KİM BİLİR?

KİM BİLİR?

Bir süre önce değerli bir arkadaşım: "Ciddi konulardan sıkıldık. Biraz gönlümüzü ferahlatacak konulardan yazamaz mısın?" dedi. Ben de "Neden olmasın? Yazarım." Diye yanıtladım.. Dedim de ne yazayım? Öyle güldürü türünden bir şeyler yazmayı durup dururken beceremem. Bir konuşma sırasında olsa neyse. Zaten herkesin bunaldığı bir dönemde pek geçerli de olamaz. Sonunda aklıma hiçbir devirde eskimeyen iki kavramı kaleme almak geldi. Başlık AŞK VE SEVGİ'YDİ.

Doğrusunu isterseniz bunda da tereddüt ettim. "Her şeyimiz tamam da aşk-meşk mi kaldı yazacak? Bunca sorunlar varken zamanımızı böyle eften püften şeylerle neden alıyorsun?" diyecekler diye biraz çekindim ne yalan söyleyeyim. Bu nedenle yayına verilmesini iki hafta erteledim. Ama öte yandan da söz vermişliğim var. Onu yayına vermek zorundayım.

Birkaç hafta önce yayınlandı. O da ne? İnanamadım. Geniş bir okuyucu kitlesinden tahminlerin çok üstünde olumlu dönüşler aldım. Gerçekten toplumun ciddi konulardan artık bıktığını, arada bir de olsa bu gibi konulara yer vermenin gerekli olduğu gerçeğini anladım. Sordukları ortak soru: "İnsan bunları yaşamadan nasıl yazabilir? Siz bu duyguları gerçekten yaşadınız mı?" idi.

Benim yanıtım ise biraz dolaylı ama basitti: "Ben gerçekleri yazarım".

Bunu değerli bir hanım dostumla paylaştım. O da buna değişik bir boyut kazandırdı: "Sen hep yalnızca gerçekleri mi yazarsın? İnsanların duygularına yer vermez misin?" diye sordu.

Elbette başkalarının sorunlarına, düşüncelerine genel çerçevede yer veren bir yazardım. Ama insanların doğrudan duygularına yer vermekte biraz cimri davranıyordum.

Daha sonra bu soru kafamı kurcaladı. Yerden göğe kadar haklıydı. Çünkü insan duygularıyla insandır. Duygusuz bir insanın robottan ne farkı kalır ki? Duygular denizinde kulaç atan yüzücüler gibiyiz çünkü.

Duygularımızla varız. Duygu da sevgi demek, yaşamın kendisi demek. İnsandan duygularını alırsak geriye ne kalır ki? Sevgisiz bir dünya düşünemiyorum. Sevmek, yaşama bağlanmak, duygularımızı özgür bırakmaktır.

İnsanlar neden yükseklere tırmanmak ister? Hatta dağcıların yaşamlarını ortaya koyarak zirveye tırmanmaları nedendir? Hiç düşündük mü?

Çünkü insan yükseklere tırmandıkça onun için ufuk genişler. Canlılara kuşbakışı bakarak bundan çok büyük bir zevk duyar. Doğaya ve kendine güveni artar. Okyanuslarda yüzüyormuş gibi duygulara boğulur.

Bu nedenledir ki dağcılar doğayı kirletmemeye özen gösterirler. Çünkü doğaya büyük bir sevgiyle bağlılar. Rize'nin Kavron Yaylası'nda bir süre birlikte hoşça zaman geçirdiğimiz, Akdeniz Üniversitesi'nde öğretim görevlisi iki dağcı dostumdan dinledim bunları. Onlarla yaptığım röportajda bu kadar tehlikeli bir yolu neden seçtiklerini sormuştum çünkü.

Onlar da bana öyle duygu yüklü güzellikleri anlattılar ki. Oradan biliyorum yani. Elbette gezmeyi seven birisi olarak gördüğüm ve çıkabildiğim tüm tepelere tırmanırım. Kendi deneyimlerim de var yani. Nitekim o zaman Kaçkar'a tırmanabildiğim kadar tırmanmıştım. Ne güzel bir duyguydu o.

Hanım dostumun bana anlatmak istedikleri bunlar mıydı bilmiyorum. Ben bunu anladım. Belki de o, kişilerin konuşturularak duygularını dile getirdiklerini yansıtan yazılara da yer vermemi istemiştir.

Bizim bu türlü durumları yazmamız biraz zor. Başka bir konuşmamızda belki de gerçek düşüncesini öğrenirim. Belki de onun istediği gibi yazarım. Kim bilir. 27.05.2020

Nuri Çelik

YAZARIN DİĞER YAZILARI