ARSLANTEPE HÖYÜĞÜ/MALATYA

ARSLANTEPE HÖYÜĞÜ/MALATYA

                Değerli okurlar, Malatya kent içinde yağmur başlayınca aracımıza doluşarak ARSLANTEPE HÖYÜĞÜ' ne doğru yola çıkıyoruz. Kısa sürede de ulaşıyoruz. Höyük girişinde bizi büyük heykeller karşılıyor ve hemen kazı alanına doğru yürüyoruz. Tabi ki bizi/gezginleri aydınlatmak üzere tabelalar dikilmiş. Kazı alanının üzeri de bir çatı ile örtülmüş, korunaklı.

ARSLANTEPE ÖREN YERİ VE AÇIK HAVA MÜZESİ: Malatya'nın 7 Km. kuzeydoğusunda, Fırat ırmağının (Karakaya Baraj Gölü) batı kıyısı yakınındadır. Höyük, 30 metre yüksekliktedir. M.Ö. 5.500 yıllarından M.S. 11. Yy. a kadar yerleşim gören höyük, M.S. 5-6. Yy. lar arasında Roma köyü olarak kullanılmış ve daha sonra Bizans Nekropolü (mezarlık) olarak yerleşimini tamamlamıştır.  Arslan tepe' de ilk kazılar, 1930' larda Louis Delaporte başkanlığında bir Fransız ekip tarafından yapılmıştır. Bu kazı özellikle bazı geç Hitit tabakalarında yapılmıştır. Bir Geç Hitit Sarayı bulunmuştur. Bunlar, Ankara'daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne götürülmüştür. Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde bulunan eserlerden kral, 2 aslan ve 12 duvar kabartmasının birer kopyaları Malatya Valiliği tarafından Heykeltıraş Cengiz GÖĞEBAKAN' a yaptırılarak Arslan tepe Höyüğü Ören yer girişine yerleştirilmiştir. 2020 yılı itibariyle Francessa Balossi başkanlığında çeşitli ülkeler ve Türkiye'den oluşturulan ekiple kazı çalışmaları sürdürülmektedir.

SEÇKİNLER SINIFININ DOĞUŞU: Doğu Anadolu, insanoğlunun yaklaşık 12.000 yıl önce ilk defa tarıma geçtiği, koyun, keçi, sığır ve domuzu evcilleştirmeye başladığı topraklar olan ve "BEREKETLİ HİLAL" olarak bilinen coğrafyanın kalbinde yer alır. Yiyecek üretimi, yerleşik bir yaşama ve içinde büyük dikdörtgen evlerin ve göz alıcı kült alanlarının yer aldığı ilk köylerin doğmasına yol açmıştır. Sözü edilen bu kült alanlar düşünsel ve dinsel uygulamalar aracılığı ile toplumları bir arada tutmaktadır. Konutlar arasındaki kesin farklılıklar, bazı ailelerin özerkliğinin başladığını anlatır.  Yeni ekonomik sistem, giderek yaygınlaşan üretim sonucunda artı ürünün elde edilmesine, iş bölümünün ortaya çıkmasına ve aileler arasında çekişmelerin gelişmesine yol açtı. Bu ailelerden bazıları, toplumların içinde daha yüksek bir sosyal konuma sahip olarak ortaya çıktı. Özellikle temel yiyecek maddeleri, sözü edilen aileler tarafından depolandı ve toplumda sosyal konum açısından daha az önceliğe sahip olan kişilere ürünler dağıtılarak seçkinler sınıfının gücü ve itibarı artmış oldu. Toplum içindeki derece düzeni ilk defa yaklaşık 7.500 yıl önce Fırat ve Dicle nehirleri boyunca gelişti. Üç parçalı evlerde oturan ve toplumdaki derece düzeninde farklı bir konuma sahip geniş aile sistemine dayanan GÜNEY MEZOPOTAMYA modeli, kuzey bölgelere de yayıldı. Malatya Ovası'nda DEĞİRMENDERE yerleşimi MEZOPOTAMYA' ya benzer özellik gösteren üç parçalı yapıları ile bu etkiyi kanıtlar. YAKIN DOĞU' da yaklaşık M.Ö. 10.000 'lerde yiyecek üretimi başladı.  Doğu Anadolu, bu olgunun öncelikli görüldüğü yerlerden biridir. İçinde kutsal alanlarının da bulunduğu ilk yerleşik köy toplumları ortaya çıktı. M.Ö. 6.000' de ise bazı aileler,  toplumlarda görülen eşitliğe son vererek, yerleşimde baskın bir konuma sahip olmaya başladılar. Tıpkı komşusu olan DEĞİRMENDERE gibi ARSLANTEPE de erken dönem yerleşimine sahipti, ancak bu önemli evre ile ilgili bilgiler oldukça kısıtlıdır. Oysa çok sayıda buluntu, yerleşim yerinin M.Ö. VI. Bin yılda bölgede büyük bir öneme sahip olduğunu gösterir. Bu dönemde yerleşim yeri, merkezileşmeye dayanan erken devlet sisteminin görülmeye başlandığı noktalardan biri haline gelir. M.Ö. 3900-3450 yılları arasında(Geç Kalkolitik 3-4 ASLANTEPE VII. Tabaka) bey-rahip olarak tanımlanan ayrıcalıklı bir sosyal sınıf ortaya çıkar.  Yine bu evrede, Aslan tepe yerleşimi tüm tepeye yayılır.  Sıradan evler, tepenin kuzey doğu sınırına kadar gelir. Yerleşmenin en yüksek ve merkezi bölümüne ise büyük bir kamusal yapı ile seçkinlerin evleri inşa edilerek sosyal ve işlevsel bölgeler arasındaki fark belirgin hale getirilir. Tepenin bu bölümünde üzerinde siyah ve kırmızı boya bezemeli beyaz duvarlar ile süsleyici sütunların görüldüğü seçkinlerin görkemli evleri yükselir. Fırat Nehrinin kaynağına uzak olmayan ARSLANTEPE yeni sosyal sınıfların görülmeye başlandığı yerleşim yerlerinden biriydi.  M.Ö. 3900 ile 3450 yılları arasında, nüfusun yoğun olduğu yerde önemli kamusal ve özel yapılar inşa edildi.

                Büyük bir yapı olan C tapınağı höyüğün tepesinde ve seçkinlere ait konutların arasında yükselmekteydi. Büyük ve tek başına olan bu yapı kil ve sol taşlarından yapılmış bir platform üzerine inşa edilmişti. Yapı, Aslan tepe için oldukça farklı olan ancak Mezopotamya ile benzerlik gösteren "üç parçalı yapı" özelliğine sahipti. Yapının ortasındaki merkezi büyük salonun her iki kenarında iki sıralı küçük odalar yer almaktaydı. Nişler ve duvar bezemeleri ile süslü olan merkezi salonun dış çevre ile iletişimini sağlayan dört giriş bulunmaktaydı. Yapının içindeki 1000' den fazla seri üretilmiş çanaklar eşsiz bir buluntu grubu oluşturmaktadır. Bu çanakların bir kısmı, kullanıldıktan sonra merkezi salonda terk edilmiş bir biçimde, büyük bir kısmı ise yapının yan odalarında ters çevrilmiş ve bir birinin üzerine konulmuş biçimde gün ışığına çıkarılmıştır. Yan odalar bu tür kapların çok miktarda depolandığı bölümlerdi.

                EKONOKİM AYRICALIK: Halka dağıtmak için ayrılan gıda maddeleri öncelikle vergi ve adak olarak tapınaklarda toplanıyordu. Bunlar tapınaktaki ve bunu temsil eden olasılıkla hizmete ihtiyacı olan toplumlarda yönetici konuma sahip rahiplerin üretim faaliyetlerini artan bir şekilde finanse eder hale geldi. Sosyal eşitsizlik zamanla ekonomik eşitsizlik haline geldi.

GÜCÜN YAYILMASI: M.Ö. 3500 ile 3400 yılları arasında C tapınağı terk edildi, ancak kaynakların ve bunların yeniden dağıtmanın merkezileşmesine dayanan sistem büyük bir hızla genişledi ve sosyal tabakalaşmanın daha hızlı bir biçimde şekillenmesini sağladı. Aslan tepe, eski dünyanın erken devlet sistemlerinin en erken ve en önemli merkezlerinden biri haline geldi. M.Ö. 3350 yıllarında (Geç Kalkolitik' in sonu) Aslan tepe, 2000 metreden daha geniş bir alana yerleşimin büyük bir kısmını kaplayacak şekilde muazzam bir kamusal yapılar topluluğu inşa edildi. Ancak yerleşimin boyutları bir önceki döneme kıyasla daha küçüktü. Bu büyük yapı, farklı planlara ve farklı işlevlere sahip bölümlerin birleşmesinden oluşuyordu: Depolama bölümü, yiyecek dağıtımı, yönetim, dinsel etkinliklerin gerçekleştirildiği bölüm. Fakat bütün bu bölümler bir bütün oluşturacak şekilde planlanmıştı. Burada "SARAY" kelimesi, bir bey ya da yöneticinin yaşadığı yer olarak değil,  merkezi kurumların, farklı kamusal etkinliklerin gerçekleştirildiği büyük yapılar bütünü olması nedeniyle kullanılır.

GÜCÜN LAİKLEŞTİRİLMESİ: Bir önceki dönemde olduğu gibi, tepenin en yüksek bölümünde seçkin sınıfın büyük konutları yer alırken kamusal yapılar, eğime uygun olarak tepenin aşağı bölümlerine inşa ediliyordu. Ancak bu dönemde kamusal alan daha büyük ve daha fazla bölümlere sahipti. Artık burası içinde törensel uygulamalarla meşrulaştırılan ve dinsel konulu çok sayıda etkinliğin gerçekleştiği tek bir kutsal alandan oluşmuyordu. Kamusal yapı, farklı mimari özelliklere sahip, farklı yapı topluluklarına ayrılmıştı ve bu bölümlerde din işlerinden açıkça farklı olan faaliyetler sürdürülüyordu. Özellikle uygun bölümler, çok sayıda kişinin dâhil olduğu ve olasılıkla sürekli olarak gerçekleştirilen ekonomik aktiviteler için ayrılmıştı.  VI. Bin yılın sonunda seçkin sınıf, devlet kurumlarının faaliyetlerini ve işlevlerini genişleterek bu kurumları daha fazla temsil eder hale geldi. Bu duruma uygun olarak kamusal yapının mimarisi de değişmekteydi. Yazının icadından önce yönetim sistemi vasıtası ile makbuz belgelerinin en erken hali olan mühür baskılarının kullanımı ile ürünlerin hareketi kontrol ediliyordu.  Saray duvar resimleriyle bezeliydi.  Zamanın karmaşık ideolojisini ifade eden gücün tasvirini ve sembolünü yansıtan şematize figürlerdi bunlar. Askeri aletlerin ortaya çıkışı ve yeni güç kendini kabul ettirmeye başlıyor. (Kılıç buluntuları). Süre gelen güç sistemi, sarayın son evresinde bazı değişikliklere maruz kalıyor. İdeolojik, törensel unsurlar çökmeye, savunma ve askeri ögeler artmaya başlıyor. A tapınağı kendi işlevini değiştiriyor. ÇÖKÜŞÜN BAŞLANGICI. Sarayın yıkımı ve yerleşmenin kısmen terk edilmesinden sonra savaşa ve savunmaya dayalı yeni bir güç ortaya çıkıyor.  Yerleşimlerin kenarında, savaşçı bir lidere ait olağanüstü bir mezar yapılıyor.  Sosyal ve politik gerilim artıyor, iş gücünün ve ekonomik kaynakların kontrolüne dayanan güç sistemi çöküyor.  Gazetelerden: "Malatya'daki ARSLANTEPE HÖYÜĞÜ, 44. Dünya Miras Toplantısında alınan kararla UNESCO Miras Listesine Kaydedildi". GELECEK BÖLÜMLERDE BULUŞMAK UMUDUYLA.

YAZARIN DİĞER YAZILARI