BUGÜN HİÇ HAVAMDA DEĞİLİM !..

 

                  BUGÜN HİÇ HAVAMDA DEĞİLİM !..

Akşam vakti, dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor!.. Sokak lâmbasının önüne düşen yağmur damlaları, halı tezgâhına dizilmiş gergi ipleri gibi görünüyor... Arada bir vızıldayan rüzgâr, ağaçlarda kalan son sarı yaprakları savuruyor!.. Hüzünlü bir gece olacağı belli... AB Başvurusunda yine direkten döndük...  Irak Savaşı ha çıktı ha çıkacak!.. Fadıl 'jet gibi' tutuklanıyor, Vekilliği düşüyor, Siirt'te seçimin yenilenmesi söz konusu... Ekonomik durum hep kötüye gidiyor, can sıkıcı bir sürü olay, kafalar karmakarışık!..

Ümit Yaşar'dan, Orhan Veli'den birkaç şiir okuyayım dedim, olmadı... Yunus'un kitabına elim varmadı... Birkaç satır yazı yazayım dedim, sarmadı... Şimşek ve gökgürültülerine sinirlenen birkaç mahalle köpeği havlamalarına, ovadan gelen âlemcilerin silâh sesleri karışıyor!.. Hiç keyfim yok!.. Canım hiç birşey yapmak, hiçbir şeye dokunmak istemiyor!.. Başımı pencere camına yaslayıp, dışarıdan aşağılara sızan damlaları süzüyorum...  Ne kötü, ne sıkıcı bir Sonbahar günü!.. Karşıda, zemin kat balkonu altına sığınmış bir kedi, ıslak tüylerini yalıyor, bir gözü de bizim mutfak penceresinde... Bakıyorum, kimsede huzur yok!..

Dalıp gittiğim bir sırada aklıma nedense 'Karacaoğlan' düştü... Asıl adı "Kozanlı Hasan!.." 17. Yüzyılda yaşayıp, 73 yaşında ölmüştü... İyi, güzel, toprağı bol, mekânı Cennet olsun da;  şimdi durduk yerde bu nereden aklıma düşmüştü ki!? Nedense içimi bir kıskançlık kapladı: Ne sorumsuzca bir hayattı O'nunki? Ohh, ekmek elden, su gölden, sazın teli atların kuyruğundan; o dağ senin, bu oba benim, gez babam gez, çal babam çal!.. Gördüğün her güzele, dereye tepeye, kurda kuşa ceylana türküler yak, şu beleş yaşama bak!? Para pul yok, vergi algı yok, Radyo-TV-CD-Cep-İnternet yok, bunlara yapılan masrafı yok!.. Enflasyon, faiz, işsizlik, İMF yok!.. Kahretsin, o adamdan 400 sene sonra sonraki şu halimize bir bakınız!? Çekilesi hayat mı lan bu bizimki!?

Bir hışımla bizim TEK'çi İsmail'i arayıp da, "dışarıda biryerlere bari gidelim" demek için ev telefonuna koşuyorum, telefonlar kesilmiş... Cep'ten arayayım dedim, telefonun şarzı bitmiş!.. TV'yi açıp, hüzünlü haberlerin geri kalanlarını izleyeyim dedim, kanallar sizlere ömür!.. Biraz yağmur düşüp, birkaç şimşek çaktı ya; buralarda hemen hayat durur, alıştık ya!? "İyi ki elektrikler kesik değil?" diyecektim ki, onlar da gitti!.. Lavabo aynası önündeki aynada kendisiyle kavga eden muhabbet kuşum 'Çiki'yi alıp kafesine koydum!.. Dışarıyı seyretmek üzere pencereye yüümüştüm ki, elektrikler geldi, hemen telefonu şarza koydum!.. Çalışma odama geçip, 'Remington' daktiloma beyaz ve temiz bir kâğıt taktım!.. Beni sakinleştiren, dinlendiren, hınzırlık düşünmemi engelleyen tek uğraş, yazı yazmamdır!..

Eee, kâğıdı taktık ama, konu başlığı ne olacak!? Ne hakkında yazı yazacağım!? Aklıma hiç bir şey gelmiyor!.. Ben daktilomun tuşlarına bakıyorum, onlar da bana bakıyorlar!.. Halbuki bu 29 harften ben ne yazılar yazıp, her gün kaç tane gazeteye yazılar gönderiyordum!.. 'Remington' yazısına yine takıldım; "Ulan bu daktilo Alman malıydı değil mi? Hani bizim AB'ye girmemize sürekli karşı çıkan bu Hitler artığı Yahudi düşmanları değil mi? Şimdi kendi mallarıyla kendilerine ağız tadıyla biraz sövsek fena mı olur?" diye düşünmüştüm ki, hemen bu fikrimden vazgeçtim!.. "Yahu 'Bira Manyağı' Almanlar böyleyse, yıllardır kahrımı çeken daktilomun ne günahı vardı ki?" dedim ve daktilomdan özür diledim...

Ben odamda bu saçmalıklarla uğraşıp, arpacık kumrusu gisi curunlarken, elinde çay bardaklarıyla hanım çıkageldi... Halime bakıp; "Sen yeteneklerini kaybetmeye başladın galiba, gel bu işi tadında bırak artık!" demez mi? Ona; "Bak hanım, bugün hiç havamda değilim, herkes kendi işine baksın, tamam mı!?" diye çemkirdim!.. O gidince, tıpkı 'Arşimet' gibi bağırdım; "Buldum, buldum, buldum!.. Yazı başlığı 'Bugün Hiç Havamda Değilim' olsun" dedim... Sonra da şu elinizde okuduğunuz yazı ortaya çıktı işte!.. Eee, niye manalı manalı bakıyorsunuz ki; vallayi sizler benim hanımdan da beter okuyucularsınız yani... Biraz gülümseyip de, beğendiğinizi belli etseniz olmaz mıydı sanki!.. (Bu yazı ilk kez 2003 yılı sonunda yayımlanmıştı...)                              Sakin KOŞAR...

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI