BİR ÂŞIK NASIL YETİŞİR? ÂŞIK MUSTAFA KURBANOĞLU.

BİR ÂŞIK NASIL YETİŞİR? ÂŞIK MUSTAFA KURBANOĞLU.

Değerli okurlar, iki yıldır ESKERE ÂŞIKLAR BAYRAMI' nın müdavimi olduk. Dolayısıyla da ozanlarla tanışıp arkadaş/dost olduk. Bu seneki gidişimizde KURBANOĞLU, bize bir kitabını imzaladı. Kitabı Dr. Cengiz GÖKŞEN hazırlamış. KURBANOĞLU' nun şiirlerini tüm yönleriyle inceleyip değerlendirmiş. Güzel ve açıklayıcı bir eser olmuş. Kurbanoğlu, ÂŞIKLIK GELENEĞİNİN CANLI BİR BİÇİMDE HÜKÜM SÜRDÜĞÜ YILLARDA Kars ilinin Arpaçay ilçesinde dünyaya gelir. Bu yıllarda o çevrede halkın başta gelen eğlence ve eğitim mekânları âşık meclisleridir. Uzun kış gecelerinde evlerde, köy odalarında, kahvelerde toplanan halk, âşıkların çalıp söyledikleri türkü, anlattıkları hikâye, kıssa ve fıkralarla bir taraftan eğlenirken diğer taraftan geleneksel ve töre esaslı bir eğitim de alıyordu. Bunun yanında yaklaşık bir hafta süren düğünleri yapanlar da âşıklarıdır. Daha çok ağılların ve koyun damlarının düzenlenmesiyle oluşturulan divanlarda âşıklar günlerce çalıp söylerdi. Anadolu' nun âşıklar, şairler diyarı Kars, Erzurum, Sivas, Erzincan, Kahramanmaraş, Kırşehir, Osmaniye vb. illerinde yetişen söz erbabı sanatkârlar için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Bu yerler, geçmişten bu güne geleneksel bir şekilde âşıkların ve şairlerin yetiştiği yerleşim birimleridir. Bunlar içinde şiirleri bir şekilde bize kadar gelenler ve günümüzde yetişenler, yazılı, elektronik veya dijital kayda geçenler şanslı olanlardır. Yaklaşık bir asır öncesine kadar âşıkların geneli okuma yazma bilmedikleri için şiirlerini kendi hafızalarında, halkın hafızasında veya çırakları vasıtasıyla sonraki zamanlara taşıdılar. Bunun yanında eserlerinin kahir ekseriyeti ölümleriyle birlikte toprak oldu. Doğup büyüdüğü zamanı ve mekânı ele aldığımızda KURBANOĞLU' nun içinde doğduğu kültürel ortam, ilgisi ve yeteneği olan kişinin âşık olması için gayet uygundur. Aşığı besleyen ortam, öncelikle kendi yaşantısı, kendi hikâyeleridir. Bunun yanında âşıkların sanatlarına baktığımızda beslendikleri temel kaynakların genellikle GURBET, ACI, YOKLUK, HASRET, MİLLİ ve MANEVİ DEĞERLER olduğu görülür. KURBANOĞLU' nun hayat şartlarına ve çocukluğunda yaşadıklarına bakarsak, âşıklığa ilgi duyan bir kişinin, âşık olmasını sağlayan bütün şartların var olduğu görülür. Kars ve çevresinde toylarda, düğünlerde ve diğer toplantılarda âşıklara gösterilen ilgi, âşıkların her konuda söyleyecek sözlerin olması ve toplum nezdinde herkesin yanında itibar sahibi olmaları onları ayrıcalıklı kılmıştır. KURBANIOĞLU' nun hayatına baktığımızda ustası Âşık İlhami DEMİR' i tanıması ve ona çırak olması böyle bir etkileşimin izlerini açıkça gösteriyor. Yakın zamanlara kadar Kars ve çevresinde düğünler, bayramlar, söz ve sohbet meclisleri, kahveler, köy odaları âşıksız olmazdı. KURBANOĞLU, 1964 yılında Kars/Arpaçay/Kuyucak