GERÇEKTE YAŞANMIŞ FIKRALAR !?

 

                   GERÇEKTE YAŞANMIŞ  FIKRALAR !?

Gerçek bir fıkra: Padişah V. Mehmet (Sultan Reşat) zamanında Osmanlı Hükümetini 1913 yılında Mahmut Şevket Paşa kurmuştu... Kısa süre sonra İttihat ve Terakki Fırkası'na karşı olanlar bir suikast düzenleyerek Mahmut Şevket Paşa'yı öldürdüler!.. Yeni hükümeti İttihatçılarla birlikte 'Sait Halim Paşa' kurdu, suikasta karışanlar idam edildiler!.. Ancak, I. Dünya Savaşı sırasındaki başarısızlıklar nedeniyle bir gece İttihatçılar ve Sait Halim Paşa da tutuklandı ve zindana atılırlar... Paşa, işkence edileceği korkusuyla tir tir titrerken, içeri genç bir subay girer, Paşa daha da telaşlanır... Genç subay nazikçe Paşaya yaklaşıp; "Siz ne gibi yemekleri yersiniz Paşam, hemen gidip hazırlatayım" deyince, biraz gevşeyen Paşa kısık bir sesle; "Valla, dayaktan başka her şeyi yemeye hazırım evlât!" diye cevap verir...

---Şah Rıza Pehlevi, 1979 yılındaki darbeden sonra kaçmış, ele geçen gizli kasasından da 'Türkiye'nin İşgal Plânları' çıkmış, o günün gazeteleri de bunu yazmışlardı ya? Yıllarca dost ve müttefik bildiğimiz Şah Rıza için, o günlerde merhum üstat Aziz Nesin bir mizah yazısında şöyle diyordu: "... Büyük halk ozanımız Âşık Veysel; 'Dost dost diye nicesine sarıldım/ Benim sadık dostum gara topraktır!' diyordu ya? Atalarımız da; 'İt derisinden post olmaz, eski düşman dost olmaz' diyorlardı ya? Bu ülkeye ne İran'dan, ne de Amerika'dan dost olmayacağını bir kez daha görmüş olduk" diye yazmıştı, hatırlayabildiniz mi?

---Karadenizlileri bilirsiniz, fıkralarıyla ünlüdür de, zati kendileri de fıkra gibi yaşarlar ya...  Temel İstanbul'da iş bulup, yerleşmeye gitmiş... Emlâkçıdan kiraladığı evi gezerken, emlâkçı; "Bu evin tek bir kötü tarafı vardır, tren yolu buraya çok yakın olduğundan, bazen çok gürültü duyulur; ama bu sorun değildir, herkes 15 günde buna alıştı, siz de alışırsınız" deyince, Temel omuzlarını silker; "Ha bu penim içün sorun olmaz, 15 gün buradaki yeğenimun evina cider, orada yatarum da..." der...

---Rize'de, Temel'in aile mezarlarının taşlarında şöyle yazıyormuş, birincide; "Furdi, furildi öldi..." İkincide; "Furdi, furdi, furuldi öldi..." Üçüncüde; "Furdi, furdi, tam furecekken furildi, öldi..." Biraz ötelerinde Dursun'un mezar taşında ise şöyle yazıyormuş: "Ne furdi, ne furildi, pisi pisina salgın hastaluktan öldi..."

---Dallas'ta petrol zengini bir ailenin reisi, aile doktorunu arayıp; "Alo doktor, biliyorsun bizim oğlan Corona olmuştu!" Doktor; "Evet biliyorum, dün gelip baktım, onu kimseyle görüştürmeyin, karantinaya alacağız!" deyince, Reis; "Ama doktor, oğlum hizmetçiyi öpmüş!.." Doktor; "Yaa, bu fena işte, hizmetçiyi de karantinaya alacağız!" Reis; "Hani lâf aramızda, o hizmetçiyi ben de öpmüştüm yahu!" Doktor; "Yaa, bak şimdi işler karıştı, hastalık size de bulaşmış olabilir?" Reis üzgün bir sesle; "Ama doktor, ben sonra karımı da öpmüştüm!.." deyince, bu sefer doktor da telaşlanır ve dehşetle bağırır; "Yahu bunu en baştan söylesene be adam!.. Eyvahhh, demek ki şimdi ben de Corona olacağım, daha demin beraber şeyetmiştik de!.."

---Bergama Mezarlığı'nda yatan Mehmet Hindi Kadıoğlu (1867-1951)'nun mezar taşında, evlâtlarının yazdığı şu şiir yazıyormuş: "Mal bıraktın, mülk bıraktın, üşüştük/ Kavga ile niza ile bölüştük/ Biz üç karış toprak için dövüştük/ Mezarında huzur ile yat baba!..// Çocukların etsinler diye rahat/ Satmadın da, geçindin kıt-kanaat/ Evlâtlarından sana olsun nasihat/ Orada da malın varsa, sat baba!.." Unutulmasın diye, ben bunu yine yazdım...

Yazımızı, herkesin büyük ozan 'Yunus Emre'nin yazdığını sandığı, aslında bir "Leadri" olan, yani 'söyleyeni belli olmayan halk sözü' olan bir dörtlükle bitirelim:

"Mal sahibi, mülk sahibi/ Hani bunun ilk sahibi/ Mal da yalan, mülk de yalan/ Var biraz da sen oyalan!.."           Sakin KOŞAR...

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI