"BEN BİR SAPYOSEKSÜELİM!.."

 "BEN BİR SAPYOSEKSÜELİM!.."

13 Mart günü bir ziyaretten dönen ve arabasına binmek üzere olan ünlü sanatçı Hülya Avşar'ın çevresini magazin gazetecileri sarıverdiler!.. Hemen yeni başladığı "Masumiyet" adlı TV dizisi hakkındaki görüşlerini sorduktan sonra, bir gazeteci; "Şu anda hayatınızda biri var mı?" diye sordu... Hülya Avşar gülerek; "Şu günlerde özgürlüğümün tadını çıkarıyorum!.. Ben zor bir kadınım, benimle olan erkek çok zor durumlarda kalabilir, çünkü ben bir 'Sapyoseksüel' biriyim" demez mi?

O andan itibaren magazin haber merkezleri ve sosyal medya ayağa kalktı, bu 'Sapyoseksüel' ne demek, onu araştırıp, yazmaya başladılar!.. Sayın Prof. Dr. Arif Verimli de konuya bodoslama girdi ve Hülya Avşar'a cevap niteliğinde şunları söyledi: "Zekâ bir insan için en büyük zenginlik ve avantajdır!.. Ancak, Hülya Hanım boşuna heves etmesin, zaten böyle zeki erkekler çoktan kendilerine en uygun kadını bulup, evlenmişlerdir bile, Hülya Hanım böylelerini boşuna beklemesin!" deyiverdi...

Ertesi günkü TV magazin programlarında 'Sapyoseksüel'in ne olduğu uzun uzun açıklandı, biz de bu sayede aydınlanmış olduk!.. 21. Yüzyıl entelektüel insanlarının yarattığı bu Sapyoseksüel demek; "İnsanların fiziksel ve yapısal güzelliklerinden ziyade, onların zekâlarına ve başarılarına âşık olma durumu" imiş meğerse... Zati Hülya Hanım da; "Benim beraber olacağım erkek, benden daha zeki ve daha başarılı olmalı, yoksa bu ilişki asla yürümez, yürütülemez, erkek kendini ezik hisseder!" diyordu...

Bakınız, bu 21. Yüzyıl bizim insanlarımızı ne hallere getirdi, biz neleri konuşur olduk!.. Şu günlerde en basit köylü kadınların elinde bile cep telefonları var ve onlar da bu 'Sapyoseksüel'i konuşuyorlar... Halbuki daha 25-30 yıl önceleri durum böyle miydi? Köylü kadınlar konu-komşu evlerinde toplanır, şöyle muhabbetler ederlerdi:

--Kara Hasan'ın yeni evli oğlu, Sidikli Aşa'nın kızıyla yakalanmış, yeni karısı Zülfiye evi terk edip bubasının evine gitmiş...

--Gız o Sidikli Aşa'nın gızı Nazife, Eğri Üsen'in oğlu Adem'e nişanlı değil miydi? Öyle oğlanı bırakıp da, Kara Hasan'ın oğlu Kel Ali'yi nasıl sevmiş gız o salak!? Şu zamane kızlarında heç akıl-izan da kalmadı kardeş!..

--Ne akılı, ne izanı kardeş; daha geçen hafta da Nalbant Nasuh'un genç karısı Lütfiye, babası yaşındaki Demancı Davut'la Mersin'e kaçmadı mı!? Şeher garısı olur gari orda, salak kadın!.."

Bakınız, şu 21. Yüzyılda nerelerden nerelere geldik; geliştik, kalkındık, teknolojiye büründük (!) ve bugün neler izliyor neler konuşuyoruz, değil mi? Pek ilerledik elhamdülillah, nazarlar değmez inşallah; tü tüü tüüü!.. Bugün bunları konuşup, yarın da uzaya ışınlandığımız günlerin muhabbetlerini de, yine dijital olarak yapacak, birbirimize diyeceğiz; 'Maaaşallahhh!..'

Neyse, bu konuda ileride daha çok fikir teatrilerinde bulunuruz da, şu bizim Coronavirüs salgını yüzünden sürekli kızarmaya başlayan İllerimizi ne yapacağız!? Aşılar geldi mi, aşılar!? Kaç kişi aşı oldu, kaçı sıra bekliyor, bunu bilenimiz var mı? Bakınız İsrail ve birçok Arap ülkeleri bile neredeyse aşılanmayı tamamlıyor, biz ne zaman bitireceğiz? İlkbahar geçti, Yaz geliyor, Sonbahar günleri mi adres gösteriliyor? Neden? Aşı mı yok, paramız mı yok? Peki nüfusundan fazla aşı bulanlar nasıl yaptılar bu işi!? Hani biz dünyanın 'Lider ve Örnek' ülkesiydik?..

Orhan Veli böyle durumlar için, 1937'de bakın neler yazmış: "Sokakta Giderken!"

"Sokakta giderken kendi kendime/ Gülümsediğimin farkına vardığım zaman/ Beni deli zannedeceklerini düşünüp/ Yine gülümsüyorum!.."             Sakin KOŞAR...

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI