SEL

SEL

 

Ülkemizde gün geçmiyor ki, bir felaket yaşanmasın. Bu sefer yaşananlar ne tanrının üzerine atılacak gibi, ne sadece küresel ısınmaya yüklenecek gibi, ne doğrudan muhalefetin üzerine atılacak gibi, ne de sele kapılan veya yaşayan halka yüklenebilecek bir suç gibi. Bunun nedeni yağışların ve selin nedeni veya "kader" denecek kadar basite indirilemez. Bu felakete "Cenab-i Hakkın takdiri" demek, en hafif deyimle utanmazlık, vicdansızlıktır. Herkeste biliyor ki; dere yatağına inşaat izni veren belediyeler ve Hidroelektrik Santrali (HES)'e, otel yapılacak diye orman yangını çıkaranlara, maden çıkarmak için orman kıyımına izin veren iktidarlardır. Bir avuç insanın, yani yandaş-candaşların cebini dolduracağız diye verilen izinlerde aramak gerekir. Bu acımasızca oluşan doğa kıyımı ne yazık ki; ocakların sönmesine, onlarca canlının, canın yok olmasına neden olmuştur.

Tarım ve Orman Bakanlığı'nın 2019 yılında riskli (taşkın) yerleşim alanları için yayımlanan rapora göre bugün selden etkilenen ilçelerinde içinde bulunduğu birçok ilçe için acilen tedbir alınması yönünde öngörüde bulunulmuş, riskli yerlerin haritaları yayımlanmıştır. Otuz milyon liraya -bu biraz az veya çok- olabilir, yandaşlara yaptırılan bu çalışmadan sonra hiçbir tedbir alınmamıştır. Hazırlanan bu rapor, amaç yandaşı zengin etmek için hazırlatılmadı ise niçin bu rapor uygulanmaya konmamıştır?  

Sel bölgesine ilk gelenlerden biri İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, DSİ gibi bir kuruluş dururken sanki kendisinin göreviymiş gibi, "HES kapakları patlamadı iddiasını yalanladı." Süleyman Soylu doğru söylüyor, çünkü HES kapakları patlasa tüm ilçeyi sel alırdı. "HES kapakları açıldı ya da açılmadı" demesi gerekirdi. Siyasi bir kıvraklıkla hem HES'leri korumuş oldu, hem de dil oyunuyla vatandaşın algısını değiştirmiştir.

Diyanet İşleri Başkanı koşa koşa sel bölgesine gitmiş, "Bizlere düşen görev her türlü tedbiri aldıktan sonra, Cenab-i Hakkın takdirine rıza göstermektir." Demiş. Bu şu demektir; bunca can ve mal kaybını sorgulamayın, kaderinize razı olun demektir. Cenab-i hak; bunlara sanki dere yatağına ev yapın, sel gelince de ölün demiş!

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan; "Allahın izniyle bu afetleri de aşacağız. Ne gerekiyorsa devlet olarak elimizden geleni süratle yapıp, küllerimizden inşallah yeniden ayağa kalkacağız. Bu devlet hiçbir zaman çökmedi, yıkılmadı, yine yıkılmayacağız ve en kısa sürede bütün mağduriyetleri giderme gayreti içinde olacağız" dedi. Cumhurbaşkanlığının sel bölgelerini "afet" bölgesi ilan etmesi elbette olumludur. Keşke yanan orman alanlarını, orman yangınından etkilenen bölgelerde yaşayan insanların mağduriyetlerini gidermek için de "afet" bölgesi ilan etseydi. Cumhurbaşkanı AKP Genel Başkanı "mağduriyetleri giderme gayreti içinde olacağız" diyorsa orda bir sorun var demektir. Gidereceğiz giymiyor, "gayreti" diyor, demek ki, verilen sözler yerine getirilmeyecek, sorumlular yine hiçbir şey olmamış gibi suç işlemeye devam edeceklerdir. Birde "Küllerimizden inşallah yeniden ayağa kalkacağız", "Bu devlet çökmedi, yıkılmadı, yine yıkılmayacağız" demesiyle sel felaketinin ilişkisini kuramadım. Söyleyecek sözü olmayanlar, böyle afili, böyyük, böyyük sözler sarf etmeleri normaldir!

Bütün bu olayların sonunda Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD), "Yangın ve sel yaralarının sarılmasında bende varım diyoruz" diyerek vatandaştan yardım istedi, mesaj gönderdi. Yine yük yurttaşın sırtına bindi. Verdiğimiz vergilerin, daha önce yurttaştan toplanan paraların, hazinede ki Yüz yirmi sekiz milyarın nereye gittiğinin hesabını vermeden yardım toplamaları anlaşılır gibi değil! Demek ki Türkiye Cumhuriyeti ekonomik olarak gerçekten tarumar olmuş, ne adalet kalmış, ne hukuk! Bir kişilik devlet devletlikten çıkmış, aşirete dönüşmüş, o bir kişi her şeyi biliyor, ağzından çıkan kanun oluyor. Bu devlet çökmüş, "küllerinden yeniden doğar" cümlesi vatandaştan yardım isteme çığlıda bununun ispatı gibi.

 

Selden etkilenen bir bayanın, "Yatarak, oraya buraya bakarak yavrularımı aradım, önce yavrularımı çatıya çıkardım, sonra diğer komşularımızı çatıya çıkardık. İki gün boyunca yardım bekledik. Tüm yağmur sırtımızdan geçti, aç susuz kaldık. Çocuklara yağmur suyu içirmeye çalıştık" (Haberlerden-anladığım kadarıyla). Bu da gösteriyor ki; devlette organizasyonun bozuk olduğunun, o nedenle yardımlarda geç kalındığının göstergesidir.

Annenin feryadı yüreğime mıh gibi çakıldı, acıdan, sızıdan gözlerim doldu. Bu memleket ne zaman bu hale geldi? Çürümenin boyutları gerçekten çok mu derinde? Kötü günde vatandaşının yanında olmayan devlet, devlet midir? Kurumların içinin boşaltılması, koordinasyonu sağlayamamaları, afet durumlarında can ve mal kayıplarını artırmıyor mu? Herkes tek adamın gözünün içine bakarak hareket etmesi, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" denen bu ucube yapının ülkeyi yıkıma götürdüğünü görünmez kılan nedir?

Artık afet bölgelerin de söylenen "cek", "cak"larla teselli olup ölümü beklemekten başka çare yok galiba!..

Akıl sağlığı ile kalın.

 

Kemal Gürbüz

Şair, Yazar-Devlet Sanatçısı

22.08.2021          

YAZARIN DİĞER YAZILARI