VAKA RAKAMLARI YÜKSELMEYİ SÜRDÜRÜRSE YAZ'I EVDE GEÇİRİRİZ

 

VAKA RAKAMLARI YÜKSELMEYİ SÜRDÜRÜRSE YAZ'I EVDE GEÇİRİRİZ            

Saat 10.00 evden çıktım, mutat yürüyüşümü yapmak üzere kaldırım taşlarını sayarak ve çevreme bakarak, yürüyüş güzergâhının başlangıç noktasına doğru normal adımlarla yaklaşıyordum ki, karşımdan henüz 19-20 yaşlarından genç ve zarif bir hanım geliyordu. Yan yana geldiğimiz an'da: "Günaydın, hanımefendi" Dedim, o da "Günaydın" dedi. Maskesini takmamıştı, yani kurallara uymamıştı. Ama ayakkabılarının yüksek topukları zarar görmesin diye, adımını; basacağı zemini, pazardan bir şey satın alıyormuş gibi seçerek atıyordu. Maskeyi evde mi unutmuştu, yoksa özellikle güzelliğimi kapatmasın diye mi takmamıştı? Merak ettim. Hanımefendi demeyi bırakıp, "Evlat" deyip daha "Babacan" tavırla yaklaşmanın uygun olacağını düşündüm ve sordum: "Maskenizi takmamışsınız!" Kızcağız birden: "A" dedi, kalakaldı: "Eyvah! Evde unutmuşum, hay Allah'ım!(Eve geri dönmek pek zor geldi) Şimdi eve nasıl dönerim?" Deyip, tam gideceği sırada; her zaman, yanımda bir yedek maske bulundurduğum için, "Durun eve kadar yorulmayın ben vereyim" deyip, ambalajlı haliyle yedek maskemi verdim.

Kızcağız, hemen çantasındaki cüzdanından 10.TL çıkardı, akabinde: "Maske borcum ne kadar?" Diye sorunca, tuttuğu on lirayı elimi uzatıp aldım ve hemen: "Bir on lira daha rica edeceğim. Çünkü acil durum fiyatları değişiyor, kusura bakmayın!" Dedim. Kızcağız bir on lira daha verdi.  Ama birazcık; karşısındaki kişinin limon yiyişini seyreden biri gibi, yüzü şekillendi. Tabii ki, kaşlarını da çattı: "Buyurun!" diye parayı uzattı. Aldım "Kusura bakmayın." Dedim. Genç hanım ciddi bir yüz ifadesi ile: "Yo-yo, rica ederim kusura bakacak bir şey yok" Dedi. Tam ayrılacaktık ki: "Bakın!" Deyip devam ettim, "Şimdi bir polis ekibi ile karşılaşsaydınız, 3Bin lira ceza ödeyecektiniz.. Oysa şimdi, 2.880 liranız kurtarıldı. Şunun şurasında 20 lirayı öderken, yüzünü ekşittiniz ve kaşlarınızı çattınız. Hâlbuki ben sizden yüz lirayı feda edeceğinizi düşünmüş ve maskeyi vermiştim! Lütfen maskeyi iade edin, ben vazgeçtim" Deyince, kızcağız maskeyi uzattı, bende şakayı noktaladım. Çok güldük, genç hanım, benden daha çok güldü. "Ay amca! Vallahi beni şaşırttınız! Çok şakacısınız. İnanın ateş bastı. Bu şakayı asla unutmayacağım." Dedi.

İsmimi sordu, ne işle meşgul olduğumu merak etti. Bende: "Belediyenin, yerli yerine oturtamadığı oynak kaldırım plakaları ile ilgileniyorum. Yağmurlu havada, üzerine basılınca yurttaşın giysilerini kirletiyor ve mikrop bulaştırıyor. Bu nedenle; nerede bu tür bir ihmal varsa, onu tespit ediyor ve belediye ilgililerine telefonla duyuruyorum. Böylece; doğup büyüdüğüm ve yaşlandığım bu şehre karşı, yurttaşlık görevimi yapıyorum!" Dedim ve yirmi lirasını iade ettim.Bu kez de, yine şaka yaptığımı sanıp "Olmaz o sizin!" Dedi. Teşekkür ettim, asla kabul etmeyeceğimi bildirdim, ısrarla: "Bende almayacağım, lütfen onunla çay için" deyince, "Her yer kapalı" Diye yanıtladım, "O zaman yemek yiyin" Dedi. "Sizde, hep kapalı mekânları tarif ediyorsunuz" Deyip, tekrar güldük. Ciddileşip "Lütfen 20 liranızı alın, ikimizde geciktik. Benimki bir şaka idi (1) liralık maske için (20) liranızı almayacağımı düşünürdünüz sanmıştım! (Şaka yazıldığı gibi uzun sürmedi, tahminen 1-2 dak. Bir zaman içinde gerçekleşti.)

Tam ayrılacağımız sırada: "Belediyede mi çalışıyorsunuz?" Diye sordu. Dediğimi pek anlamamış gibiydi. Huyum kurumasın, içimden gene şaka yapmak geldi. "Hayır, emekli kaldırım mühendisiyim, sabahları kaldırım taşlarını sayarım. Dün saydım iki tane eksikti. Allahallah acaba yanlış mı saydım diye, düşündüm. Sonuçtan emin olmak için bugün tekrar sayıyorum. Ama birde: Acaba Hoca Nasreddin gibi, üzerine bastığım taşları saymadım da, ondan mı eksik geldi, diye düşündüm. Onun için yeniden sayacağım" (Genç kız: Bu adam, bir tuhaf!) Deyince, dudak büktü (İçinden, ya güldü ya da, bu nasıl iş bu böyle?) Der gibi kaşlarını kaldırdı, (Allahallah! Hiç böyle şeyde duymamıştım) Dercesine bir iki kez başını salladı ve yüzüme 1/2saniye manalı şekilde baktı, (Adam belki delidir, ne etse yeridir) gibilerden, tebessüm edip çabuk uzaklaştı.

Gelelim ana temaya. Dışarı çıktığımda yurttaş'ı gözlemlerim. Hâlâ: çarşıda/pazarda, şurada/burada maskeyi takmayan, hatta çenesinin altına indirmemiş ve bileğine takmamış,(Artık maskeden vazgeçmiş) Pek çok insana rastlıyorum, bir ara: "Acaba normal yaşama girdik de, benim mi, haberim olmadı" Diye düşünmeyi bile ihtiyaç hissediyorum. İşin ciddiyeti hâlâ kavranamamış! (Acayip milletiz vesselam) kuralsızlık, umursamazlık, adamsendecilik eksiksiz sürüyor.

Sıkıntı veren rakamlar her akşam yayımlanıyor, esnaf ve günübirlik çalışan insanlar çok büyük sıkıntı içinde. Bu sağlık sorunundan ne zaman ve nasıl kurtulacağız? Kurallara ne baş, ne ayak uyuyor. Eğer bu iş uzarsa, bir ay evden burnumuzu çıkaramayacağımız tedbirler alınabilir! Yasalara saygılı ve kurallara uyan yurttaşa cefa çektirenler;  her zaman, her yerde ve her şeye boşveren hep ayni kişiler.

21/11/2020 tarihli köşe yazımın bir paragrafında: (Keşke kısıtlama uygulamasını, illerin Hıfzıssıhha kurulları yetkilendirilip, düzenleseydi. Bu durumun organizasyon ve koordinasyonu için Ankara'dan: "10.00 da çıksınlar, 13.00 de girsinler" diye alınan karar sıkıntı vericidir. Durum bir daha gözden geçirilmeli ve değerlendirilmeye alınmalıdır ki." Diye devam etmişim.

Yaz geldiğin de, haritadaki rengimiz kırmızıya dönüşürse kısıtlanacak mıyız, yoksa renge rağmen tedbirlerin bir bölümünü derin dondurucuya kaldırıp: (Hacca gidiş-dönüş yemeği/Müteveffanın sene-i devriye yemeği/Düğün yemeği/Sünnet yemeği/Oğlan da, kız da, üniversiteyi kazandı, hadi bakalım kutlama yemeği/Otomobil veya daire alındı, hayırlı olsun yemeği/(2018-2019 da, gerekli gereksiz yemek ikramları bir takıntı halinde sürgit olmuştu) Bu yılda, bu tür yemekler için, küçük topluluklar oluşturarak, COVIT-19'u organizasyonları ziyaret etmesi için ayrıca davete gerek var mı, çok merak ediyorum?

YAZARIN DİĞER YAZILARI