KÖYCEĞİZ' den AĞRI DAĞI' na DOĞU TURU-1


                Değerli okuyucular,  15 Eylül sabahı 01.00'da başlayan ve 22 Eylül gecesi 01'00' da biten Doğu seferi beklediğimizden çok daha ilgi çekici ve bizim açımızdan son derece verimli oldu. Bilirsiniz bir yere ya da bir geziye niyetlendiğinizde o gece sizi uyku tutmaz. Fethiye'den başlayacak olan Doğu Turuna geç kalmamak için erkenden yatmıştık ancak gecenin bir yarısından uyku tutmadığı için uyanıverdik.  Uyuyup kalmak korkusundan bir daha da uyumadık. Hazırlanıp aracımıza binerek 02.00 da K. den çıkarak gecenin 03.00'ında Fethiye'de idik. Beşe kadar yarı uyur yarı uyanık aracımızda sabahladık. 05.00' a doğru turcu arkadaşlar toplanmaya başladı. Aracımızı bir kenara park ederek nakil otobüsümüze binip 06.00' da Antalya'ya doğru yola çıktık. Yol üzerinde Burdur/Söğüt'ten de turcu alarak 09.30 sularında Antalya hava alanına yettik. Uzun süren kontrollerden ve bir sürü badirelerden sonra 11.00' da uçağımızda yerlerimizi alarak Malatya'ya niyetlenip havalandık.  Gökyüzünden yeryüzü manzaralarını fotoğraflamak istedi isek de çoğunlukla bulutların üzerinde uçtuğumuz için beklediğimiz ilginç yeryüzü parçalarını yeterince göremedik. Sonunda Malatya hava limanını "küüüüttt"  diye sert bir iniş yaptık.  Hemen Van'dan gelen otobüsümüzde kaptanımız Burak bizi alarak şehir içine doğru yol almaya başladık.  Yol üzerinde ilerlerken dağların yamaçlarına kazınmış "MALATYA GURBETÇİLER HASRET ORMANI" yazısını fotoğraflayıp yolumuza devam ettik. Öğle sonu olduğu ve karnımız da acıktığı için öncelikle yakın bir zamanda ünlülerin açtığı MALATYA SARAY RESTORANA konuşlandık.  Yeterince nefislerimizi körledikten sonra doğruca "MALATYA KÜLTÜR EVİ' ne girdik. Burada birbirinden ilginç ve hüzünlü anlar yaşadık. Kemal SUNAL ile şakalaştık,(fotoğraflar çekildik)  Ahmet KAYA ile hüzünlendik,(Beni burada arama, arama anne/Saçlarına yıldız düşmüş, koparma, ağlama anne!"  Malatya' lı Fahri'den türküler dinledik, hatta Osman Hamdi'nin resimleriyle bile karşılaştık. Oradan "FOTOĞRAF MAKİNASI MÜZESİ' ne geçtik. Burada 5623 fotoğraf makinası ve aksesuarı olduğunu öğrendik. Birbirinden güzel, birbirinden ilginç fotoğraf makine ve aksesuarını izleyip hayran kaldık. "HER FOTOĞRAF, GEÇMİŞİ GELECEĞE TAŞIR" Buradan da birer "MALATYA HATIRASI" fotoğrafı çekilerek ayrıldık. Bahçede bulunan NEMRUD DAĞI HEYKELLERİ, çevredeki birçok ünlü/önemli cami ve antik yapıların bulunduğu miniatürk yapılarını fotoğrafladıktan sonra havadaki yağmuru da fırsat bilerek doğruca ASLANTEPE HÖYÜĞÜ VE AÇIK HAVA MÜZESİ' ne doğru yol alıyoruz.  Aslantepe' de 5.000 yıl önce Fırat kenarında bir devlet doğuyor. Burayı da yeterince gezip fotoğrafladıktan sonra bu kez de bahçesinde bir deve kervanının bulunduğu KERVANSARAY' a geliyoruz.  Daha girişte bizi dev bir BATTALGAZİ yazısı ve Türk Bayrağı karşılıyor. Kapının girişinde yine büyük bir KAYISI SEMBOLÜ dikkatimizi çekiyor.  Kervansarayı yeterince gezip çıktıktan sonra yağmurla birlikte Malatya sokaklarında ilerlemeye çalışıyoruz.  Bu ara kapalı çarşıda üzüm/pestil/kayısı ürünlerinin olduğu bölümlere dalıyoruz. Yeterince ağırlığımızı aldıktan sonra çıkıyoruz. Derken önümüze tarihi bir saat kulesi çıkıyor. Onu da geçiyor ve gittikçe hızlanan yağmuru fırsat bilerek Malatya' dan çıkış yaparak ELAZIĞ yönünde ilerlemeye başlıyoruz.  Akşam karanlığına doğru ELAZIĞ' da otelimize iniyoruz. Bilindiği üzere bu saatlerde çanta/torba/bavul turizmi başlıyor.  Gece yeterince dinlendikten sonra sabahın beşinde uyanıyorum. Daha herkes odasındayken saat altıya doğru fotoğraf makinamı alarak Postanenin olduğu yerden Valiliğe doğru yürüyorum.  Düzgün ve upuzun caddeleri dikkatimi çekiyor. 07.00'da ki kahvaltıdan sonra tekrar çanta/bavul telaşesi ve yeniden yollar, yollar, yollar. Bu kez önümüze daha önce GAP TURU' n da da gördüğümüz HARPUT KALESİ çıkıyor. Burada da "SEYYİT MANSUR BABA HAZRETLERİ" nden EĞRİ MİNARE' ye, ULU CAMİ' ye, ZAHİRİ BABA MEDRESESİ' ne, ÇUBUK BEY, heykeline, ARAP BABA türbesine kadar tarihi eserleri gezip rehberimizden bilgiler alarak Harput'u da terk ediyoruz.  Bu kez de PERTEK KALESİ ve PERTEK  FERİBOTU' na yetişmek için yeniden yollara düşüyoruz. Daha Fırat sath-ı mailine iner inmez karşıda PERTEK ilçesi, Fırat üzerindeki feribotlar ve baraj gölünün ortasında kalan sarp ve sivri kayalar üzerindeki göklere ser çekmiş PERTEK KALESİ dikkatimizi çekiyor.  Karşıdan küçücük görünen feribot onca taksiyi, kamyonu, traktörü, otobüsü ve bilmem daha nice aracı aldıktan sonra "daha yok mu?" dercesine vakurla bekliyor.  Feribotta ilerlerken üzerimizde uçuşan sanki EBABİL kuşları çevremizi alıyor. Yolcular, onlara ekmek/simit verdikleri için gelip insanların elinden kapıp kapıp kayıyorlar. Ne idüğünü bilemediğimiz bu kuşları rehberimize sorduğumuzda bunları "MARTI" olduğunu söylüyor. Biz martıların beyaz ya da en azından gri olduklarını bilirdik.  Oysa bunlar daha koyu renkli ce ince dokunmuş halı desenli, biraz da kahverengi kuşlardı. Yarım saat kadar süren bir yolculuktan sonra karşıya geçen feribottan iner/inmez otobüsümüze doluşuyor ve FIRAT' ın doğduğu MUNZUR VADİSİ' ndeki uçsuz/bucaksız topraklara doğru yol alıyoruz. Bu topraklar: isimlerini coğrafya kitaplarında gördüğümüz HOZAT, OVACIK, ÇEMİŞGEZEK toprakları. Karşımızda birbirinden ilginç yapılarıyla sıra sıra genç dağlar, aşağılarda sürekli inen bir yolun sonunda tabanda yer alan vadiler, birbirinden keskin dönemeçler, sonra her inişten sonra çevremizdeki yamaçlardaki yemyeşil ormanlar. Sonra bu dik yamaçlardan yola yuvarlanan taşlar, kayalar. Fotoğraf çekmek için en önde oturuyoruz. Ama her dönemeçte yüreğimiz ağzımıza geliyor. Kaptanımızsa sanki otobüs değil de bisiklet kullanıyor. Otuzlu yaşlarda, on beş yaşından beri otobüs kullanıyormuş. En küçük bir taşı bile ortalamıyor, ille de kenarından dolaşıyor, bu arada da neredeyse otobüsün tekerleri uçurumun kenarından/boşluktan geçiyor.(Ortalarsa taşlar tekerin yanağını keser ve yarılmasına neden olurmuş). Bin bir badireden sonra sağ/salim tabana indiğimizde üzerinde koyun ve sığır sürülerinin otladığı uzun/geniş bir ova yer alıyor: OVACIK. Sol yönde 30 km. kadar ilerleyerek Fırat'ın doğduğu kaynaklara/GÖZELERE ulaşıyoruz.  Burada "MUNZUR BABA DERGÂHI' nda HOŞGELDİNİZ" levhasında şu bilgiler yer alıyor: " Kızılbaş/Alevi inancında EŞİK: (Fizik&Kimya) Bir olayın olabilmesinden önce ulaşılan değer veya seviye) Pir Evi; Arınma, yargılanma, ikrar alıp ikrar verme evidir. Eve kapıdan girilir, giriş kapısının alt kısmı EŞİK kutsaldır. Zahirden batına anlayışın, inançtan akla inişin sembolüdür. " Yazıları yer alıyor. ZİYARET KÖYÜ MUNZUR BABA DERGÂHI EĞİTİM KÜLTÜR VE DOĞA KORUMA DERNEĞİ. Suyun kaynağına vardığımızda karşımıza değişik yazılar çıkıyor, şöyle: " MUNZUR, SU DEĞİL, İNANÇTIR. MUM DEĞİL; ÇIRA YAK"" Temiz tut. TEBERİK: (Jeofaji) Normal yiyeceklerde olmayan bazı besinleri içerir, sindirim sistemindeki zararlı toksinlere yapışıp mide ağrılarını giderir, demir eksikliğini önler. Hak'ka yürüyen Pir'in sırlandığı yerden alınan ve zor günlerde ilaç niyetine yenilen topraktır. Yaşamın kaynaklarından olan toprağa saygıyı betimler." Bir diğer levhada: "Allah, Ya Muhammet Ya Ali, Ya Munzur Baba nurun hakkı için, İmam Hüseyin(in hakkı için Haccımızı, dileğimizi kabul eyle, dertlerimize derman ol, hastalarımıza şifa nasip et. Haksızlıklardan koru. Duamızı kabil eyle. Lokmalarımızı dergâhın defterine kayıt eyle ." SIRLANMA MEKÂNI "Bütün tutkulardan, aşırı isteklerden, hırsa bağlı geçici dileklerden, eğilmelerden kurtulmayı, özüne dönmeyi benimseyip ikrar alma(ölmeden önce ölmek)demektir." Ziyaret yerindeki taşlar, kayalar, yerdeki topraklar mum ve ateş yakılmasından her yer kapkara is olmuş durumdadır. Bizim turcular da mumlarını alıp yakarak taşların arasına sıraladılar. Sonra da suyun kaynağına doğru yürüyerek asıl kaynaktan buz gibi şifalı sulardan alıp bardak bardak doldurup içtiler/içtik. Her yaneden şakır şakır, şarıl şarıl sular çağıldamakta ve hemen alttaki derede buluşmaktalar.  Munzur Dağlarının dibinden doğan bu sular, daha sonra bütün Anadolu'yu aşıp Muş Ovasın' dan geçen Murat Nehri ile de birleşerek Güneydoğu'da topraklarımızı da terk ederek Suriye topraklarını da geçip eski Asur topraklarında MAVERAÜNNEHİR kanalıyla Hint Okyanusuna katılmaktadır.  Bir gün gelip de Fırat'ın doğduğu bu vahşi doğayı görmek aklımın ucundan geçmezdi. Çok şükür bu günleri de gördük. Haftaya ve önümüzdeki günlerde 33 erin şehit olduğu Şehitliği, Yüzen Aadaları, Ahlat Selçuklu Mezarlarını ve Akdamar Adası ve Kilisesini gezdikten sonra Van(Tuşba) Kalesini ve kuzeye doğru ilerleyerek Muradiye Şelalesini, ÇALDIRAN İLÇESİNİ ve Ağrı Dağı'nın dibindeki dağların yamaçlarına kurulmuş KARTAL YUVASI hükmündeki İSHAKPAŞA BARAYI' nı görüp fotoğraflamak bizlere nasip oldu, inşallah herkese nasip olur. Doğubayazıt, İran sınırı, dağların arkası hemen İRAN. "GEZMEDİĞİN/GÖRMEDİĞİN YER SENİN DEĞİLDİR."(TURDA 45 KİŞİYİZ)

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI