RÜŞVET VE YOLUZLUK ÜSTÜNE

 

                              RÜŞVET  VE YOLUZLUK  ÜSTÜNE

Daha önceleri birkaç kez aynı konuyu yazmıştık.Hata yine mi yolsuzluk ve rüşvet konusu var diye takılanlar bile olmuştu.Yine mi denmesinin elbette bir nedeni vardı çünkü kimileri aynı konuyu defalarca okumaktan bıkmıştı.Sanırım bizim kadar konuyu işleyen az kişiydi.Türkiyenin yıllardır değişmez gerçeği idi bu ve  yazgı bile oluyordu.

       Çok eski değil,üç –dört yıl kadar önce dünyanın iki büyük tekeli raporlarında şöyle bir ifade kullanmıştı:Türkiyede iş yapabilmek için rüşvet verdik..Bu şirketlerin kendi itiraflarıydı bu:Kimse bunun böyle olduğunu açığa çıkarmamıştı.Bu ifadeden dolayı iki şirketten biri ülkesinde yargılanıp mahküm bile edilmişti.Öteki şirket ise rüşvet verdiğini kabul etmiş ve yargılanmadan gerekli cezayı ödeyeceğini beyan etmişti…

    Kendi ülkelerinde  “Türkiye’de rüşvet verdikleri için yargılanan ve sorgulanan “bu şirketler için,rüşvetin verildiği. ülkede hiçbir işlem yapılmamıştı.Neden yapılmamıştı çünkü  o zamanları yerleştirilmek istenen anlayışa göre “rüşvetin belgesi olmazdı.”Belki bundan belki de rüşvette adı geçmesi beklenen kişileri korumak için hiçbir işleme gidilememişti,yada gitmek isteyenlere izin verilmemişti.Oysa belgeye gerek yoktu.Çünkü rüşvet verdiğini söyleyen şirketlerin ilgili kurulları idi ve ülkelerinde de bundan dolayı yargılanmışlardı.

    Belge veya bulguya hiç gerek bile yoktu.Çünkü rüşveti çıkaranlar  başkaları değil bizzat verenlerin itiraflarıydı.O zaman yapılması gereken bu itirafları yapan kişilerin kimlere rüşvet vermiş olabileceğini araştırmaktı.Çünkü bu şirketlerin Türkiye’ye sattıkları belliydi.Bu şirketlerin mallarının öteki şirketlere  öncelikle tercih edilmesini sağlayanlar belliydi.Bunlar için belge-melge gerekmezdi.Bunlar kendi imzalarıyla ortadaydı çünkü.Bu şirketlerin sattıkları malların alınmasına kimler karar vermiş olabilirdi? Bunlar da belliydi,Bu şirketlerin mallarını ötekilere tercih edilmesinin sağlayan ve isteyenler zaten belliydi,yapılması gereken bu belli olanların sorgulanmasıydı.Bu sorgulama yapılabilseydi rüşvetin kimlere verilmiş olacağı da bulunabilecekti.Çünkü dışarıdan alınacak malların  tercihini  sıradan bir amir veya müdür  yapamazdı.ille daha yukarıdakilerden bir imzanın olması gerekir ki o  şirketin değil öteki şirketin malları alınabilsin.

   Bu o kadar zor muydu?yani bu tercih ettiren anlayışın sahibinin bulmak o kadar zor muydu/Elbette zor değildi ama onu bulmak itenseydi..

  Bu durumda rüşvete adı karışmış olanların bulunması gerekirdi ama bulununca birilerinin suçlanma ihtimalinden korkulduğu için üstüne gidilemiyordu.Oysa Türkiyenin OECD  ile yaptığı bir anlaşmanın adı vardı ortada.Bu anlaşma rüşvetle mücadele sözleşmesi olarak imzalanmıştı.Buna göre özellikle yabancı şirketlerle ilgili bir rüşvet söz konusu olunca bunun sorgulanması gerekirdi.

        OECD elbette rüşveti önlemek için  yapmıyordu bu tür anlaşmaları.Rüşvet ile iş yapacak bir şirketin bazı ayrıcalıklara sahip olması ihtimalini önlemek için yapıyordu.Çünkü birileri rtşvet verince ona pazarın açılması vermeyene göre daha öncelikli olacaktır.bu da şirketler arasındaki haksız yarışmaları   birinin çıkarına uygun olarak getireceği içindir.yani rüşvet veren ötekilerden daha öncelikli bir üstünlüğe sahip olacaktır.Sermayı kendi çıkarını korumak için böyle bir yapılanmaya girişir.yoksa onun amaçları arasında rüşvetin önüne geçmek yoktur.Sadece şirketler arasında oluşabilecek haksız yarışma koşullarını önlemektir istedikleri.Yani kendilerini korumak önceliklidir  istedikleri toplumları korumak değil..

   İşte o  OECD    16 yıl önce yapılan sözleşme ile ilgili olarak Türkiye’nin hiçbir şey yapmadığını gördüğü için bu günlerde uyarmak istemiştir bizi..Belli bir süre vererek o zamana dek gereken işlemler yapılmazsa  diye başlayan bir uyarı göndermiştir..

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI