YAŞAM AKLA GELMEYEN RASTLANTILARLA DOLU

 YAŞAM AKLA GELMEYEN RASTLANTILARLA DOLU

Yıllar önce atandığım ilçede, önce otel sonra lokanta bulmak birinci sıradaki zorunluluktu. Öyle ya, insanoğlu günde üç öğün yemek, akşam olunca da yatmak durumunda. Ev tutmadan önce o iki sorunu çözüp, müşterisi olacağım lokantada ilk yemeğimi yedim ve belli bir süre sonra otele gidip yattım. Ertesi gün; kahvaltı, öğle ve akşam yemeği için, artık birkaç yılın geçeceği lokantaya ısınmaya hazırlanıyordum. Lokantayı ev'im gibi düşünürüm. Ama bu düşünce, geçici olarak barındığım otel için geçerli değildir. Günde üç kez uğrayacağım mekân benim için, daha sıcak anıların yaşanacağı yerdir.

Günler hızla geçiyordu, Devlette hizmete başlayalı 30 gün olmuştu bile. İlk kez maaş aldım. Önce garsonun eline, otuz günlük hizmeti için, uygun bir bahşiş sıkıştırdım. Sonra aşçıyı çağırıp ona da, güzel ve lezzetli yemeklerinden ötürü teşekkür edip önlüğünün cebine üç/beş lira koydum. Garson: "Allah razı olsun" Derken, aşçı: "Sağ ol, efecim" Deyince, dikkatimi çekti: "Siz nerelisiniz?" diye sordum, yanıtlayınca hemşeri olduğumuz ortaya çıktı. Biraz sohbet ettik. ".memliket, mehellem, hısım akırbaalam, tanıdıklam, burnumdu tütüpduru, emme biyon oosun gidimedim, borlaadan. Bi günnünü bilen varıg gelimedim. 15 yaşında geldim bu çukura, 30 yıl oldu. Anam ölmüş, bubam ölmüş, habar veemedilee. Anacığımın soğuk yüzünü bilen görümedim, aklıma geldikce içim yanaa." Deyince üzüldüm.

Hemşerim benden 30 yaş büyüktü. Hiç evlenmemiş, nerede akşam orada sabah deyimine uygun yaşamış. Dünya yansa, bir hasırlık yeri yok denecek biriydi. Anlayacağınız, nevi şahsına münhasır bir yurttaştı. Çok konuşur, hoş sohbet, muhabbeti tatlı olmasına karşın, öbür yüzü; huysuz, itirazcı, dediğim dedik, efemsi tavırlı, iş yeri sahibiyle olmadık zamanda, ağız dalaşına giren ve o an, işi bırakıp giden bir insandı! Günlük kazanır ve bunu; otel ücreti, sigara, çay ve çok sevdiği pötibör bisküvi için harcardı. Bisküviyi, arasına lokum koyarak tüketirdi. O yıllarda bu bisküvi, Türkiye kırsalında çok sevilerek yenirdi, çünkü ucuz bir tatlıydı. Özellikle, yoksul halkımızın sevdiği bir türdü.  

Hemşerim; işi ansızın bırakınca ücretini alamaz, yanıma gelir eli belinde yüksek sesle ve yerel ağızla mekan sahibini eleştirirdi. Bu durum iki-üç dakika sürer, sonunda: "Vee bakem ordan üç/beş kuruş, kafam bozuk ben gidiyon!" Der, cebimden çıkardığım paradan, küçük bir miktar alır giderdi. Bir hafta sonra döner, lokantanın hemen yanındaki çay ocağında bütün gün oturur, gece orada sandalyeler üzerinde yatar, sigara parası bitince: "İçcek cuvaridi galmadı" Der, benden durumunu anlamamı beklerdi!

Gel zaman git zaman, iki yıl sonra il merkezine döndüm. Dönmemin nedeni, naklen atandığım bir başka kurumda işe başlamamdı. Tesadüfen uzun yıllar sonra, diğer görevlilerle birlikte geçmişte çalıştığım o ilçeye gittim. İşim bitince, tanıdıklarıma ve bu arada lokantaya uğradım. İş yeri sahibi ile sarmaş dolaş olduktan sonra, eski günleri yad edip sohbet ederken: "Ustayı göremiyorum, hayrola gene mi bırakıp gitti?" Diye sorunca, lokanta sahibi: "Sorma! Ustamız çok perişan halde, Denizli'nin bir ilçesine bağlı bir köyde hasta imiş. Eli ayağı tutmadığından çalışamaz olmuş, tepsi ile kahvelerde para toplayıp, onunla karnını doyuruyor, ilaç alıyormuş. Kaymakam tedavi ettirmiş. Ama yine pek keyfi yokmuş" diye haber aldık! Denilince, çok üzüldüm.

Ertesi gün döndüğümüzde, konu müdüre anlatıldı. Kurum asli görevine istinaden, ustaya sahip çıktı. Ve hemen o gün, ilgili kaymakamlığa, kurum müdürü imzası ile direkt yazılarak. Adı soyadı ile bulunduğu köy belirtilerek, fakruzaruret içinde olan ve anılan köyde misafir olarak ikamet eden şahsın, ilimiz(....müdürlüğüne) başvurmasının sağlanması arz olunur" denildi.

Hemşerimiz olan usta; Kaymakamın duyarlılığından ötürü, iki gün sonra, 30 yıldır görmediği memleketine, rahatsızlığı nedeniyle resmi araçla gönderilince mutlu olduk. Kaymakam validen onay alarak, yetki kullanmış ve ustayı ilimize göndermiştir. Usta; hemen devlet hastanesinde götürülmüş, önce muayene edilmiş, ilaçları yazılmış ve bir süre alıkonulduktan sonra, Denizli huzurevine tertibi gerçekleştirilmiştir. Ancak huzurevinde; kuralların ve disiplinin egemen olduğu yaşam tarzı nedeniyle iki yıl zar zor dayanabilmiş, iki yılın sonunda, Aydın huzurevine nakli sağlanmıştır. Aydından da, bir buçuk yıl sonra, şehrimizde yeni açılan huzurevine nakli yapılmıştır.

Tanrı'dan isteği sadece memleketine gelmek olan usta; yıllar önce çıkıp gittiği şehrine, huzurevinin hizmete girmesi ile özlemine kavuşmuştur. Gelgelelim derbeder ve perişan yaşam biçimi vücudunu yıpratmış, astım/bronşit ve kalp rahatsızlıklarının, tedavileri yapılmasına rağmen, ancak bir yılı biraz aşan bir süre yaşayabilmiştir.

Hastaneye yatırıldığında, beni çağırttı. Gittiğimde, H.N.Ö. yanına oturmuş, elini tutuyordu. Gözlerinin kapanması an meselesiydi. Yalvarırcasına: "Beni gurtar!" Diyebildi. "Merak etme, kurtaracağız" dedim. İnandı, tebessümünden 2-3 saniye sonra, ruhunu teslim etti.

Hastanede kalan bedeni, yeni mezarlıktaki kimsesizlere ait parselde, H.N.Ö. ile birlikte, diğer üç beş kişinin katılımı ile defnedildi. O anda yakınlarından hiç kimse yoktu. Tanrı rahmetini esirgemesin.    

 

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI