HEY GİDİ GÜZEL YILLARIMIZ, HEYY!..

HEY GİDİ GÜZEL YILLARIMIZ, HEYY!..

Bozüyük'te 1950'li yılların sonları, herkesin işi de 'Tütüncülük' idi... Bugünler gibi işsizlik yok, enflasyon yok, hayat pahalılığı yok, kredi kartları yok, sinir-stres yok, internet ve cep telefonları yok, zati elektrikler yok, kadına şiddet ve cinayetler yoktu!.. Millet huzurdan 'Bir Seksen Yatıp, İki Seksen' kalkıyordu... Sadece 'gaz, tuz, bez, kibrit, yağ, şeker' gibi maddeler az bulunuyor, herkes alamıyordu... O kadarcık kusur Kadı kızında da bulunurdu...

Bakkallardan yapılan günlük alışverişler ile düğünlerde alınan 'çeyiz-giysi-kumaş-kap-kacak' gibi şeyler defterlere yazdırılıp, 'tütün parası - kooperatif parası' geldiği günlerde ödeniyordu... Günlük yevmiyeler, esnafa yaptırılan işler ve tamiratlar peşin ödenirdi... Bu yüzden eli para gören meslekler fırıncılık, lokantacılık, berberlik, terzilik, ayakkabıcılık, demircilik, kalaycılık, kasaplık, sinemacılık gibi mesleklerdi!..

1957-1958 Eğitim Öğretim yılında eski okulumuzda İlkokula başladım... Okulda Mehmet Aslan, Mustafa Karadağ ve Afet Demiralan öğretmenlerimiz vardı... Biz üçüncü sınıfa geçtiğimizde, Bağyaka'da görevli merhum Süreyya Buğday, Okul Müdürü olarak atandı... Kendisinden önce ne kadar sert ve disiplinli biri olduğu haberi gelip, daha onu görmeden tir tir titriyorduk!.. Göreve başladığı gün, ikinci teneffüs sonrasında zil çaldı... Biz her zaman olduğu gibi, zil sesini duyunca yarımız çeşmelere, diğer yarımız da sıra sıra olan tuvaletlere koştuk!.. Dersanelere giren beş-on öğrenciden sonrası, olduğu gibi avludaydı... Merdiven başında Süreyya Bey gözüktü, bir hışımla ceketini çıkardı, gömlek kol düğmelerini çözüp, dirseklerine kadar sıvadı, öfkeden bütün altın dişleri güneş ışığında parlıyor, o da elinde salladığı okkalı sopayla, bizim merdiven basamaklarını çıkmamızı bekliyordu!..

Korkudan hepimiz bahçede donakaldık, merdivenlere adım atamadık!.. O öfkeli sesiyle bağırdı: "Biz sizi niye teneffüse çıkarıyoruz!? Su ve tuvalet ihtiyaçlarınızı görün diye!.. Siz ne yapıyorsunuz!? Zil çaldıktan sonra oralara koşup, sınıflarınızdaki derslere geç kalıyorsunuz!.. Geldiğimden beri izledim, hep böyle yapıyorsunuz!.. Ben sizin ders saatinizi çalmanıza asla müsaade etmem!.. Bu seferlik affediyorum, ama bir daha böyle yapanları eşek sudan gelene kadar bu sopayla döverim, anladınız mı beni!?" dedi...

Zati tuvaletimizi yeni yapmasak var ya, korkudan hepimiz orada altımıza salıverecektik, anlamayıp da ne halt edecektik ki!? Kim bir daha zilden sonra oralara giderdi ki!? Dayaktan kurtulmanın sevinciyle sınıflarımıza girdik, bir daha da hiç geç kalmadık, çünkü öfkeli hali ve parlayan o altın dişleri hiç aklımızdan çıkmıyordu!?

Dördüncü ve Beşinci sınıflarda bizim sınıf öğretmenimiz Süreyya Bey oldu... Öyle güzel ders anlatır, öyle öğretici ödevler verirdi ki, -sınıf arkadaşlarım da bilirler ya- iki yıl boyunca karne alımlarında sınıf birincisi hep ben oldum, elinden dört tane ödül aldım!.. Ama iki yıl boyunca, şerlikten dolayı okulda en çok dayak yiyen iki kişi de, rahmetli Sacit Şimşek ve bendim!.. Bu yüzden benim adımı "Şirret Koşar" diye çağırır oldu... Başarımı ödüllendirir, ama hatalarımı da hiç affetmezdi!.. Yatılı Öğretmen Okulu sınavını kazandığımda, yanına ilk çağırıp da çeşitli öğütler veren ve ilk tebrik eden de oydu!..

İşte o güzel okul yıllarımızda Termik Santral yok, çevrede fabrikalar ve mermer ocakları yok, Baraj ve Göletler henüz yapılmamıştı, yani havamız daha ısınmamış ve bozulmamıştı!.. Bizler Kışı da, Yazı da, Baharı da dolu dolu yaşardık!.. Her Kış çatılarımızdan buzullar sarkar, sokaktaki çeşmelerin akan sularından yollar buz tutar; biz o buzulların üstünde, teneke çanta kapaklarını çıkarıp, üzerine binerek kayardık!.. En uygun yer; Semerci Kâzım, Hacı Pambe, Hacı Hoca Şükrü, Berberlerin Mustafa büyüklerimizin evine giden yamaç yoluydu!.. Çaylarımız Baharda çok bol ve berrak akar, aşağılardan gelen on binlerce büyük balık, yumurtalarını bırakmak için yukarılara geçer, köylülerimiz de bolca balık yakalarlardı!..

27 Mayıs 1960 askerî darbesi sonrasında, yeni kanunla Köy Muhtarlıkları da okul müdürlerine verildi, Bozüyük'te de Süreyya Buğday muhtar oldu... Şimdi 'Erençöğürü-Harman Yeri' dediğimiz yere, yeni İlkokulu o zaman Süreyya Bey yaptırmıştı, hâlâ da eğitim-öğretim orada yürütülüyor!.. Hey gidi günler heyy; o yıllar ne güzel, ne unutulmaz, ne dertsiz-tasasız, ne yaşanası yıllardı be dostlar!..                           Sakin KOŞAR...

YAZARIN DİĞER YAZILARI