğreneceğim çok şey vardı," diyerek bıraktım.

         On beş yılı aşkındır yazıyorum. Yayınlanmış üç romanım var, dördüncüsünü yazıyorum. Yerel gazetelere yazı ve şiirler yazıyorum. Bu alanda yolun başında olduğumu düşünüyorum. Yeni şeyler öğrenmek beni heyecanlandırıyor.

         Tüm bunları bana ilkokul öğretmenim İsmet Yücel kazandırdı. Kendisini saygı ve rahmetle anıyorum. Yaşamıma güzellikler kattığı ve bana okuma, öğrenme sevgisi aşıladığı için. 

     Hepimiz biliriz sevdiğimiz öğretmenin dersine daha çok çalışırız. Eğitimde sevgi çok önemlidir. Çocukları sevmeyen kişi ne kadar okusa, donanımlı olsa da öğretmenlik yapamaz. Belki öğretmen olur ama çocuklara bir şey veremez. Yaptığı iş "mış" gibi olur.

      Çocukla öğretmeni arasında sır yoktur. Evde olan biteni, arkadaşlarıyla yaptıklarıyla yaptıklarını öğretmeniyle paylaşmaktan çekinmez. Onun gözünde öğretmen her şeyi bilendir. Öğrenmeye açtır, sürekli öğrenmek ister. Yıllar önce bir okuldan başka bir okula atanmıştım, ikinci sınıfı okutuyordum. Son dersimde öğrencilerime "Ben artık başka bir okulda çalışacağım. Bu son dersimiz onun için siz ne isterseniz onu yapalım," dedim. Sınıfta önce bir sessizlik oldu, sonra bir çocuk parmak kaldırdı, "Öğretmenim gitmeden bize bir şeyler daha öğretin," dedi. Altmış iki yaşımda özel bir okula çalışırken bir öğrencim beni yaşlı bulmuş olmalı ki, "Öğretmenim ölmeden önce bize her şeyi öğretin," dedi. 

     Bir çocuğun en büyük şansı ilkokulda özellikle birinci sınıfta iyi bir öğretmeninin olmasıdır. Çünkü ilk bilgileri birinci sınıfta alır. Okulu, okumayı, öğrenmeyi sevmeyi bu sınıfta alır. Araştırmayı, sorgulamayı, iyi bir insan, iyi bir yurttaş olmayı burada öğrenir, öğrenmenin temelleri bu sınıfta atılır. Günümüzde artık bilgiye ulaşmak çok kolay, önemli olan o bilgiye ulaşmayı bilmektir. Araştırmayı öğrenmeyi seven çocuk bilgiye ulaşmayı da bilir.

      Devletlerin geleceği çocuklardır, çocuklara iyi bir eğitim verilirse Atatürk'ün dediği gibi çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabiliriz. Uygar olmayan uluslar uygar olan ulusların ayakları altında kalmaya mahkumdur. Ne yazık ki son yıllarda eğitimimiz dünya sıralamasında en alt sıralarda. Yanlış eğitim sistemi, politik kaygılar, sık sık değişen eğitim programları, nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmemesi bunun sebeplerinden birkaç tanesidir.

     Velilerde çocuklarına iyi bir eğitim alma telaşındalar. Onları kendilerince iyi okullara göndermekle kalmayıp özel dersler aldırmakta, dershanelere göndermektedirler. Ama çocuğun belli bir kapasitesi var. Sen fincana itfaiye hortumuyla su doldurmaya kalkarsan taşar ve bardak alabileceğinden fazlasını alamaz. Son yıllarda anaokullarında başlayan İngilizce dersleri kolejlerde ağırlıklı olarak veriliyor ama çocuk üniversite bitiriyor iki kelimeyi zor yan yana getirip konuşabiliyor. Çocukları at yarışı gibi dershanelere gönderip, özel ders aldırıp bunaltmak yerine onların çocukluklarını yaşamalarına da izin vermeliyiz. 

       Okullar ne kadar fiziki yapısı iyi, laboratuvar, işlik (atölye) her türlü donanımı olursa olsun iyi bir öğretmen olmazsa o okulda eğitim ve öğretim olmaz. Çocuklar öğrenemez. Öğretmenler öğrencileri olumlu yönde etkiledikleri gibi olumsuz yönden de etkilerler. Hayatlarını, geleceklerini karartırlar, okula öğrenmeye küstürürler.

     Onun içindir ki öğretmenlerin çok iyi eğitim alması, çocuk psikolojisi, sınıf yönetimi bilmesi, kendi alanında yeterli bilgiye ve donanıma sahip olması en önemlisi çocukları sevmesi gerekir. Öğretmenin gücü, etkisi çocuklar üzerinde çok büyüktür.

        Selam olsun çocuklarını seven öğretmenlere, selam olsun onları araştıran, sorgulayan Atatürk'ün dediği gibi çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmayı hedefleyen öğrenciler yetiştiren öğretmenlere. Eli öpülesi öğretmenlerimize salam olsun.    

 

 

 

 

 

.     

YAZARIN DİĞER YAZILARI