YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ
Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde tam bağımsızlık anlayışı yer almıştır.Bağımsızlığı da mali,ekonomi,askeri,siyasi,kültürel alanlarda.hiç bir yerden icazet almadan salt kendi önceliklerine uygun karar alabilme-verebilme gücüne sahip olmak demektir.Böyle bir güce ulaşabilen bir toplumda bağımsızlıktan söz edilebilir.Yoksa bazılarının söylediği gibi dünyada soyutlanmış olarak davranabilmek anlamında değildir.Nitekim Cumhuriyet hükümeti ilk büyük demir -çelik fabrikasını kurmak için Almanlarla,İngilizlerle kedi görüşmesi yaparak bu fabrikanın yabancı kredilerin katkısıyla kurulmasını sağlamak girişimlerinde bulunmuştu.Yabancı diyerek kredi taleplerinden geri kalmamıştı.çünkü Cumhuriyetin tam bağımsızlık anlayışında yabancı sermayeyi yadsımak değil onu ulusal önceliklerine en uygun kullanmak anlayışı vardı.
Ancak bağımsızlığın olabilmesi için bir koşulun var olması gerekir.Bunun için Atatürk yurtta barış dünyada barış formülünü kullanmıştır.Bu olmadığı zaman bir ülkenin tam bağımsızlığından söz etmesi mümkün görünmeyecektir.Çünkü bir ülke çevresinde bir takım sorunlarla boğuşmak zorunda kalırsa o sorunları aşabilmek için ayrıca bir kaynak ayırmak zorundadır.Yani çevrenizde uğraşacağınız sorunlar olursa bu sorunları aşabilmek için onlar için para ayırmanız para harcamanız
gerekir.Harcayacağınız bu paranın sınırlı olması durumunda içerideki ihtiyaçlarından kısıntıya geçmeniz gerekir.Geçmişte sıkça siyasetin kullandığı bir sözcük vardı.Dört bir yanımız düşmanlarla çevrili..Dört bir yanımız düşmanla çevrili olduğu zaman harcamalarımız da buna uygun olmak zorundadır.O düşmanlara karşı kendimizi korumak için fazladan harcama yapmak zorundasınız.Silahlanma yarışında komşularınızdan geri kalmamanız gerekir bu durumda..Hatta onlardan daha çok silahlara kaynak ayırmak zorundasınız.
Atatürk bu barış öngörüsünü ortaya koyarken işte bunları düşünerek yaşayabilen bir devlet modeli öngörüyordu.Komşularıyla iyi geçinen bir devlet anlayışını getiriyordu.Komşularıyla iyi geçinen bir devlet de komşularından gelebilecek tehditleri yaşamayan bir devlet olacaktı.Kaynaklarını savaşa hazırlıklar için değil uygarlık değerlerini yaratmak ve yakalamak için kullanabilecekti.
Ne varki Türkiye NATO denilen bir kuruluşun yandaşı olmaya karar verdikten sonra çevresindeki tüm devletlerle ,komşularıyla düşamanlık ilişkileri içine sokuldu.Dört bir yanımız düşmanla çerili diyerek bolca silahlanma için kaynaklarını kullanmak zorunda kaldı.Bu düşmanlık ekonomik ilişkilere da sıçratılmıştı.Komşularımızla ekonomik ilişkileri bile zarar görmüştü.Eski işadamlarımızdan9 Sakıp Sabancının bir yakınması olmuştu .Suriye yumurtayı bizden almıyor Bulgaristandan alıyor
He tarafımıza düşmanlarımız yerleştirmiş olduğumuz için komşularımıza bile mal satamıyoruz.dünyada bu kadar düşmanı olan başka bir ülke yok gibi..
Sabancının dediği nokta bu gün de çok farklı değil.Hiç bir komşumuzla komşuluk ilişkilerimiz olması gerekenler düzeyinde değil.Komşuların camilerinde namaz kılmayı bile düşleyen bir anlayışla hangi ilişkileri geliştirebilirsiniz ki?
Bir tarihte Arap Baharı diye emperyalizmin çizdiği bir bahara aldanıp en uzak komşularla bile aramazı açmış görünüyoruz.Örneğin şu Mısıra bu gün dost gözüyle bakabilir miyiz,Kaldı ki o Mısır Yunanıstanla anlaşmalar yapıyor ama bizi yanaşmaktan kaçınıyor.Çünkü Cumhuriyetin temelinde olan YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ diye bir anlayıştan uzaklaşmış durumdayız. YLok orda Sisi var yok burada Esat var diyerek çevremizden uzaklaşmış duruyoruz.