ÇÖPÇÜNÜN OĞLU

 Öğretmen, yeni atandığı okulda çocukları tanımak için: “…kızım, adın ne? Baban ne iş yapıyor? Oğlum ya senin adın ne? Baban…” Sorusunu otuz kişiden oluşan sınıfa sordu. Çocuklar da, babalarının mesleklerini ve nerede çalıştıklarını yanıtladı. Sınıf öğretmeni arka sıralarda oturan, soruyu cevaplamaktan kaçınan ve önündeki arkadaşının arkasına gizlenmeye çalışan çocuğu, en sona bıraktı: “Oğlum, senin baban ne iş yapıyor?” Dediğinde, saklanma çabasını daha da arttırdı. Bu arada tüm sınıf, pürdikkat çocuğu izliyordu. Çocuk sıkıntılıydı ve babasının işini söylemek istemiyordu.

 Soruyu bir kez daha soran öğretmen, sonunda: “Yanıma gel kulağıma söyle” Dedi. Çocuk öğretmenin kulağına: ”Çöpçü” deyip, hızlıca geri döndü yerine oturdu ve ağlamaya başladı. Çok sevdiği, adeta taptığı babasının yaptığı işten; utanıyor, üzülüyor ve babasının aşağılanacağını düşünüyordu. 

Bu sırada sınıf fısıltılı konuşmaya başlayınca, öğretmen çocukların dikkatini başka bir noktaya taşımak için, bir fıkra anlattı sınıf kahkahalarla güldü. Bir yenisi daha anlattı ve yine kahkahalar havada uçuştu. Öğretmen: “…eee hep siz güldünüz, fıkra bilen varsa anlatsın bende güleyim!” Deyince hemen parmaklar kalktı “Öğretmenim, öğretmenim…” sesleri sınıfta çınladı.

 Teneffüste öğretmen, okul müdürü ve daha sonra belediye yetkilileri ile konuşup yapmak istediğini açıkladı, uygulama için izin aldı. İkinci ders saati başladığında koşuşarak içeri giren çocuklar, yüksek sesle konuşurken arada fısıldaşıyordu. Çocukların dikkati, arkadaşlarının babasının “Ne iş yaptığı”n da yoğunlaşmış, o nedenle gelip gidip “Baban ne iş yapıyor?” Diye soruyordu.

 Öğretmen sınıfa girip ders başlayınca; mesleklerin önemini vurgulayan konuşma yaptı, örnekler verdi, sorular sordu. Ders bitti zil çaldı, teneffüs, oyun, ödev derken aradan iki ay geçti. Ancak çocuklar; öğretmenin kulağına fısıltı ile söylenen mesleği merak ediyordu.

 Bir gün; çocuklardan biri, mesleğin “Temizlik işçiliği” olduğunu öğrenmiş ve haberi bütün sınıfa duyurmuştu. Fısıltılı konuşmalar hemen başlamış ve bu kez araya mesafe koymaya, ona soğuk davranmaya başlamışlardı. Bu arada öğretmen zaman zaman çocuğu yanına çağırarak, arkadaşlarının kendisine karşı davranışlarını soruyor, fakat o bir şey söylemiyordu. Ancak aradan geçen zaman içinde, çocuklar işin tadını kaçırıp, “Biz seninle oynamayacağız!” deyince ve öğretmen de o aralıkta yine durumu sorunca, başını öne eğip sessizce ağlamış ve: “Benimle oynamıyorlar” demek zorunda kalmıştı.

 Öğretmen ertesi günü, okul müdüründen izin alıp kafasında kurguladığı uygulamanın gereği, iki çuval çöpü, (Ev atığı dışında) sabah erkenden sınıfın her tarafına döktürdü. Zil çalıp çocuklar içeri girdiğinde: “Bu ne böyle? Kim getirmiş bunları sınıfa?” Diye birbirine soruyordu. Bu sırada öğretmen içeri girdi ve oturmalarını söyledi. Çocuklar oturdu ve bir süre sessiz kaldılar. Öğretmen: “Çocuklar bu çöpleri kim temizleyecek?” Diye sorunca, sınıftan hiç ses çıkmadı. Soruyu yineledi, içlerinden birkaç kişi “Çöpçü” dedi. Öğretmen: “Önce şunu öğrenmelisiniz! Çöpçü değil, temizlik işçisi! Böyle bir iş kolu olmasaydı, bunları hep birlikte biz temizleyecektik. Sınıfımızı bu kötü ve pis hali ile bırakamazdık, değil mi?” Sorusu “Eveeet!” yanıtı ile hep bir ağızdan onaylandı.

 Öğretmen yerinden kalkarak, kapıda bekleyen üç kişiyi içeri aldı: “Bakın! Bu kişiler, belediye temizlik personeli. Şimdi bu çöpleri alacak ve bize temiz bir sınıf bırakacaklar.” Deyince(Öğretmen ve öğrenciler alkışladı.) “Meydanlarımız, caddelerimiz, sokaklarımız eğer temizlenmezse, ne olur? Her yerde çöp dağları oluşur, hastalıklar ve pis kokular tüm çevreye yayılır, mikroplar hepimizi hasta eder, okullar kapanır, pek çok kişi hayatını kaybeder. Yurdumuz hastalıklı insanlar ülkesi olur.” dedikten sonra “Şimdi bu görevlileri tekrar alkışlayalım ve dışarı çıkalım ki, sınıfımız temizlensin.” 

Bahçeye çıkan öğrenciler öğretmenin: “Etrafıma toplanın çocuklar” çağrısı ile çevresinde kümelendiler. ”…çocuklar, durumu biliyorum ve çok üzgünüm. Şu an’dan itibaren arkadaşınızı aranıza alacaksınız ve birlikte oynayacaksınız. Büyüdüğünüzde de, arkadaşlık bağınızı koparmayacaksınız ve bu çocukluk günlerinizi unutmayacaksınız. Hep kardeşçe yaşamanızı ve birbirinizi sevmenizi, ayrılmamanızı istiyorum. Bunun için söz verir misiniz?” Sorusu “Eveeet!” yanıtı ile onaylandı ve bahçedeki oyun koşuşturma ile başladı… Öğretmen bu güzel fotoğraf karşısında fevkalâde duygulandı, mutluluk gözyaşlarını tutamadı. Öğrencilerin: “Öğretmen neden ağlıyor?” diye merak etmemeleri için sınıfa çıktı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI