ORMAN YANGINLARIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

                                     ORMAN YANGINLARIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

     İlkokuldayken Kızılay pulu alırdık, pul defterimize yapıştırırdık. Kimin daha çok diye birbirimize gösterirdik. Pulları kendi harçlıklarımızdan alırdık. Ta küçükten Kızılay'ın önemini öğrenmiştik. Kızılay depremde, sellerde, yangında ve diğer doğal afetlerde, yardıma ihtiyacı olan herkese yardım ederdi. Yoksulların, yardıma gereksinimi olanların yardımına koşar, yaralarını sarardı. İnsanların güvendiği geçmişi çok eskilere dayanan bu kuruma halk para ve mal bağışında bulunurdu, saygın bir kurumdu. Son yıllarda aynı şeyi söylemek zor. Kızılay yöneticilerin lüks konutlar kiralayıp, satın alıp lüks yaşam sürmesi Kızılay gibi saygın kurumun para aklama aracı olarak kullanılması, Kurban Bayramlarında elde edilen etlerin beş yıldızlı otellerin mutfağında bulunması vb gibi olaylar kuruma olan güveni sarstı. Artık hiç kimse bu kuruma bağış yapmak istemiyor dahası IBAN göndererek para istemesi insanları üzüyor.

        THK 1925 yılında Atatürk'ün "İstikbal Göklerdedir" sloganıyla kuruldu.  Amacı havacılık sanayisini kurmak, askeri sivil, sportif ve turistik havacılığın gelişmesini sağlamaktı. Cevat Abbas Gürer'in kurucu başkanı olduğu, "Türk Tayyare Cemiyeti" adıyla kurulan bu  dernek 1935 yılında "Türk Hava Kurumu" adını aldı. Kamu yararına çalışan bir dernekti. Kurban derileri her yıl oraya verilirdi. Zaman içinde çeşitli cemaatlere kaynak aktarmak amacıyla her isteyenin deri toplamasına izin verildi. Ve son hükümetler döneminde üzgünüm ki içi boşaltıldı, işlevsiz duruma getirildi. Sonunda kayyuma devredildi. Yangın söndürme uçakları hangarlara çekilip bakımları yapılmadı, pilotlar ve diğer teknik personel işten çıkarıldı. Özellikle son günlerde çıkan orman yangınlarında gereksinim duyduğumuz uçaklar üzgünüm ki yoktu. Cumhurbaşkanının on beş tane özel uçağının olması, çeşitli makamlarda bulunan kişilerin son model arabalarda gezmesi, yangın söndürme uçağının bulunmaması çok üzücü.

        Son günlerde yurdumuzun büyük bölümünde çıkan orman yangınlarını üzülerek izliyoruz. Büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Börtü böcek yanıyor onlarla ilgili fotoğraf ve videolar yürek burkuyor. Ayağı yanarken kaçmaya çalışan tavşan, öleceği anda doğuran inek, kuluçkaya yatmış kuşun yuvasından ayrılmayıp yanışı, sırtı yanmış koyunların fotoğrafları bu örneklerden birkaç tanesi.

     Pek çok köy boşaltıldı, insanların hayvanları, emek verdiği onca ürünleri, evleri yandı, oturulamaz duruma geldi. Devletin asli görevi doğal afetlerde vatandaşına yardım edip yaralarını sarmaktır. Ama TOKİ çıkıp yangından zarar gören evler için proje ev gösterip bunu uzun vadede ödemek üzere yapacaklarını, bakan da çıkıp,  "Evi yanmayanların keşke benim evim de yansaydı," diyeceklerini söylüyor. Bu nasıl bir aymazlıktır anlamak mümkün değil. 

          En üzücü olanı da insanların artık devlete ve devlet kurumlarına güvenmeyişi. Önceden "Devlet Baba" deyip güvendiğimiz kurumlar güvenirliliğini yitirdi. Bu kurumlara kimse inanmıyor para yardımı yapmak istemiyorlar. Bu yangınlarda net olarak gördük ki insanlar kendi yardımlarını aralarında organize olup yaptılar. Genci, yaşlısı, yoksulu, varsılı elinden geldiğince yardımda bulundu. Soğuk su, yiyecek ve diğer gerekli eşyaları toplayıp gereksinimi olanlara ulaştırdılar. Türkiye'nin dört bir yanından koşup geldiler yangını söndürmek için canla başla çalıştılar. İnsanlar gönüllü olarak gece gündüz yangına müdahale etmek için nöbet beklediler.   

         Yurdun pek çok yerinde özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde aynı anda pek çok yerde yangın çıkması kafalarda soru işareti uyandırdı. Bu yangınlar aynı anda pek çok yerde nasıl çıkardı? Daha önceden örneklerini çok fazla gördüğümüz için biliyoruz. Rant uğruna güzelim ormanlarımızı ciğerlerimizi yaktılar. Yanan ormanlık alanlar hemen imara açılıp beş yıldızlı oteller yapıldı. Yanan yerler tam otel alanının olduğu yer kadardı. Karadeniz Bölgesi hepimiz biliriz çok fazla yağmur alır ve fazla sıcak değildir. Şimdiye kadar hiç yangın olmamıştır. Ama Karadeniz Bölgesindeki ormanlar bile yakıldı Araplara parsel parsel satıldı, imara açıldı. Hatta medyada okuduk, Arap ülkelerinde Karadeniz Bölgesi gösterilerek Türkiye'de satılık arsa ilanları çıktı.

     Önümüzde bu kadar çok örnek varken bu yangınların doğal nedenlerle çıktığına inanmak zor. Yangın çıkarma şüphesiyle tutuklananlar oldu. Ormanlarda benzin bidonları, torpiller bulundu.  Gerçi torpiller domuzları korkutmak için deniyorsa da yangın için zemin oluşturur diye düşünüyorum. Muğla ilinde binden fazla maden arama ruhsatı verildiğini duyduk, ruhsat alan firmalar ağaç kesse tepki alır oysa yanan yerlerde çalışabilirler.

     Sebep her ne olursa olsun gerçek olan binlerce hektar orman yanıp kül oldu, içinde binlerce canlısıyla. Ve geri dönüşümü çok zor. Pek çok insan evsiz barksız kaldı, yüreği dağlandı. Oksijen depolarımız, canlıların yaşam alanları yok oldu.

     Şimdi yapılacak olan ormanı kendi haline bırakıp kendi yaralarını sarmasını beklemek ve ağaçlandırmak. Yangında zarar gören vatandaşlara gereken desteği vermek. İmara açılmasını önlemek, doğanın dengesini bozmamak. Bizden sonra gelecek kuşaklara çocuklarımıza tertemiz bir doğa, sağlıklı yaşam alanları bırakmaktır. Bunun savaşını veren pek çok gönüllü dernek var. Onları yürekten kutluyor, destekliyor, ayakta alkışlıyorum.

     Yüzlerce yıl önce İran'da ağaçta olan bir sincap Çanakkale'ye kadar ağaçtan inmeden ulaşabiliyormuş. Anadolu'nun her tarafı ormanlıkmış. Oysa şimdi pek çok yerde kilometrelerce gidildiği halde tek bir ağaca rastlayamıyoruz.

       Hep beraber bu gidişe dur diyelim, ağaçlarımızı ormanlarımız koruyalım. Başka gidecek yer yok hem yurdumuzu hem dünyayı rant uğruna yakanlardan koruyalım. Yeniden yeşertelim yurdumuzu ve dünyayı. Benden sonrası tufan ben nasılsa yokum demeyelim. Yarınlarımız için, çocuklarımız, torunlarımız için insanlık için yemyeşil bir dünya kuralım.

AYŞE ÖZ

YAZARIN DİĞER YAZILARI