Köyünde dört çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelir. Babasının adı, mahlasının da kaynağı olan KURBAN' dır. Çocukluğu köyünde geçer. Kars ve yöresi bilindiği üzere kış mevsiminin karasal ikliminin hüküm sürdüğü yerlerdir. Dolayısıyla kısa süren yaz aylarında yoğun bir biçimde tarım ve hayvancılık faaliyetleri ile uğraşırken uzun kış mevsiminin gecelerinde köy evlerinde, köy odalarında ve düğünlerde düzenlenen meclislerde başta âşıkların söylediği türkü, şiir, anlattığı hikâye ve fıkralarla bir taraftan eğlendirilirken diğer taraftan da eğitilir. KURBANOĞLU da her köy çocuğu gibi çocukluğundan itibaren ailenin geçimine yardımcı olmak için bir taraftan köy çocuklarıyla oyunlar oynarken diğer yandan da inek veya kaz otlatmaktadır. İlkokulu doğduğu köyde okur, âşıklığa merakı da bu yıllarda başlar. Sesinin güzelliği ve türkü söyleme kabiliyeti öğretmeninin dikkatini çeker. Okuldaki kutlamalarda KURBANOĞLU daima öne çıkar. Hayat şartlarının çetinliği, bölge insanını ekmeğini doğduğu yerlerden başka şehir ve ülkelerde arama yoluna itmiştir. KURBANOĞLU' nun babası da ekmeğini yurt dışında aramaya gidenlerdendir. Babasının 1969 yılında çalışmak için Almanya' ya gitmesiyle daha 15 yaşında baba hasretiyle karşılaşır. KURBANOĞLU, doğasından, yaşam şeklinden, özellikle de köylerindeki düğünlerin olmazsa olmazı olan âşıklardan etkilendiğini ve bu sebeple âşıklık sanatını tercih ettiğini belirtmiştir. Son zamanlarda âşıklar büyük şehirlerde oturdukları halde şiirlerinde hala köylerindeki temaları işlemektedirler. "Oturduğu ahır eskisi, söylediği İstanbul türküsü" diye bir atasözü varmış. Bu gün âşıklar her ne kadar büyük şehirlerde otursalar da köylerinin türküsünü söylemektedirler. 1970'li yıllarda ağabeyinin düğününe gelen Âşık İlhami DEMİR, bizim aşığımızı pek etkilemiş. 1977 yılında bir saz alarak Halk Eğitim Merkezinde saz dersleri almaya başlamış. Babası, Mustafa' nın saz çalmaya başladığını öğrenince Almanya' dan bir mektup yazarak Aşık İlhami DEMİR' e götürmesini söylüyor. 1978 Eylül ayından itibaren İlhami DEMİR' in yanında çırak olarak çalışmaya başlıyor ve 1980 yılına kadar bu çıraklık devam ediyor. 1981 yılında itibaren Âşıklar Bayramlarında yarışmalara katılmaya başlıyor. Önceleri soyadlarının AYAZ olması nedeniyle AYAZİ mahlasını kullanmaya başlıyor. Âşık REYHANİ, adını sorunca "Mustafa AYAZİ" cevabını veriyor. Kendisi gülerek bu kez de babasının adını soruyor. "Babamın adı KURBAN" deyince Reyhani, "Oğlum, bundan sonra senin mahlasın KURBANİ olsun" diyor. Artık 1981 yılından sonra düğünlere yalnız başına gitmektedir. KURBANOĞLU' nun âşık olmasını sağlayan temel unsurun doğduğu ve yetiştiği çevre olduğu açıkça görülmektedir. KURBANOĞLU, daha 17 yaşında ustasından âşıklık icazetini aldıktan sonra ailesinin de oluruyla evlenir. Bu evlilikten de iki kız, iki oğlan dört çocuk sahibi olur. Bu arada Samsun, Tekirdağ ve Ankara' da askerliğini yapar. Günümüz toplumunun önemli özelliklerinden biri örgütlü bir yapıya sahip olmasıdır. KURBANOĞLU da çevresinde gördüğü bu eksikliği gidermek için 2013 yılında "İSTANBUL ŞAİRLER ve ÂŞIKLAR DERNEĞİ" ni kurar. Başkan yardımcılığını da yapar. Âşıklar, geçmişte geçimlerini sazları omuzlarında diyar diyar gezerek sağlardı. Bu etkinliğin başta halkın eğlenmesini, aşığın yetişmesini, görgüsünü, bilgisini artırmasını sağlaması yanında, halk arasında iletişimi sağlama, halk kültürünü yayma, halkı aynı duygu ve düşünceler etrafında toplama, halkta birlik ve beraberliği sağlama gibi işlevleri de vardır. Bu gün bu gezilerin yerini bir nebze âşık bayramları ve festivallerin aldığı söylenebilir. KURBANOĞLU, 1980-1994 yılları arasında 300' e yakın düğünde âşıklık sanatını icra eder. Sanatını Kars ve çevresinde sürdürürken âşıklığın vazgeçilmezlerinden birisi de gurbete çıkmaktır. "Gurbete gitmeyen âşık, ham aşıktır". O da 1995 yılında İstanbul' a göçerek sanat hayatını orada devam ettir. Artık Eskişehir, Bursa, Adapazarı, Ankara, Kocaeli, Kayseri ve Sivas illerindeki kahvehanelerde sanatını icra etmeye başlar. 2004 yılında da yurt dışına çıkarak üç ay boyunca Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve Avusturya gibi ülkelerde Türk vatandaşlarının yoğun olarak yaşadığı yerlerdeki kahvelerde ve derneklerde çalıp söylemiştir. O, âşıklık geleneğinin KOŞMA, MANİ, DESTAN, AĞIT, GÜZELLEME, SEMAİ, TAŞLAMA, DİVAN ve MUHAMMES gibi türlerinde çalıp söyleyebilmektedir. Yine O, bir âşıkta bulunması gereken temel niteliklerden saz çalma, doğaçlama söyleyebilme, atışma yapabilme, hikâye anlatma gibi özelliklere sahiptir. O'nun hem mesleği, hem sanatı âşıklıktır. Âşıklık o'nun gelir ve geçim kaynağıdır. Şu anda yetiştirdiği iki çırağı da bulunmaktadır. Türkiye Musiki Eserleri Sahipleri Mesleki Birliği (MESAM) üyesidir. Piyasalarda çıkarttığı kasetleri bulunmaktadır. Kişilerin âşık/ozan olma biçimlerini en genel anlamda rüyada bade içme, usta/çırak ilişkisi ya da kendi gayretleri sonucu şeklinde üç ana başlıkta toplamak mümkündür. Bu kategori içinde en karmaşık ve dikkat çekeni rüyada bade içme dir. Günümüzde pek çok âşık rüyada bade içme motifine inanmamaktadır. Bunlardan biri de Mustafa KURBANOĞLU' dur. KURBANOĞLU, 4 Halk Hikâyesi bilip anlattığını belirtmektedir. Yerimizin el vermemesi nedeniyle ancak bir şiirini örnekleyebiliyoruz. Sayın KURBANOĞLU' na OZANLIK ve SOSYAL yaşamında sağlık ve başarılar diliyoruz.

Âşıklık dediğin kolay iş değil,

İcraatı biraz marifet ister.

Marifet de tek başına az gelir,

Birazcık da meyli sanaat ister.

 

Mahirse Mustafa, nazik olmalı,

Bağrı yanık gönlü ezik olmalı,

Dağarcığı dolu azık olmalı,

Söylediği söze sadakat ister,

Bu sanat böyle bir liyakat ister.

GELECEK YAZILARDA BULUŞMAK UMUDUYLA. ŞEN ve ESEN KALINIZ.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI