DÜNYADA HİÇBİR ŞEY KUSURSUZ VE MÜKEMMEL DEĞİLDİR !..

 

       Şu anda evrende tek yaşanabilir yer olarak bildiğimiz Dünyamızın efendisi durumunda olan tek canlı türü 'İnsan' dır!.. Bunu bilmek için kâhin olmaya da gerek yoktur; canlı türlerinin varoluşundan beri nüfusu sürekli çoğalan, zekâsı ve buluşlarıyla korkunç silâhlar üreterek, diğer birçok türü yok edenler kimlerdir? Tabii ki insanlardır!..

Peki, bu becerilerimiz ve yaptıklarımızla biz insanlar yeteri kadar mutlu ve huzurlu muyuz? Eskiden beri korktuğumuz bütün yırtıcı hayvanların nesillerini bitme noktasına getirdik!.. Gök gürleyip, şimşekler çakıp, yıldırımlar düşerken, kaçacak delik arıyorduk!.. Zekâmızla bunların nasıl oluştuklarını çözüp, 'paratoner ve sığınak' gibi önlemlerle bunlardan kurtulduk!.. İlâç ve aşılarla salgın hastalıkları önledik de, yine o umduğumuz huzur ve güven içinde yaşayabiliyor muyuz? Biraz ömrümüzü uzatma dışında neyi başardık ki!? Hayatta hiçbir şey 'mükemmel' değildir!.. 'Mükemmellik' sadece bir hedeftir, ona doğru yürünür!..

Zati bu kavanoz dipli Dünyanın oluşumunda bir gariplik var!.. Bizler en çok neyi seviyorsak, o yiyeceklerin bile belli kusurları var: İnsanoğlu olarak bizler eti çok severiz, ama kemiği vardır!.. Balığa dayanamayız, ama onun da lânet olası kılçıkları vardır!.. Armudun sapı, üzümün çöpü, kavun-karpuzun çekirdeği vardır!.. Gülleri görünce dayanamayıp, onlara dokunup, koklamak isteriz, ama dikenleri vardır!.. Çok güzel bir kızı seversiniz; ya aptaldır, ya pasaklı çıkar!.. Ormanda gezmeyi, denizde ve gölde yüzmeyi herkes sever de, ya orada olabilecek yırtıcı hayvan, timsah, köpekbalığı ve yılanları ne yapacağız? Lüks otellerde kalıp, lüks lokantalarda yemek yemeyi ben de severim de, şu gariban emekli maaşıyla oralara nasıl girerim!? Böyle bir dünyada huzurlu ve dertsiz bir halde yaşamak mümkün mü?

Daha küçücük yaşlarda çocuklara sorarlar; "Büyüyünce ne olmak istersin?" diye. Kimisi doktor, kimisi mühendis, kimisi öğretmen, kimisi asker, kimisi polis olmak istediğini söyler. Bazıları bunu başarır ama, gözleri hemen daha yükseklere takılmaya başlar: Doktor profesör olmak, mühendis Bakan olmak, öğretmen müfettiş olmak, polis emniyet müdürü, asker de general olmak ister!.. Bizim Osmanlı Padişahları tahta çıktıkları zaman, ailedeki bütün erkek kardeşlerini öldürtür, tahtına göz diken kalmayınca huzura ereceğini sanırdı değil mi? Tam 19 kardeşini katlettiren Padişah III. Mehmet bile huzura ermiş miydi, ha!? Tahta çıkar çıkmaz Eflak, Boğdan ve Erdel Beylikleri ayaklandı, Avusturya ile savaş hiç bitmedi, Anadolu'daki Celâlî İsyanları başladı, bütçe tamtakır oldu, Padişah bırakın uyku uyumayı, yemeden-içmeden bile kesildi!.. Sonuçta da, daha 37 yaşında ve 8 yıllık Padişah iken aniden ölüverdi!..

Demek istediğim şu: Hani bazıları olanca iştahlarıyla çıkıp, 'Padişah, Kral, İmparator' olmak isterler ya? Alın size, bu da bir Padişahtı işte!.. Hani huzur, hani rahatlık, hani güvenlik !? Bu dünyada gerçek olan şudur: Ne sürekli bir huzur vardır, ne sürekli rahatlık, ne de sonsuz bir yaşam!.. Her canlı gibi insan da doğar, büyür, gelişir, mevcut koşullarda şansı varsa yaşar, bir vesileyle de ölür!.. Buradaki canlı yaşamının olmuşu da, olacağı da budur!.. Herkes için doğal sonuç olan bu konuyu dallandırıp-budaklandırmaya da gerek yoktur!.. Yapılması gereken tek şey ise; insanın diğer canlılardan farklı olarak, göçüp gittiği bu dünyada kalıcı bir iz, bir eser, insanların unutamayacakları iyilikler yaparak gitmektir, gerisi de boş bir teferruattır!..

Bugünkü yazımızı, Cahit Sıtkı Tarancı'nın unutulmaz 'Otuz Beş Yaş' şiirinin, konumuzla ilgili bölümleriyle bitirelim:

"Yaş otuz beş, yolun yarısı eder/ Dante gibi ortasındayız ömrün/ Delikanlı çağımızdaki cevher/ Yalvarmak, yakarmak nafile bugün/ Gözünün yaşına bakmadan gider!..// Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?../ Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz/ Ya gözler altındaki mor halkalar?/ Neden böyle düşman görünürsünüz/ Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?..// Neylersin, ölüm herkesin başında/ Uyudun, uyanamadın olacak/ Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında/ Bir namazlık saltanatın olacak/ Taht misali, o musalla taşında!.."                Sakin KOŞAR.

YAZARIN DİĞER YAZILARI