BİZ 'TÜRK HEKİMLERİNİ' KİME EMANET EDELİM !?

 

            BİZ 'TÜRK HEKİMLERİNİ' KİME EMANET EDELİM !?

Kurtarıcımız ve kurucumuz olan Yüce Atatürk, 1938 - Mart ayı başlarında yani vefatından 8 ay kadar önce çevresindeki görevlilere; "Beni Türk Hekimlerimize emanet ediniz!" demişti... Peki, bu saygısı ve güveni nereden geliyordu? Cumhuriyet döneminde bizzat kendisinin çok emek verdiği eğitim çabalarına, özellikle 'Çağdaş Tıp Eğitimine' olan güveni ve saygısından ötürü böyle demişti tabii...

Bu ülkede AKP iktidarları dönemi öncesinde '77 Üniversite' vardı... Bu iktidarın sırf oy kaygısı nedeniyle ürettiği "Her İlimize Bir Üniversite!" sloganıyla, 18 yılda bu ülkede tam '130 Üniversite' daha açtılar!.. Bu garip artışa paralel olarak; 25 olan 'Tıp Fakültesi' sayısını da, tam % 488 artışla, '122 Tıp Fakültesi' yaptılar!.. Bu baş döndüren hızla açtıkları Üniversite ve Tıp Fakülteleri'ne gönderecek yeterli ve yetenekli 'Profesör, Doçent ve Öğretim Görevlisi' bulamadılar, partilileri ve yakınlarını doldurdular!.. Hangi birini yazalım ki, gazeteler bunların 'torpil' haberleriyle dolup taştı!.. Amerika gibi süper bir ülkede bile 'Tıp Fakültesi' artışının hızı % 10 olurken, bizdeki artış tam % 488 olmuş; bu işe güler misin, ağlar mısın!?

Aralık - 2019 tarihinden beri bütün dünya, Çin'den yayılan Covid-19 salgın hastalığı ile uğraşıyor!.. Mart - 2020'den beri, yaklaşık on aylık dönemde Türkiye de gerekli önlemleri zamanında alamadığı, parasızlık nedeniyle 'Tam Kapanmayı' sağlayamadığı için, birçok ülke normal hayatına dönerken, bizde ölüm ve hastalık artışları katlanarak çoğalıyor!.. Hastanelerimiz doldu taştı, mevcut doktor ve hemşireler bu hastalara yetişemez oldu, izinler kaldırıldı, emeklilikleri ertelendi, günlük çalışma saatleri arttı, 'bulaş' tehlikesi yüzünden bu personel evine dahi gidemez, çocuklarıyla kucaklaşamaz oldu!.. Bugün (12 Aralık 2020) tarihi itibariyle, şimdilik tam '89 Hekimimiz' Covid-19 yüzünden öldü, bakalım bu gidişle daha kaçını daha kaybedeceğiz!?

Hem ücretlerini arttırmıyorlar, hem yeni kadrolar açmıyorlar, hem de bu hastalıktan ölenleri 'Görev Şehidi' saymıyorlar!.. Artık bu kadar yoğun görev ve sterese karşı, yemin olsun taş dahi olsa çatlardı!.. Zaman zaman sokaklara-meydanlara çıkıp; "Artık Tükendik, Dayanamıyoruz, Salgını Yönetemiyorsunuz!.." diye bağırmaya çalışıyorlar, orada polis engeli ile hastanelerde 'Hasta Yakını Şiddeti' ile karşılaşıyorlar!.. Eyy bu salgın için büyük umutlarla göreve getirilen "Bilim Kurulu Üyeleri", artık bu işe ya bir kesin çözüm bulunuz, ya da işe yaramadığınız, sözünüzü dinletemediğiniz bu görevden derhal feragat ediniz!..

Ülkede hal ve gidiş buyken, doktor ve sağlık personelinin vaziyeti ortadayken,  her gün bu hastalığa yakalananlar hastanelere akın akın koşarken, biz ne diyeceğiz!? Bu Hekim ile Hemşirelerimizi kime ve nasıl emanet edeceğiz!? Hastanelerdeki çalışma koşullarını yakından görmüş biri olarak söylüyorum; gerçekten bu meslek icra edilemez hale gelmiş gibi görünüyor artık, yazık!..

Bugün de yazımızın sonuna geldik, bu yazımı da, Cahit Sıtkı Tarancı'nın 1931'de yazdığı çok ünlü şiiri "Ömrümde Sükût" ile bitiriyorum:

"Çıngıraksız, rehbersiz deve kervanı nasıl/ İpekli mallarını kimseye göstermeden/ Sonu gelmez kumlara uzanırsa muttasıl (Yan yana, bitişik)/ Ömrüm öyle esrarlı geçecek, ses vermeden!..// Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika/ Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek/ Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka/ Yaşayıp da öldüğümü kimseler bilmeyecek!.."                             Sakin KOŞAR...       

YAZARIN DİĞER YAZILARI