BUNLARA, NİTELİKLERİ İTİBARI İLE BİR NEVİ OTURGAÇ DENİR

YAŞAMIN en zor dönemi yaşlılıktır. Yaşlı insan bazen öyle zor durumlarla karşılaşır ki, bir daha geri dönülemeyecek gezegene göçüp gitmenin, yüz akı olduğunu düşünür. Oysa yaşama yeni başlayıp çocukluk ve eğitim dönemini bitirdiğinizde, ayaklarınız üzerinde durmaya başlarsınız ve pek çok kararı kendiniz verirsiniz. Birde işiniz olur para kazanırsanız yaşam sizin için artık fevkalâdenin fevkindedir. İşte, hayatınızın bu bölümünde "Vur patlasın, çal oynasın" etkinliği önemli yer tutar ve eski bir türküyü dilinizden düşürmeyebilirsiniz!: "Bana derler külhanlı" Diye başlar ve "Tığ gibi delikanlı, içtim başım dumanlı, hayda hayda, dihayda" diye sürer. Bu süre içinde, artık yaşam boyutu değişikliğe uğramıştır.

 

BU ARADA farkına varamadığınız belli bir zaman geçmiş ve yaşınız da, yukarıya doğru tırmanmıştır.  Aileniz sizi "Bana derler külhanlı," yaşam tarzından koparmak için, "Artık, evlenmen gerekir!" Duyurusu yapmaya başlasa da, uyarı pek dikkate alınmaz. Çünkü kulaktan "Vınnn!" diye çıkar gider, ama arkadaşların birer ikişer evlendikçe, sizinde evlenme hevesiniz depreşir. Gençlik yıllarında, "Lay lay lom" tarzı yaşam ile "Yerde alıp gökte yenilen paralar" evlenince boğazdan geçmez. Çünkü evlilik müessesesi sorumluluk gerektiren bir kuruluştur ama birlikte yaşamın ilk yılları da en güzel bölümüdür. Bu bölüm içinde, çoğalmanın doğal çabaları ile geçen zamanın sonunda, aile üç kişi oluverir.

 

BEBEK, yaşamınıza yeni bir tat, aileye de sevinç getirir ve yine belli bir zaman böylece geçer gider. Ancak annenin ilgisi bebeğe yöneldiğinden, genellikle aklınızdan: "Benimle eskiden olduğu gibi ilgilenmiyor" düşüncesini geçirirsiniz, ama insan anne şefkati ve sıcaklığı ile büyümek zorundadır.

 

ZAMAN su gibi akarken, yaşlanmaya başlamanız doğaldır. Bu arada çocuklar eğitimlerini tamamlamış meslek edinmiş ve evlenmiştir. Siz de artık, kaim valide ve kaim peder olmuşsunuzdur. İki yıl içinde de, torunu okşamaya başlarsınız. Durduramadığınız zaman, sizi biraz daha yaşlandırır. Sonuçta evde yine eşinizle birlikte iki kişi kalmışsınızdır. Vücut ve yüzünüz oldukça yıpranmış, yer çekimi eğiminizi bozmuş, hareketsizlik nedeniyle kilo aldığınız açık seçik görülmeye başlanmıştır. Aynaya baktıkça, "Aah ayna! Bu yüz benim mi?" diye hüzünlenirsiniz. Sırtta, bel'de ve dizlerde ağrılar oluşmuştur. Bu arada kol kola girip veya ikinizde bastonlara dayanıp fırsat buldukça dolaşmaya çıkarsınız. Çünkü birbirinize daha çok ihtiyaç duyar, eski yılları anımsadıkça sevginiz, daha da yoğunlaşmıştır.  Çıktığınızda, çay bahçesine veya pastaneye gidersiniz. Bazen de kaldırımlarda yürür, konulan banklara oturursunuz!

 

 İŞTE banklar, yazının ana temasını oluşturmaktadır. Banklara oturursunuz oturmasına da, arkalıksız olduğundan bir türlü rahat edemezsiniz! Sırtınızı dayamak istersiniz, dayayamazsınız. Belinizde, sırtınızda yaşınız nedeniyle zaten bir rahatsızlık vardır, o nedenle evde yastıkla destekler rahatı bu yöntemle sağlarsınız. Özellikle üreticiler, bazı koltukları üretirken, bel bölümüne rastlayan yere bir çıkıntı yapar. Bu çıkıntı bel'e destek verir ve rahat oturma şekli bununla sağlanır.

 

GELELİM kaldırımdaki mavi banklara. Bank'a oturacaksınız, ama önce cepteki mendille iyice silmek zorundasınız. Yoksa tozlu hali ile oturamazsınız. Bunlara; genelde yaşlılar, yorgunluk hisseden orta yaş gurubu ve bazen gençler oturur. Genç yurttaş, arkalık olmadığından farkına varmaksızın kambur duruşu ile sohbetini sürdürür. Yaşlılar, elindeki bastonu destek edinip, iki elini baston tutmacının üzerine koyar ve öne doğru eğilerek oturur. Anlaşılmayan; bankların niçin o türü satın alınırda, yurttaşın iskeletindeki ağrıların rahat vermeyeceği, neden aklınıza gelmez?

 

BÜYÜKŞEHİR kaldırımlara metal ayaklı mavi renkli banklar koymuş. Çöp kutuları şık, ama banklar arkalıksız olduğundan hoş değil. Bu banklarda yurttaş iki büklüm oturuyor ve rahat edemiyor. Huzurla oturup, içinden "Oooh!" deyip dinlenemiyor! Allah aşkına, o yorgun yaşlı bedene, o bankta sıkıntı vereceğinizi göremiyor musunuz? Konulan banklar; yurttaşı rahat ettirmezse ve oturduğunda sırtını dayayıp dinlenemezse, ne işe yarar? Sadece kaldırıma süs olur. Merak ediyorum, niye ince eğirip sık dokumuyorsunuz, böyle hassasiyetleri neden dikkat edip değerlendirmiyorsunuz? Hakeza, Latif Sepil parkına ve otogar'a konulan banklar da ayni. Neden böyle projelendirilmiş bankları seçiyorsunuz? İnsan merak ediyor. Zaten bunlara, nitelikleri itibarı ile bank değil bir nevi oturgaç denir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI