SEN NE SAÇMALIYORSUN ALLAH AŞKINA?

SEN NE SAÇMALIYORSUN ALLAH AŞKINA?

 

Geçen yıl, 20 Ağustos günü 78nci yaşımın kapısından, ilk adımımı atıp içeri girdim ve şu anda, ki kiralayalı altı ay oluyor, o yaşımla oturuyorum. Yıllar ömrü, değirmen gibi öğütüyor. Her insan bazı an'larda, etrafında kimsecikler yoksa hayale dalar. İçinden: "Gezegen için verilen yaşam süresi ne çabuk geçti, ne zaman geldik bu yaşa?" Diye düşünür, hayıflanır. Geçmişin bazı yıllarını hayal edip özlerken: Sinop/Gerze ilçesi kaymakamı Nihat Aşar'ın 1956 yılında sözlerini yazdığı ve Teoman Alpay'ın besteleyip şarkıya dönüştürdüğü ve ilk kıtası: "Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım/Bazen gözyaşı oldu, bazen içli bir şarkı/Her anını eksiksiz, dün gibi hatırlarım." Diye başlayıp devam eden eser, aklına gelir ve biliyorsa, sözlerini mırıldanır.

Bazen kaldırımda yalnız başınıza yürürsünüz; geçen yıllar gözünüzün önüne gelir. O yıllardan birini, durdurur ve sayfalarını teker teker açarsınız. İçinde unutamadığınız güzel an'lar vardır, o sayfaların. O an'ları noktası noktasına hatırlarsınız. Kareler bazen dondurulmuş, bazen hareketlidir. Bazı bölümler, hafızanıza iyice kazındığından o bölümleri kısa süre tekrar yaşarsınız. Bu arada yanınızdan geçen bir otomobilin klaksonu, aniden sizi yaşadığınız zamana geri döndürür.

Ama "Eyvah" demezsiniz. Çünkü o ve diğer zamanı istediğiniz vakit hatırlayabilir, aklınızda kalan güzellikleri düşünür ve mutlu olursunuz. Hayalinizdeki güzel anılar sürerken iç çeker, aynı şarkının diğer kıtasını aklınıza getirirsiniz: "Hani o saçlarına taç yaptığım çiçekler/Hani o güzel gözlü ceylanların pınarı/Hani kuşlar, ağaçlar, bin bir renkli çiçekler/Nasıl yakalamıştık, saçlarında baharı" Deyip, hayalinizi, şarkının nağmeleri ile süslersiniz.

Yine bir an, dalar: "Hani; nerede şimdi o sevinçli, heyecanlı an'lar? Hani, olur olmadık şeylere güldüğümüz zaman'lar, peki şimdi neredesiniz, neden her şeyi unuttunuz insafsız yıllar? "Diye içinde bulunduğunuz zamana adeta isyan edesiniz gelir, ama tek yönlü dönülmez yolda, yürüyüş devam etmektedir.

Günler, haftalar, aylar çok çabuk gelip geçiyor. Zaman geliyor evleniyor, genç ve cici bir hanımı eş olarak; iyi günde, kötü günde, hastalıkta sağlıkta, yalnız ve yüzüstü bırakmayacağınıza dair, imza atıyorsunuz.

Elinden tutup; anasından, babasından, kardeşlerinden ayırıp tam evinize götüreceğiniz sırada, gelinin ailesi, ağlamaktan makyajları akmaktadır. Tanrı'ya şükür ki, acı bir olay için ağlanmamaktadır. Hakeza bu sırada gelininde iki gözü, iki bozuk çeşme gibi; annesine, babasına ve kardeşlerine sarıldıkça akmaktadır.

Nikâh bitmiş, tebrikler kabul edilmiş, artık gelin ile damadın, evlerine gidecekleri vakte, az bir zaman kala, an itibarı ile ilginç ve üzücü bir olay gelişiyor. Anne, apansız gelinin kulağına, yavaş ve ağlamaklı bir sesle: "Kızım, biz senin yokluğuna dayanamayacağız, ailen olarak aldığımız karar gereği, bu evliliği reddediyoruz! Ne olursa olsun, bizimle evine döneceksin! Gidersen; senin gibi kızımız yok deyip, adını anmayacağız, yüzünü bir daha görmeyeceğiz, aile defterinden ebediyen sileceğiz. Şu an yüzüğü atacaksın!" Deyince, gelin adeta şoka girer, benzi solar sararır, aklı karışır ve ağlayamaz olur.

Annesini topluluktan alıp, kuytu bir köşeye çeker ve kimsenin duymayacağı şekilde: "Anne! Sen ne saçmalıyorsun, Allah aşkına?(Annesi ağlamakta, başını kaldırıp kızının yüzüne bakamamaktadır.)  Bu ne demek, şimdi anne? Bu ani karar nereden çıktı, ne oldu?(Yanıt yok) Vallahi kalbim sıkıştı, dilim damağım kurudu! Anne ne demek oluyor bu, söyler misin?(Yanıt yok) Bir şey mi oldu? Oğlan evi bir şey mi dedi, anlatır mısın(Yanıt yok) Ayol, ben artık resmen evliyim, anlamıyor musunuz?(Yanıt yok) Ay Tanrım, şimdi çıldıracağım. Anne! Niçin konuşmuyor, bir şey söylemiyorsun?(Cevap yok) Yokluğuma dayanamamak ne demek? Turşumu mu, kuracaksın?(Anne, söylenenleri dinlemekte, ama hiç cevap vermemektedir.) Yahu ne oldu? Aklınızı mı yitirdiniz? Ayol nikâh kıyılmadan önce aklınız neredeydi?(Yanıt yok) Anne beni kaybedeceksin! Aklımı yiyeceğim, ölümüme sebep olacaksınız! Ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyorum. Beni çaresiz bıraktınız! Bir şey konuşmuyorsun, ne oluyor söylemiyorsun. (Cevap yok) Anne, herkes bize bakıyor, vallahi şimdi çıldıracağım, lütfen bana bir şey söyle, nedenini açıkla!(Yanıt yok) Karşı taraf bir yanlışlık ettiyse, söz veriyorum yüzüğü çıkarıp atacağım. Bir şey söyle(Yanıt yok) Olacak iş mi bu şimdi? Ölümümü mü istiyorsunuz? Bak! Yemin ediyorum, şimdi üstümü başımı yırtarım, hep beraber rezil oluruz! "

(Hala ses yok, bu arada diğer 4 kız kardeş de gelir, konuşmaya katılır) En büyükleri, yalvarırcasına söze girer: "Annem haklı, biz senin yokluğuna dayanamayacağız, senin yüzünden birimize bir şey olursa, vallahi vicdan azabından kurtulamazsın. Bunu bil!"  Dediğinde (Yüksek sesle ve her şeyi göze alarak) "Ay! Yeter! Yeter artık! Vallahi şimdi düşüp bayılacağım! Beni öldüreceksiniz, siz çıldırmışsınız. Yeteeer!(Olağanüstü sinirlenmiştir) Eşimle birlikte evimize gideceğiz, sizi de hiç, ama hiç görmek istemiyorum!" Dediğinde, artık her şey bitmiş, gelin ailesi ile ipleri tamamen koparmıştır!

Bir an'da gelişen bu olayın akabinde, damat ve ailesi ile kız evi, hep birlikte öyle kahkahalarla gülmeye başlarlar ki, gelin yine kısa süreli bir şaşkınlık yaşar, etrafına bakınır ve içinden: "Tanrım, şimdi bir başka kâbusla mı karşı karşıyayım?" Diye mırıldanır. Ama annesi başta olmak üzere tüm kardeşler hemen birbirlerini sarılıp tekrar ağlaşırlar. Biraz sinirlerin bozulmasından biraz da, bu ağır şakanın mutlulukla sonuçlanmasından, gülmek ve ağlamak arasında bir durumla karşı karşıya kalan gelin, gözyaşlarını silerken annesine gülümser ve:  

"Ay anne! Vallahi inanılmazsın! Senin alacağın olsun! Az değilsin vallahi, ayol yüreğimi ağzıma getirdin, beni öldürecektin! Bak şu ellerime, hala titriyorum. Sonra kardeşlerine dönüp: "Siz gülün bakalım, ben size gösteririm. Biliyorum. Bunu siz hazırladınız, ama anlayamadım? Annem böyle şeyleri beceremezdi, fakat maşallah rolünü sinema sanatçıları gibi oynadı" Diyerek, iki aile hep birlikte yeniden kahkahalarla gülüp yemeğe giderler. Yemekten sonra, herkes evinin yolunu tutar, bir güzel yuva, kahkahalarla işte böyle kurulur. Onlar erer muradına, sizlerde çıkarsınız kerevetine.

Bir tanıdığım: "Hep söyleriz, ama anlamını bilmiyorum, benim gibi bilmeyen çoktur! "Onlar ermiş muradına biz çıkalım, kerevetine" Ne demek? Bu bir söz grubudur: (Sonunda tebessüm edilen masalların, bitiş cümlesidir. Evlenenlerin; mutluluğunu ve sevincini paylaşmak, heyecanlarına katılmak) anlamında kullanılır. "Kerevet": (Ahşap; Sedir, peyke veya divandır.) Şehrimizde(Yayla): "Kirbet" diye tanımlanır. 

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI