Fıkralar ve Gerçekler !?

 

                        Fıkralar ve Gerçekler !?

Artık dünya, eski dünya değil… 67 yıllık Amerika-Kuzey Kore düşmanlığı bitiriliyor, dostluk mesajları verilmeye başlanıyorsa… 566 yıllık Avrupa-Amerika dostluğu, yeni ticaret anlaşmaları yüzünden bozuluyorsa… “Komünistler!” diye hep dışlanan Rusya ile en demokratik ülkeler enerji anlaşmaları imzalıyorsa… Daha düne kadar değer verilmeyen ve hep küçümsenen Çin ve Hindistan, bugün teknolojinin ve yazılımın en parlayan yıldızları haline gelmişse, artık bizim gibi ülkelerin de biraz oturup düşünmeleri gerekiyor: “El nereye gidiyor, biz nereye?” diye sormamız gerekmiyor mu?

Kayseri’den yıllar önce Almanya’ya işçi olarak giden cahil mahalle sucukçusu Kasap Kazım, orada kazandığı paralarla Kayseri’ye dönüp, modern bir “Sucuk Fabrikası” kurmuş… Canlı bir şekilde fabrikaya giren dana-inek-öküzler, el değmeden, en steril şekilde öbür taraftan sucuk, salam, sosis, pastırma olarak çıkıyormuş…

Kasap Kazım, fabrikanın açılışı için yörenin en önemli isimlerini çağırmış, kesilecek kurdelenin başında da, köyde kalıp da liseyi ite-kaka bitiren oğlu bekliyormuş… Tören sırasında fabrikanın müdürü çıkıp, fabrikanın işleyişini anlatmış; “İşte buradan giren canlı hayvan, fabrika hamamında yıkanıp, en steril şekilde kesime gidiyor… Derisi alınıp, iç organları ayrılan hayvan etleri, şurada kemiklerinden ayrılıyor, şurada kıyılıyor, şurada baharatları katılıp, el değmeden sucuk olarak şuradan çıkıyor, satışa sunuluyor” derken…

Tam burada fabrika sahibi Kasap Kazım’ın oğlu babasının kulağına eğilip, bu işin tersi olması konusunda; “Baba, şimdi bu sucukları buradan geri gönderip, fabrikanın girişinden canlı hayvan olarak geri alabilir miyiz?” diye sormuş… Bu soruya çok kızan baba; “Hımm, tabii ki mümkün; 18 sene önce ben de anana bir sucuk sokmuştum, oradan senin gibi bir öküz çıkmıştı” demiş…

Cahil halde Almanya’ya gidip, çağı yaşayarak öğrenen, oranın teknolojisini memleketine getiren babaya bakınız, bir de liseyi bitirmiş ‘eğitimli (!)’ oğluna bakınız… Tabii, okullarda çocuklarımızın hiçbir işine yaramayacak ‘dolgu malzemesi’ bilgilerle yetiştirirsek, olacağı budur!.. Efendim; “Divan Edebiyatı’nın en ünlü şairleri kimlerdi? Vücudumuzda kaç kemik bulunur? Zitvatorok Antlaşması kaç yılında yapıldı? Kuyucu Murat Paşa hangi isyanları bastırmıştı?” … gibi bilgilerle kafası dolu olan bir çocuktan, ancak böyle sorular çıkar!..

Ancak, Çin’in en zengin adamı ve “Alibaba”nın kurucusu Jack Ma ne diyordu: “Okullarda 200 yıllık, modası geçmiş bilgiler yerine, çocukları sınıflardan çıkarıp, gerçek hayatın yaşandığı alanlarda eğitip, onlara robot ve makinelerin bilmediği ve yapamayacağı şeyleri öğretirsek, yeni geleceğimiz çok daha iyi olacaktır” diyordu değil mi?

Ya Karacaoğlan ne diyordu: “Nuh’un gemisine ‘yalan’ diyenler/ Yelken açıp, yel kadrini ne bilir/ O Süleyman kuş dilini bilirdi/ Her Süleyman dil kadrini ne bilir?../ Arap Atlarından olur fırkalar/ Kimi sarhoş yürür, kimi ırgalar/ Gübreliğe inip-kalkan kargalar/ Has bahçede gül kadrini ne bilir?”

Eğitim durumumuz bu da, şimdiki “Gazeteciliğimiz” ne durumda? Nerde o eski tatlı rekabetler? Bunu da yaşanmış bir anı ile anlatıvereyim: Yıllar önce Hürriyet ve Ulus Gazeteleri acayip rekabet halindeler… Ulus Gazetesi’nin ünlü mizah yazarı Şinasi Nahit Berker, bir gün gözüne koca bir pamuk koyup, gözlüğünü takarak Hürriyet’e ziyarete gider… Onu bu halde gören muhabirler hemen içeri alırlar ve sorarlar: “Gözüne ne oldu Şinasi Bey?” Şinasi Berker muzır bir şekilde güya inleyerek; “Yahu gözüme bir saka kuşu girdi, çok kan kaybettim, doktordan geliyorum” der…

Hemen Hürriyet muhabirleri fotoğraflarını çekip, ertesi günü birinci sayfadan; “Şinasi Nahit Berker’in Gözüne Kuş Girdi!..” diye haberini yaparlar… Ertesi günü Ulus Gazetesi’ndeki köşesinden Şinasi Berker dalgasını geçer, yazı başlığı aynen şöyledir; “Hürriyet Gazetesi’ni Nasıl Aldattım? İmza: Şinasi Nahit Berker!..”           Sakin KOŞAR…

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI