DURUMUN, KURALLARIN VE TEDBİRLERİN CİDDİYETİNİ BÖYLE ÖĞRENECEKTİR

 

  DURUMUN, KURALLARIN VE TEDBİRLERİN CİDDİYETİNİ BÖYLE ÖĞRENECEKTİR

Hafta içinde, siyasi görüşlerimiz ayrı, çok yakın bir arkadaşımla pastanede sohbet ediyorduk. Aristoteles: "Sevdiklerinizle siyaset yapmayın, siyaset dostlukları zedeler" Der. Ama biz kırk yıllık arkadaşız, bizimkini zedelemez.

Arkadaşım: "Hadi bakalım bir hafta daha denesinler" diye başladı, söze. "İllerin rengi sarıya, ola ki mavi renge dönüşürse ne âlâ değişmez de tam aksine, tehlikeli renge gizlice davetiye çıkarırlarsa, "Hayat Eve Sığar" deyip eve kapanırlar. Bir ay sonunda, testlerin tamamına yakını negatif çıkmazsa o zaman testlerde bir arıza var demektir!" Dedi ve devam etti: "Gerçi şimdiye kadar böyle bir sonuç alınmadı. Bununda nedeni, maalesef vatandaşın sorumsuzluğudur. Onlar değil mi maskeyi takmayan, sosyal mesafeyi dikkate almayan, hijyen kurallarına uymayan? Sonrada kalkıyorlar kapalı salon toplantıları için bazıları; "İmam şey ederse, cemaat şey eder" diye eleştiriyor. Bu eleştiriye "Hadi canım sende" demeyeceğim. Ama "Tencere dibin kara, seninki benden kara" Diyeceğim. Çayını yudumlayıp, konuşmasını sürdürüyor. 

"Biz; hastaneye düşmesinler, entübe olmasınlar diye çabalıyoruz! Ne yapalım o zaman, oturur evde, sabahtan akşama kadar: Kendim ettim kendim, buldum, gül gibi sarardım soldum, diye türkü çığırır!" Deyip soluklandı ve hemen devam etti.

"Aşılar süratle yapılıyor, Dünya aşı bulamazken biz aşı konusunda, Allaha şükür sıkıntı çekmiyoruz. Aşı bol! Daha ne? Hani bir halk deyişi vardır: Yediğin önünde, yemediğin arkanda. Diye. Aç değilsin açık değilsin! Otur şükret! Yazlığın var, Kışlığın var, otomobil dersen âlâsı sende. Eee, daha ne olsun? Haa. Şimdi, lafı: Yat'ım yok uçağım yok, demeye getiriyor! Ayıp, ayıp! İşin gücün, fitne-fücurluk! Kamyonun arkasında ne yazıyordu, hatırla bakalım?" Diye sordu: "Ne yazıyordu? Hatırlayamadım" Dedim. "Ben söyleyeyim" dedi ve (Kıskanma ne olur, çalış seninde olur!) İşte bu! Sende çalış sende al! Elinden tutan mı var?"

"Biz bu kadar ciddi sağlık sorunu ile cebelleşirken, herkes kendi âlemin de yaşıyor. Gidiyorlar dağa, Kar'ın üstünde yatıp yuvarlanıyorlar. Sormak lazım: Eğlenecek bir şey bulamadınız, Kar'ın üzerinde yatıp yuvarlanıyorsunuz? Ne bu şimdi, spor mu?"

Konuşmasını kesti, "Birer tane daha çay içelim" Deyince, garsonu çağırıp, iki çay daha sipariş verdim. Konuşma kaldığı yerden devam etti.

"Hâlbuki herkes sıcacık evinde çay içiyor, pasta kurabiye yiyor. Sen dağ başlarında; kayacağım, uçacağım,  yatıp yuvarlanacağım derken şu haline bak! Üzerinde tuhaf giysiler! Elinde övendire gibi kayak batonu, ayağında bağlama ve taban tahtasını geçirmişsin ayağına kayıyorsun. Ailece gelmişsiniz, güya eğleniyorsunuz, sinir. Birde akşam maskesiz, mesafeye dikkat etmeden oynayıp zıplayacaksınız. Anlamadığım: Gündüz yorulduğunuz yetmedi de, geri kalanını akşam mı tamamlıyorsunuz? Yılbaşında geldiniz bir hafta kalıp gittiniz, neyse! Şimdi şu ara, niye koşup geldiniz de, yine çıktınız dağlara?"  Bu arada çaylarımız geldi, sohbetimiz de sürüyor.

".caddeler de tıklım tıklım. Bizler onların yaşında iken, çoktan evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştık. Yaşam gençlerin umurunda değil. Bir ata, sözü bilirsin: Ekmek Hıdır'ın, su Bedir'in yiyip yiyip kudurun diyemeyeceğim, ama onun yerine: ekmek el'den, su gölden. Diyeyim. Bunların yaşamı: Ooh! Ne güzel hayat, bir dönüm bostan yan gel yat Osman, prensibi"

"Dünya COVIT-19 nedeniyle kırım yaşarken: "Beyoğlu'nda gezersin/Gözlerini süzersin/Sevdiceğim yavrucağım/Niçin beni üzersin/ Dercesine gününüzü gün etmek neyin nesi? Şu hale bak. anlamıyorum bu nasıl bir tarz? Bayram değil seyran değil, caddeler niye lebalep?"

Bu arada "Kek yer misin?" Diye soruyorum, hemen reddediyor. Hani: "Lafımı kesme boşver kek'i mek'i konuşalım" Der gibi. Sohbeti sürdürüyor.    

"Bir yıldır uyarıyı kime yapıyoruz bilmiyorum? Ankara'nın eski bir türküsü vardır. "Aman karpuz kestim yiyen yok/Derdin nedir diye soran yok." Türkünün dertlisi gibi, Sayın Sağlık bakanı da, dertli muhakkak. İçinden ara sıra, Bakan oldum, ama tam zamanında olmuşum ne şanslıymışım, Maşallah! Diyor mu, acaba merak ediyorum? Çünkü Her akşam; kuraldan, bulaştan, entübeden, yoğun bakımdan söz ediyor, ülkenin tamamı dinliyor. Ama sonuçta yarısı bakanın dediğini, öbür yarısı kendi bildiğini okuyor."

".söylenenler, hafızaya kaydedilmediği için bir taraftan giriyor, öbür taraftan çıkıyor. Akşam dinliyor, ertesi gün polise 3Bin lira ceza ödüyor. Maske, mesafe, temizlik uyarısını, kendimiz söyleyip kendimiz dinliyoruz.  Böyle bir şey olmaz. 3Bin lirayı veriyor, bildiğini yapıyor" Dedikten sonra, Cumartesi günü bir parti İstanbul'da Bahar kutlaması yaptı, alanı dolduranlar öyle kalabalıktı, öyle sıkışıktı ki, on beş gün sonra, vaka sayısı 24Bini sanırım bulur. Bakalım bu sonuçlarla nereye gideriz? Benden bu kadar" Dedi ve sazı elime verdi.

Bende aldım sazı ve dedim ki: Devlet bu uyarıları şarkı nakaratı gibi yineleyip duracağına, her ceza yazdığı kişiyi, 2 veya 3 günlük kursa tabi tutmalı. Nedenine gelince: Geçen hafta gazeteye giderken, selam verip yanıma yaklaşan, yaşı bana yakın, köyden şehre göç edip, şehir merkezinde ikamet eden ve beni tanıdığını söyleyen emekli esnaf, mahalli ağızla: "Bende senin gibi, başımı şapga geçirdim" dedi. "Çok iyi, güle güle kullanın" dedim. Akabinde: "Doğrusu başıma şapka taktım, demen" Diye hatırlattım. Beraber yürümeye başladık. Bu arada merak edip: "Neden benim gibi?" Diye sordum: "Bu başımızın belası viris mikrobu, havıdan düştümü, saçın arasında gayboluu gidermiş. Soona belli etmiden gözün gıyısından içeriye giree, ordan Burunu geçermiş. Sen undan ötürü şapga keyermişsin, öölü deyoola!" "Sana şaka yapmışlar demeden ve kim söyledi bunu diye sormadan, diğer üç kuralı da, hatırlattım. Kısa süre havadan sudan konuşup ayrıldık."  Bu arada çaylarımızın yenisini sipariş edip, muhabbeti sürdürüyorduk.

Anlaşılıyor ki, yurttaşların bir kesimi, virüsün nasıl bir şey olduğundan hala bihaber! Böyle düşünüyorum. Onun için Devlet; Hıfzıssıhha kurulları marifeti ile il çapında sağlık bilgisi konusunda kural tanımaz yurttaşa, zorunlu, bilgilendirme kursu ile aydınlatmayı, uygun bulursa ve gereğini yaparsa, yararlı olacağı muhakkaktır. Bu düşüncenin nedeni, halkımızın tamamı, konu ile ilgili yeterli bilince sahip olmaması. Yoksa kısacık sürede 5Bin, vakadan 21Bin'e yükselmezdik! Ama buna şaşırmadım! Yurttaş gelecekte de, bu tür salgın hastalıklara karşı, bilinçsiz ve kurallara uymayan haliyle bırakılırsa, hiçbir şey değişmeyecek yine aynı durum yaşanacaktır(Bu kurs fikri, kurallara uymayıp para cezası ödeyenler için düşünülmüştür.) Kursiyer kısa süreli bir kurs sonunda, öğreneceği bilgi ile donanacaktır. Devletin alacağı en mükemmel tedbir, halkına özet bilgi ile yetiştirmektir. Böyle bir uygulama sonunda, gelecek için iyi bir sonuç alınacağı da kesindir.

Para cezasının caydırıcı olmadığı görülmektedir. Ama bilgilendirilmenin yararı etkili olacaktır. Ceza alacak her yurttaşa, para yerine, yönetimin uygun bulacağı zaman içinde, birkaç günlük zorunlu kurs; sadece pandemi ile de ilgili değil, diğer tüm kurallara uyum konusunda bilinçlendirilmesinin, yararının görüleceği muhakkaktır.

Kurs sonunda sınav yapılıp sertifika verilirse, o zaman devlet ciddiyeti ile bütünleşen kursiyer, edindiği bilgi için sevinecektir. Bir süre sonra da; adamsendeci, bana bir şey olmaz ve boş ver demekten kurtulacak; durumun, kuralların ve tedbirlerin ciddiyetini böyle öğrenecektir.

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI