"KUŞ, YEME GELİR" SÖZÜ NE DEMEKTİR !?

Bir düşünelim bakalım:

--Bir evde karnı acıkan insan, hemen evin hangi bölümüne gider: Mutfağa mı, Banyoya mı, Yatak Odasna mı, Tuvalete mi?

--İyi bir aile babası, akşam işten çıktıktan sonra hemen nereye gider: Evine mi, Meyhaneye mi, Randevuevine mi, Sinemaya mı gider?

--Dünyanın her yerinde Halk Pazarları neden hep kalabalıktır: Meraktan, Vakit Geçirmek İçin, Yiyecekler Orada Olduğundan, Sevdikleriyle Orada Görüşmek İçin?

Yukarıda sorduğumuz şeyler, her dünya insanının güncel yaşadığı olayların bir özeti gibidir... Bunları doğru yapanlar vardır, yanlış yolda olanlar vardır... Önemli olan doğru davranışları gösterebilmektir, değil mi?

2001 yılının Yaz günleriydi... Bizim Bozüyük, Gökpınar ve Bahçeyaka Köylülerinin geniş arazilerinin olduğu "Kızılcağız Mevkii" arazileri, 'Yılanların' adeta yuvalandığı araziler haline gelmişti... Olayın sebebini kavrayamayan halk, ellerine tüfeklerini alarak, bu yılanları gördükleri yerde öldürmeye başlamışlar, bizim de günler sonra bu olaydan haberimiz olmuştu... Hemen fotoğraf makinelerimizi alıp bu iki köy ve bir beldenin yöneticilerinin yanında soluğu aldık... Biri Belediye Başkanı, ikisi de Muhtar olan yöneticileri bulduk, haber doğruymuş, hatta Belediye Başkanı bu iş için paralı birkaç avcı bile kiralamış... Bize dediler ki; "Bu yılanlardan tarlalara gidemez olduk, öldürmeyip de ya ne yapacağız ki!?" dediler...

Bu yöneticilerimiz hiç oturup da, bu yılanların neden Kızılcağız Ovası'na çöktüklerini düşünmemiş, sadece öldürmeyi düşünmüşlerdi... Ziraat Dairesi'nden önceden aldığım bilgiler ışığında, bu yöneticilere dedim ki; "Tam buğday, arpa ve baklaların biçilme zamanı olan bugünlerde, arazilerde 'Fare' yoğunluğu gördünüz mü? Bu yılanlar o farelerden ötürü ovaya gelmiş olmasınlar?" dedim... Üçü de öyle bir şey olmadığını söylediler... Ama yılanları öldürme olayı, İlçe Yöneticileri ve Bozüyük Jandarma Karakolu baskılarıyla durdurulmuştu...

İşin aslı, araziler yeniden sürülüp de, su arıkları yapıldıktan sonra, bu arıkların hepsinin, birkaç ay sonra yoğun fare delikleriyle delik-deşik olması ve arazilerini sulayamaz hale gelmeleriyle iyice ortaya çıkmıştı!.. Arazı sahipleri, arıklarındaki bu fare delikleri yüzünden mısır, karpuz ve susamlarını sulayamıyor, ürünleri kuruyordu... Evet ova, tahılları yemek için gelen farelerin yuvası haline gelmişti... Yılanlar da fareleri yemek için ovaya çökmüşlerdi!.. Köylüler yılanların çoğunu öldürünce, meydan da farelere kalmıştı, olayın aslı-astarı buydu!..

Bir zamanlar akar suların üst başlarında 'Su Değirmenleri' vardı... Tahılını öğütmek için sıraya giren köylüler, günlerce sıra bekler, etrafı çok kalabalık olurdu... Bir zaman sonra bu sular ya azaldı veya kesildi, 'Motorlu veya Elektrikli Değirmenler' devreye girdi... Şimdilerde o kalabalık Su Değirmenleri binaları içinde İn - Cin top oynuyor, çatılarında da Baykuşlar ötüyorlar!.. Arteziyen kuyuları su seviyelerini düşürdü, sular derine indi, çoğu pınarlar-akarsular kurudu, bugünlerde susuz kalışımız da hep bundandır!..

Ne demiştik yazı başlığımızda; "Kuş, Yeme Gelir" demiştik değil mi? Yem yoksa, kuş da yoktur!.. Hayatta hiç bir şey karşılıksız değildir!.. Orada ihtiyacı karşılayacak bir şey varsa, bütün ihtiyaç sahibi insanlar, hayvanlar, börtü-böcek oraya çökerler!.. Ortada bir şey yoksa, orada bir sessizlik, bir tenhalık, bir yalnızlık vardır!.. Bugün insanlarımızın en büyük derdi 'İşsizlik' tir!.. 'Beş' işçinin alınacağı sınava 'Beş Bin' kişinin çökmesi de, işte bundandır!..

Ne diyordu 'Havuz' adılı şiirinde Cahit Sıtkı Tarancı;

"Eskiden ne vakit baksam, ışıldayan/ O dünya ne oldu, nedir bu karanlık?/ Bir kara kedi mi aramızda zaman/ Yalnızım, havuzu doldurdu karanlık!.."               Sakin KOŞAR...

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI