ŞADAN GÖKOVALI.

ŞADAN GÖKOVALI.

"MAVİ, MASMAVİ BİR KUŞTU O,

 MAVİ, MASMAVİ GÖKLERE UÇTU O.

ÖYLE GÜZEL, EŞSİZ BİR İNSANDI Kİ;

IŞIKLARDAN HALELER OLUŞTU O."

                Değerli okurlarım, acımız sonsuz, üzüntümüz sınırsız. O, güzelim insanı; Ağabeyimizi, Dostumuzu, Hoca'mızı kaybettik. Prof. Dr. Şadan GÖKOVALI' yı kaybettik. Nereden başlasam, nasıl başlasam da anlatsam. Hangi birini öne alsam, hangilerini ötelesem?... Öğretim Üyeliğinden, Turist Rehberliğine, Söylencelerine, Balıkçı'nın/Azra Erhat' ın manevi evladı oluşuna, Arkeolojik alan çalışmalarına, Gazetelerdeki köşe yazarlığına, Şairliğine kadar pek çok özelliğini biliyorduk. Kendisini 30'u aşkın yapıtlarıyla tanıyorduk. Balıkçı' nın eserlerini toparlayıp yayımladığını biliyorduk. Ancak yüz yüze gelmemiştik. 2009 yılı mı yoksa 2010 yılı mıydı? Tam anımsayamadım. Muğla/Karabağlar Yaylası' ında 24 Temmuz Gazeteciler Cemiyet Ödülleri için toplanmıştık. Muğla' nın bütün ilçelerinden hatta çevre il ve ilçelerden de yazarlar/şairler/sanatçılar/gazeteciler toplanmış bir coşku, bir neşe ve huşu içinde masalarda sohbetler ediliyor, yemekler yeniliyor, eğleniliyordu. Sakin KOŞAR Hocamızla İbrahim ERGİN Hocamız, Sayın Şadan GÖKOVALI Hocamızı yanlarına alarak masamıza teşrif ettiler. "İşte Nail DUMAN bu arkadaş!" diyerek benimle tanıştırdılar. Ben de yıllardır kendisini görmek ve tanışmak istemenin sevinci ve heyecanıyla; "N' aptınız Hocam? Ben sizin masanıza gelseydim!..." Diyerek üzüntümü belirtmeye çalışmıştım. Hocam da o her zamanki tevazuu ile beni ve Hanımı oturtarak yanımıza ilişti. Tanıştık, konuşmaya başladık. Hocam, bizi Devrim'deki yazılarımızdan izler imiş. Milas/Güllük' te geçtiği var sayılan, deniz kıyısında heykelleri de bulunan "HERMİYAS EFSANESİ" ile ilgili yazımı okumuş ve beni merak etmiş, kimdir bu kişi? Diye. O efsanede Yunus balığı ile Hermiyas adındaki çocuk arasında geçen dostluğun nasıl anlatıldığını ve sonunun nelere mal olduğunu anlatırken kendi çocukluğumu da düşünerek efsanenin hamuruna maya ve soslar da katarak güya kendi meşrebimce o efsaneyi daha etkili ve daha duygulu bir hale getirmiştim. Buna neden gerek duymuştum? "Halikarnas Balıkçısı çok ve yoğun yazardı ve bu yüzden de fazla ince eleyip sık dokumazdı, biraz yüzeysel geçerdi!?" anlamında bir eleştiri okumuştum bir yerlerde. Bu eleştiriden cesaret alarak bu özgün efsaneye müdahale etmeye cesaret etmiştim. Nerden bilirdim Balıkçı' nın hemen bütün eserlerini GÖKOVALI düzenlemişti. Yoksa benim ne haddime Balıkçı'nın, Gökovalı' nın yazdıklarını düzenlemek. Yazımın sonuna da efsaneye daha yerel/özel ve çocuksu bir hava vermek istediğimi, bunun için aslına müdahalede bulunduğumu belirtmiş; EĞER SÜRÇ - İ LİSAN ETTİMSE AFFOLA!.." Diyerek özür dilemiş ve eleştirilere açık olduğumu belirtmiştim. Birçok yazımda olduğu gibi İbrahim ERGİN Hocamız aramış ve beni tebrik etmişti. Meğer Şadan Hocam, bu ve bunun gibi nedenlerle tanımak istemişmiş bizi. Gerçi bu efsane ve müdahalemle ilgili herhangi bir şey söylemedi. Ondan sonra kendisiyle Muğla' daki, Akyaka' daki sanat toplantılarında, anma gecelerinde, şiir dinletilerinde sık sık görüşüp konuşuyorduk. Gökova'daki Kültür Evi açılışında, Akyaka' daki 1. ŞİİR DİNLETİSİ etkinliğinde hep beraberdik. Geçen yıl daha İzmir'de iken kendisiyle iletişim kurmuş Whatts App üzerinde diyaloglara başlamıştık. Bizim Antik Alanlara ilgimiz ve onları/oraları yazmamızı izliyor, seviyor ve takip ediyordu. Yabancı sözcüklerdeki en küçük yanlışımızı kaçırmıyor ve hemen düzeltiyordu. Yeni bir ören yerine giderken kendisine soruyorduk "Nereleri gezelim, nelere önem verelim?" diye. O da her seferinde bize yardımcı oluyor, bildiği her şeyi bizimle paylaşıyordu. Bu sohbetler o kadar çoğaldı ve uzadı ki, bu değerli ve yararlı bilgileri okuyucularımızla da paylaşma gereği duyarak kendisinden yazmak için izin istediğimizde "Tabi ki istediğin yerde yazabilirsin, bilgiler paylaşıldıkça güzelleşir" Diyerek bizi yüreklendiriyordu. 1 Haziran 2020' de Sayın Hocamızın bize bir yazı göndermesiyle başlayan söyleşilerimiz, 21 Ocak 2021' de "Fazla yazacak durumda değilim. "Avga" su ile tedavi gibi bir anlamda.(Gönderdiğimiz fotoğraftaki) Sudaki lahit, Kekova' da. Kekova, Aperlai, Timusia.16.15. Köyceğiz'in bir adı da "Yüksek kum" 16.25. Yatağan'ın adı "Ahiköy" idi. 18.58.".  İşte değerli Hoca'mızın bize son cümleleri. Hocamızdan sağlığında çok feyz aldık. Bundan sonra da yazdıklarından feyz almaya devam edeceğiz. O' nu sağlığında tanıyıp bilgilerinden yararlanmak bizim için bir nimetti. Hasta ve bitkin hallerinde bile bize/herkese bir şeyler öğretebilmek için elinden gelen gayreti gösteriyordu. Whatts  App Söyleşileri: 1-2-3 yayımladı. 4. Sü de sırada. Önümüzdeki aylarda sıradakileri de okuyucularımızla paylaşacağız. Bizim Arkeolojiye, çevreye ve doğaya olan ilgimiz O'nun çok hoşuna gidiyor ve bizi sürekli yüreklendiriyordu. Hele Hanımın sürekli benim yanı başımda oluşuna çok memnun oluyordu. Bu yüzden Hanıma; "Dağlar Kızı Reyhan; Efes Sultanı, Antikidenin Ecesi, Muradına nail olmuş Aynur, Aynur Sultan." gibi sıfatlar veriyordu. Ayrıca Hanım için "Senin lojistik desteğin olmasa Nail bu kadar başarılı olamazdı!" Diyordu. Bana da "Aynurlu Nail! ve Muradına Nail olmuş adamsın!" gibi sıfatları uygun görüyordu. Dilimizin Türkçeleşmesine çok önem veriyordu. Kendisi bu konuda birçok ödül almıştı. Amerika' ya gitmişti, İngilizcesi çok iyiydi. Daha lisede iken öğrencilere saati 50 kuruştan İngilizce dersler veriyor ve kazanç elde ediyordu. Dil bilgisi nedeniyle Rehber olarak Hacca da gitmişti. Kahvelere çıkmaz, oyun bilmezdi. Sürekli okur, araştırır/yazardı. Eser yazmak isteyenler için "birkaç kez yazıp çöpe/sobaya atın yeniden yazın!" önerisinde bulunuyordu. Hatta bir eser yazmak isteyenler için "Yazmak istediğiniz dalda 1000 kitap okumadan eser yazmaya kalkmayın!" önerisinde bulunuyordu. Benim dil konusuna önem verdiğimi söylediğimde "Olmasaydı dilimiz/Nic'olurdu halimiz?"  Diyordu. Söyleşilerimizde sürekli yabancı sözcüklerin Türkçelerini de yazmadan geçemiyordu. Sohbetlerimizde çok fazla şey öğrenmeye, her şeye kafa yormaya kalktığımızda "Durun bakalım, öyle bir anda dünyayı avucunuza almaya kalkmayın, Ben, Türkiye Rehberi olmazdan önce kırk yıl yöresel Rehber olarak çalıştım" diyordu. Her biri 4-5 dilde yayımlanmış 30'u aşkın eserinin olduğunu biliyoruz. Bir o kadar da Balıkçı' nın eserlerini toparlayıp kitaplaştırmış. Ayrıca Muğla Menteşe Belediye' sine de 10' u aşkın Kültür Yayını kitap hazırlamış. Şairliği ayrı bir dünya, şiirlerini okurken kendinden geçer, duyguları insanlara da geçirirdi. Rahatsızlığından dolayı son zamanları artık şiir de okuyamıyordu. Söyleşilerimizde; "Benim fazla zamanımı almayın, onkologlarla yazışmak zorundayım!" Diyordu. Konuşma yeteneğini kaybetmeden önce bir anısını şöyle anlatıyordu; "İlk Turist doktorasını aldığımda aileme telefonla bildirmiş ve Gökova' ya gelmiştim. Sabah kalktığımda baktık ki, komşu kadınlar, bizim evin önünde sıraya girmişler. Annem, niçin geldiklerini sorduğunda da " senin oğlun doktor oldu ya.  Diyerek başı, dişi, eli, kolu, beli ağrıyan gelip sıraya girmişti. Ben de tıp doktoru değil, Turizm Doktoru olduğumu söyleyince bu kez de "Ha o, bize bakmayacakmış, turist karılarına bakacakmış!" Diyerek evlerine dönmüşlerdi. Hocam, yazmakla anlatmakla bitmez. Akyaka' ya geldiğinde kendisine; "Hocam, sizi bize davet ediyoruz. İsterseniz arabamızla kapınızdan alır, yine kapınıza kadar getiririz" Dediğimizde; "Sen ne diyorsun Nail, ben akrabalarıma bile çıkmıyorum, onlar da bana gelmiyorlar!" Demişti. İzmir/Alsancak'ta kendi adını verdikleri sokağa konulacak büstünü ve Değerli dostu/arkadaşı Emekli Hâkim Veysel GÜLTAŞ' ın hazırladığı "Şadan Gökovalı" kitabını görmek de nasip olmadı. Vefatını duyunca Akyaka' da cenaze törenine katılmak için izin istemeye gittiğimizde Kaymakamlıktaki Görevli Memur Volkan Bey; "1. Derece akrabaları dışında Cenaze Törenine kimse katılamaz." Diyerek bize çok kesin kararını söyledi. Haklıydı. Adnan Bey'e çıktık. Çok önemli olduğunu, mutlaka törende bulunmamız gerektiğini, fotoğraflar çekip yazı yazacağımızı, çok yakın dostumuz olduğunu söyledikse de "Hocam, siz ne istediğinizin farkında mısınız? Bulaşların çoğu cenazelerde oluyor. Görmüyor musunuz İzmir kıpkırmızı, kendinizi bu yaşta nasıl koruyacaksınız? Bir garantiniz var mı?" Diyerek bizi uyardı. Üzülerek oradan ayrıldık. Değerli hocam, işte bu yüzden mezarınıza sizi uğurlamaya da gelemedik. Işıklar içinde uyuyun. Özür dileriz, bizi bir kez daha affedin. Ailesine ve sevenlerine baş sağlığı ve sabır dileriz. Mekânı cennet olsun değerli Hocamızın. Sözün bittiği yerdeyiz.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI