23. MART. 2022'DE 'SAYİM AĞABEYİ' DE KAYBETTİK !..

 

             23. MART. 2022'DE 'SAYİM AĞABEYİ' DE KAYBETTİK !..

Uzun zamandır birkaç rahatsızlığı nedeniyle evinden çıkmayan Bozüyük'ten Sayim Soylu; 'Topal Kadir' lâkaplı, köyümüzde günümüzün 'Nasrettin Hocası' sayılan çok nüktedan adamın oğlu, köyün meşhur avcılarından Osman Soylu'nun kardeşiydi. Oğulları Kadir ve Süleyman, kızı Hamiyet, 1937 doğumlu ve 85 yaşında idi.

Askerden gelince 'Efelerin Gülayşe' abla ile yaptığı evlilik hiç aksamadan, karşılıklı sevgi ve saygı sınırları içinde aynen devam etti, ikisi de çok dürüst ve çalışkan insanlardı. Evliliklerinin ilk yıllarında kendi evleri yokken, bizim büyük avludaki iki odalı küçük evde kaldılar, ilk çocuktan sonra kendi evlerine taşındılar!.. Rahmetli babam ve annem, bu yeni evlilerden hiç kira bedeli almadılar, sırf yardım için küçük evi onlara vermişlerdi. Ama onlar, annem ve babamın her türlü işine beraberce koşar; bağdan üzüm toplar, bunları pekmez ederken, mısır ve buğday zamanında harmanda, Kış günlerinde sobada yakılacak odunları keser, yağmurlu günlerde sergideki tütün dizilerini toplamaya koşar, ödemedikleri kira bedelinden fazlasını, bizim ailemize yardımcı olurlardı.

Sayim Ağabey, tıpkı babası 'Topal Kadir' gibi nüktedan, şaka yapmayı, fıkra anlatmayı, insanları güldürmeyi seven bir insandı. 1970 ve 1980'li yıllarda, ülkemizde ve köyümüzde siyasetin çok gergin olduğu o yıllarda, bizler 'Zeybeklerin Kahvesi'nde oturur, orada tavla veya konken oynar, siyasi sohbetlerimizi orada yapardık!.. Kahveyi Mustafa Şahbaz ağabey işletir, genellikle Sol Düşüncede olan insanlar buraya gelirlerdi. Zaman zaman Radikal Sağcıların saldırılarına hedef olur, bazen de kurşunlanırdık!..

O kahvede tavla oynayan yaşlı çiftler; Zeybek Dayı ile Balcı Ahmet Turgut, Cinazların Ali ile Kalaycı Alirıza, Sayim Soylu ile Terzi Süreyya Savran; gençlerden de dayıoğlum Suat ile Ben idim. En belâlı ikili Zeybek Dayı ile Balcı Ahmet Dayı idiler!.. Gözleri görmediği için, 'pencü-se' atsalar, 'şeş-beş' oynarlar, bunların oyunu akşama kadar hiç bitmez, ama hep kavgayla sona ererdi!.. Suat'la bizim tavla oyunu ise çok çekişmeli olur, arkamızda en az onar kişilik seyirci kitlemizle, bütün oyunlarımız hararetli geçer, sonuçta yenilen en az 50-60 çay, kahve parası ödeyip giderdi!..

Ben oyuna tamamen konsantre olup, dikkatimi tümden oyuna verdiğim için, kahvecinin getirdiği hiçbir çayı-kahveyi görmem, hemen her oyunda yanı başıma oturan Sayim Ağabey yavaşça benim çayı-kahveyi alır, içer, boşunu yanıma koyar gider, benim ruhum bile duymazmış, bunu yıllar sonra bizzat kendisi söylemişti.

Bir gün son oyunda ikişer pulumuz kalmıştı. Benim iki pulum 'Dü' kapısında, Suat'ın iki pulu 'Yek' kapısında ve zar atma sırası bendeydi, oyunlar da 4 - 4  idi. Eğer ben sadece '2 - 1' atarsam, Suat oyunu kazanacak, 46 çay parasını ödeyecektim!.. Zarları avucumda sallarken dedim ki; "Eğer ben bu zarı '2 - 1' atarsam, kendimi şu akasya ağacına asarım!" demiş bulundum!.. Sayim Ağabey zar tutan elimi bastırıp; "Dur acele etme, ben hemen geliyorum, bekle!" deyip, hemen kahvehanenin karşısındaki evine koştu!.. Biz ve etrafımızdaki onlarca seyirci merakla beklerken, Sayim Ağabey evinin kapısında göründü, elinde koca bir 'urgan' vardı!.. Tabii hemen anladık ki, ben yenilirsem eğer, beni ağaca asmaya geliyordu!.. O öfkeyle zarları attım, ne gelse beğenirsiniz; zarın biri döndü döndü, sonuçta '2 - 1' gelmez mi? Hemen 46 çay parası için Kahveci Mustafa elini uzattı, Sayim Ağabey ise urganı boynuma doladı!.. Parayı verip, kelleyi kurtardım ama, orada neler çektiğimi bir de bana sorun!?

O yıllarda Bozüyük'te çok güzel, samimi ve eğlenceli günlerimiz geçiyordu, yazık oldu!.. Yıllar geçtikçe birer birer köyden ayrıldık; güya geliştik, güya şehirli olduk, güya rahat edecektik, ama çok büyük 'HALT' ettiğimizi şimdilerde anlıyoruz!.. Bana gelen çay ve kahvelerimi içen Sayım Ağabeyime, bunların hepsini helâl ediyorum, bu güzel insana; "Toprağın bol, mekânın Cennet olsun inşallah, ışıklar içinde yat ağabey" diyorum!..                 Sakin KOŞAR.

YAZARIN DİĞER YAZILARI