ÇOCUKLARIMIZI İHMAL Mİ EDİYORUZ?

ÇOCUKLARIMIZI İHMAL Mİ EDİYORUZ?

Eğitimci olmam dolayısıyla birçok dostlardan çocuklarının sorunlarıyla ilgili olarak görüşümü öğrenmek isteyen yazı ve telefon alıyorum. Onlardan çocuklarıyla yaşadıkları sorunlarını dinleyip görüşlerimi yazıyor ya da anlatıyorum.

Günümüzde en önemli sorun iletişimsizliktir bence. Aile bireylerinin birbirlerine zaman ayırmalarına, sorunlarını paylaşmalarına akıllı telefonlar nedeniyle zaman bulamadıkları herkesçe bilinmektedir. Bu robotlar, bizim gereksinimlerimizi karşılayacağına, onları kullandıkça yaşamı kolaylaştıracağına tam tersi bir işlev görüyorlar. Hemen hemen herkes, tüm boş zamanlarını bu robotları kullanan değil, robotların kullandığı bireyler oluyorlar. Her şeyi telefonlar yapıyor; bireyler yalnızca tuşlara basıyorlar. Bu nedenledir ki insanlar, özellikle de aile bireyleri arasında bir iletişimsizlik kaçınılmaz oluyor. Böylelikle de dostluk, arkadaşlık, akrabalık ve aile bağlarının zayıflamasına, hatta yavaş yavaş ortadan kalkmasına yol açılıyor.

Bu durum, özellikle gençlik çağına adım atan çocuklarla anne-baba arasında anlaşmazlıklara ve istenmeyen birtakım alışkanlıklara yönelmelere yol açıyor. Genel anlamda bu sorunların tümünü anlatma olanağına sahip değilim. Bu nedenle kurgulayarak öteki sorunlara da örneklik etmesi açısından bir sorunu ele alıp düşüncelerimizi açıklayalım:

Çocuklarla birinci derecede anne ilgili olduğu için biz babayı değil, anneyi ön plana alalım. Diyelim ki bir annenin, bir oğlu, bir de kızı var. Çocukları arasında istemeyerek de olsa oğlu lehine bir ayırım yapıyor ve bunu sürdürüyor. Ev işlerinin yanında aynı zamanda bir işte de çalışıyor kabul edelim. Eve yorgun geliyor yani. Yine diyelim ki bir de telefonla yazışma hastalığı var. Ancak oğluyla uğraşabiliyor. Kızına ayıracak zamanı kalmıyor. Bu kızın da 16-17 yaşlarında olduğunu düşünelim. O genç kız ne yapar, hangi ruh hali içinde olur? Bunu tahmin etmek zor olmasa gerek.

Öncelikle kız, kendisinin annesi tarafından bir değer olarak görülmediğini, dışlandığını düşünür. Bunda haksız da değildir. Gençliğin verdiği uçarı durumları da düşünürsek kızın, gittikçe hırçınlaşması, asi tavırlar takınması, hatta annesini bir hasım gibi görmesi, ona duyduğu öfkenin nefrete yol açması kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda anne ne yapmalı? Ne yaparsa kızını kazanabilir? Acaba kazanabilir mi?

Evet, kazanabilir. Ama bir anne sorumluluğuyla ona yaklaşabilir ya da gerekli özveride bulunarak telefon hastalığından kendisini kurtarabilirse. Çünkü sonuçta kızın annesidir. Çocukları arasında ayırım yapmayıp onlara gerekli ilgiyi göstermek görevidir. Aslında kızın hırçınlığının asıl nedeni büyük bir olasılıkla annesinin ilgisini çekerek onun tarafından sevilmesini sağlamaya yönelik olabilir.

Bu anne, öncelikle sevgisini sunup bir bakıma şımarttığı oğluyla konuşmalı.  Güzel sözlerle gönlünü alarak kardeşine yeterli sevgi ve ilgiyi gösteremediğini, dolayısıyla da ona karşı haksızlık yaptığını fark ettiğini; bu nedenle ona daha yakın davranacağını, kendisini yine sevmeyi sürdüreceğini, bu konuda yardımını istediğini, esasen bu olgunluğu göstereceğinden de emin olduğunu onu kazanacak biçimde anlatmalıdır. Bunu hallettikten sonra kızına ilgi ve sevgiyle yaklaşmalıdır.

Kızının ilgi alanlarını keşfedip onunla o yolla bağ kurmaya, aradaki soğukluğu gidermeye çalışmalıdır. Zor da olsa, onun bu yönleri çocukça da görülse bu yol mutlaka izlenmelidir.

İlgi-soğukkanlılık-sevgi üçgeninin ortasına sabrı ve özveriyi koyabilirse annenin başarı şansı artar. Bu arada kız, anneyi sinir edici davranışlarda bulunup daha çok hırçınlaşma görüntüsü verebilir. Bu da bir bakıma annenin bu değişikliğinin kızı tarafından içtenlikli olup olmadığının denenmesi biçiminde düşünülmelidir. Anne bu durumda bağırıp çağırmadan, sesini yükseltmeden büyük bir sabır göstermelidir. Çünkü aradaki gerginlik bir günde olmadı. Uzun bir süreç ve sürtüşmeler sonucu oluştu. Bu nedenle sonuç almak da kısa sürede mümkün olamayabilir. Eğer anne, kızını gerçekten seviyorsa bunu göze alabilmeli, bu sabrı ve özveriyi göstermelidir.

Anne, kızını ne kadar çok sevdiğini davranışlarında gösterip bunu sözle belirtecekse bile asla aşırıya kaçmamalı; abartmamalıdır. Annenin bu yaklaşımını kız, zaten zaman içinde hissederek anlayacaktır. Önemli olan annenin davranış ve yaklaşımlarında sevgisini içtenlikle hissettirmeye çalışmasıdır.

Az önce de belirttiğimiz üzere on altı-on yedi yaşlarındaki kız, annenin ilgi ve rehberliğine en çok gereksinim duyduğu bir çağı yaşıyordur. Özellikle anne, sevecen yaklaşımlarla ona yol göstererek bu zor dönemeci aşmasına yardımcı olmak zorundadır.

Anne, kızına: "Saçını şöyle yapsak nasıl olur? Şu konuda ne düşünüyorsun?" gibi sorularla onu konuşturmaya çalışmalıdır.

"Sence ideal bir anne nasıl olmadır? İleride sen de anne olacaksın. Bu konu ile ilgili olarak kafa yorduğun oldu mu? Mümkünse benimle paylaşır mısın canım?" diye sorarak onu, kendisine açılmaya dolaylı olarak zorlamalıdır.

Anne eve akşam işten yorgun dönüyor. Buna iş yerindeki sıkıcı durumlar da eklenince tek kelime konuşmayı istemeyecek durumda olabilir. Buna rağmen telefonda gereksiz yazışmalarla zaman öldürerek kızına zaman ayırmayıp ilgi göstermiyorsa, ama oğluna ilgi gösteriyorsa, o, kendisini haklı olarak annesinin sevmediğini düşünüp dışlanmış hissedecektir. Bu durum, uzun zamandan beri böyle sürüp gidiyorsa annesini bir anne gibi görmeyip ona karşı öfke ve kin duymaya başlayacaktır. Bu durumda hırçınlaşması doğal görülmelidir.

Anne, en azından belli bir süre özveride bulunarak zamanının büyük bir bölümünü onunla ilgilenmeye ayırmak zorundadır. İşin en zor yanı da budur. Çünkü anne telefon bağımlısıdır, birileriyle yazışmadan duramıyor. Bundan vazgeçebilir mi? Oldukça zor, hatta olanaksız. Ama kızını seviyorsa onun için bu özveride bulunarak hiç değilse onu kazanana kadar bu bağımlılıktan kendini kurtarmalıdır. Kurtarmak zorundadır. Çünkü kız, büyüklerini üzücü sonuçlara yönelebilir. Kendisine zarar verebilir ya da birilerinin vaatlerine ve aldatıcı, özendirici sözlerine ya da bu konuda aracı olarak kullanılan arkadaşlarının telkinlerine ve teşviklerine kanarak tuzağa düşebilir.

Diyelim ki anne, o yorgunluğuna karşılık yemek yapacaktır. Önce herkese sorar gibi yaparak kızına dönüp "Sen ne yapmamızı istersin kızım, ne dersin?" diye sormalıdır. Bu beklenmedik soru, onun önce bocalamasına, sonra da düşüncesini açıklamasına yol açacaktır. Arkasından "Hadi birlikte yapalım. Ne dersin?" diye sorarak onu kendisiyle birlikte hareket etmeye yönlendirmelidir. Büyük bir olasılıkla annesinin kendisine değer verip sevdiğini sezgileriyle kavramaya başlayacaktır.

Tüm bu özveri ve çabaların semere vermeye başladığı anda artık fark ettirmeden onu istenen yöne yönlendirmek, istenen kalıba dökmek mümkün olacaktır.

İnsan, belli bir zaman dilimine kıymadan -büyük ya da küçük, fark etmez- başarıya ulaşamaz. Büyük başarı kazananlar hep bunu yapmışlardır. Eğer anne bu konuda başarıya ulaşmak istiyorsa sevdiği, kendinden bir parça olan kızının iyiliği için belli bir zaman dilimine kıymak, bencilliğinden kendisini kurtarmak zorundadır.

Unutmayalım ki sevmek, yalnızca sevdiğini söylemekle olmaz. Seven kişi, sevdiği için rahatına kıymayı, gerektiğinde özveride bulunmayı, bencillikten kendisini kurtarmayı bilmelidir. (30.11.2021) Nuri Çelik

YAZARIN DİĞER YAZILARI