HAZİNEDE PARA BİTİNCE NE YAPILIR !?

Osmanlı Devleti'nin 9'uncu Padişahı Yavuz Sultan Selim (1466-1520), II. Bayezit'in oğludur. 1512'de Padişah olunca, ilk bir yılında kardeşleri Korkut'un üzerine gitti, Antalya'da yakalatıp öldürttü!.. Ahmet'i de Yenişehir Ovası'nda yenip, orada boğdurttu!.. Oğlu Süleyman (Kanunî) dışındaki bütün ailedeki erkek çocukları ortadan kaldırıp, ordusuyla Osmanlı için büyük tehlike arz eden Safevîler (İran) üzerine yürüdü, Şah İsmail'i 1514'teki "Çaldıran Savaşı" ile büyük bir yenilgiye uğrattı ve bu tehlikeyi yok etti.

Mısır seferi sırasındaki 'Mercidabık Zaferi' sonrası Halep, Şam ve Suriye Osmanlı topraklarına katılmıştı, ama hazinede de para bitmiş, acil kaynak bulunması gerekiyordu!.. Osmanlı Defterdarı, Padişah Yavuz Selim'e bir mektup yazarak şu teklifte bulundu: "Hazineye kaynak bulmak için bir fırsatımız doğdu Ulu Hünkârım; Şam'da bulunan zengin Çerkez Emiri vefat etmiş, geride 6 aylık oğlan çocuğundan başka mirasçısı yoktur!.. Bu çocuğu yok edip, o Çerkez Emiri'nin çok yüklü parası ve mallarını hazinemize aktaralım! Fermanınızı bekliyoruz Ulu Hünkârım" diye yazmış.

Bu teklifi okuyan Yavuz Sultan Selim gözlerine  inanamamış!.. Öfkeden kudurmuş, ağzından köpükler saçarak, her zaman olduğu gibi, cümlelerini hızlı ve ikişer defa tekrar ederek bağırmış: "Sizin gibileri nasıl bu göreve getirmişim? Osmanlının ve Yavuz Selim'in adalet, insaf ve ata terbiyesiyle bu söylediklerin nasıl bağdaşır!? Hepsinden önemlisi, böyle bir hareket, dinini her yere yaymaya çalışan bir Müslüman'a nasıl yakışır, yarın aşağıda Yüce Allah'a ve sevgili Peygamberimize bunu nasıl izah ederiz bre zındık!?" diye bağırdıktan sonra, aynı mektubun altına şunları yazarak geri göndermiş: "Vefat edene rahmet, malına bereket, oğluna afiyet, vazifene derhal nihayet, neticeyi acilen ilet!.." Tabii ki bu kısa cümle, mektubu yazan Defterdar'ın aynı zamanda 'ölüm fermanı'dır, kellesi hemen vurulur, bir bal küpü içinde Yavuz Sultan Selim'e gönderilir!..

O ilkel ve acımasız yıllarda ülkeler böyle yönetiliyormuş. Bu aynı aziz Anadolu toprakları üzerinde 1923 yılında kurtarıcımız ve kurucumuz Atatürk tarafından yeni, çağdaş ve bir hukuk devleti olan "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" kuruldu. Yıllar sonra, işte bu çağdaş, demokratik ve hukuk devletinin bir Başbakanı çıkıp, '23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı' günü koltuğuna oturttuğu bir çocuğa; "Artık güç ve yetki sende; istediğini yapar, istediğini asar, istediğini kesersin!" diyebilmiştir!..

Gene bu ülkenin bir Maliye Bakanı; şu son aylardaki aşırı pahalılık, enflasyon ve parasızlık karşısında memur-işçi-emekli-esnaf ve çiftçilere hiç destek vermezken, Nisan ayı sonunda Sanayici ve İş Adamları ile yaptığı bir toplantıda; "Sanayicilere 100 Milyar TL, Turizmcilere de 50 Milyar TL yeni ve ucuz kredi veriyoruz, ama hani alkış!?" diyor, sanayici ve iş adamları yine içten ve gönülden alkışlamıyorlardı!.. Çünkü çok iyi biliyorlardı ki, bu krediler de sadece Devlet Bankaları'ndan verilecek, ama yine yandaş iş adamlarına gidecekti. Yani, milletin vergileri, dolaylı yoldan gene kendi istediklerine aktarılacaktı. Yine iyi biliyorlardı ki; memur-işçi-emekli-esnaf ve çiftçide para olmayınca, iş adamları bolca mal üretseler dahi, kime satacaklardı ki!? Her ay binlerce şirket ve dükkân kapılarına kilit vurur hale geldiler!..

Neyse, yine daldık memleket meselelerine, sizleri bir miktar gülümsetmeyi unuttuk yahu. Bugün size, Namdar Rahmi Karatay'ın 'Umutsuzluk' şiiri ile veda edelim bari:

"Başta kavak yelleri estiği günler hani/ Umduğumuz neşeler, şerefler, ünler hani/ Beklenilen alaylı, şanlı düğünler hani/ Selvi gibi ümitler, döndü birer iğdeye/ Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye!.."                                 Sakin KOŞAR.

YAZARIN DİĞER YAZILARI