ÖZGÜRLÜK NE DEĞİLDİR?

ÖZGÜRLÜK NE DEĞİLDİR?

Hayrullah Örs’ün derlediği KONFUÇYUS adlı kitapta bundan 2500 yıl önceki bir olay anlatılır. Konfuçyus öğrencileriyle bir mezarlıktan geçerken bir kadının çırpınarak ağladığını görür. Kadının kocasını kurtların parçaladığını, ondan önce de ailesinden başkalarının yine kurtlar tarafından parçalandığını öğrenir. Niçin başka kantona gitmediğini sorduğunda da kantonlarının iyi yönetildiğini, bunun için gitmediklerini öğrenen üstat, öğrencilerine dönerek: “Demek ki kötü bir yönetim, yırtıcı bir kurttan daha tehlikeliymiş.” der.

Kötü yöneticiden kasıt, yurttaşların kendilerini güven içinde görmemesine yol açan yönetim anlamına geliyor. Yoksulluk, sıkıntı gibi durumları bir kenara bırakarak bunun üzerinde duralım.

Bir insanın en basitinden bir yerde kendini güven içinde görmesi, onun davranışlarında ve sözlerinde kendisini özgür duyumsaması demektir.

En kısa tanımıyla özgürlük, bireyin yasalara saygılı, konan kurallara uyarak başkalarını rahatsız etmemek, başkalarına ve kendisine zarar vermemek koşuluyla dilediğini söyleyebilmesi, yazıp çizebilmesi, istediğini yapabilmesidir. Demek ki özgürlük, sınırları olan kurallara bağlı eylemleri içerir. Her istediğimizi, istediğimiz ölçüde, yer ve zamanda yapabilmemiz anlamına gelmez. Birçok kişi, gelişmiş ülkelere gidip oradaki yaşantıyı görüyor. Bu kişiler dikkat etmişse en çok özgürlüklerin yaşandığı ülkelerde kuralların en iyi işlediği gözlenmiştir. Yani özgürlük, herkesin uyduğu kurallar bütünüdür.

Bir bakıma özgürlük, bireylerin daireler içine alınarak söz, davranış ve yazıp çizmede sınırlandırıldığı bir yaşama biçimidir. Bir kişinin özgürlüğü, bir başka kişinin özgürlüğünün başladığı yerde biter. Diyelim ki bir kişi sigara içmek istiyor. Orada bundan rahatsız olacak birisi varsa bunu yapamaz. Çünkü kendisi sigara içme özgürlüğünü kullanmak istiyor ama bir başkası bundan rahatsız oluyor.

Her ikisi de sigara içmezse bir zarar söz konusu değildir. Oysa tersi, her iki kişi için de zararlıdır. O halde sigara içmek isteyen kişi, ya içmeyecek, ya da bir başkasını rahatsız etmeyecek bir ortamda bu özgürlüğünü kullanacaktır.

Acaba özgürlüğün doğru kullanımının birinci anahtarı nedir? İyi bir yurttaş olmanın birinci anahtarı olan sorumluluk duygusu taşımaktır. Bu ne demektir? Bireyin, dünyada tek başına yaşamadığını, başkalarının da kendisi gibi istediklerinin ve istemediklerinin olabileceğinin bilincinde olması demektir. Toplum içinde yaşıyorsak, yalnız olmadığımızı, bizim çok istediklerimizin başkalarını rahatsız edebileceğini bilmek durumundayız.

Özgürlüğün kullanılmasının ikinci basamağı, hiç kuşkusuz bireylerin birbirinin haklarına, zevklerine ve inancına saygılı olmasıdır. Karşımızdakileri anlamaya, hatta kendimizi onların yerine koymaya çalışmak da başka bir basamaktır. Yani değişik görüşler arasında fırsat eşitliği yaratmaktır. “Benim dediğim en doğrusudur. Başkalarının ne diyeceği önemli değildir.”anlayışı özgürlük düşüncesiyle bağdaşmaz.

Elbette birbirimizi sevmeyebiliriz. Görüş ve düşüncelerimiz, inançlarımız, zevklerimiz taban tabana zıt olabilir. Tüm bunlara karşın başkalarının haklarına, inançlarına, zevklerine saygı duymak ve sorumlu davranmak zorundayız. Özgürlük istiyorsak böyle yaşamayı, özgürlüğümüzün bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biteceğini bilmeliyiz. Sınırsız özgürlük, karmaşadır başkalarını insan yerine koymamaktır. Bencilliktir. Bencillik etmemek de özgürlüğün önemli basamaklarındandır. Özgürlüğün sınırsız kullanılması anlayışının olduğu toplumlarda özgürlüklerden söz etmek mümkün değildir. Açıkçası, sınırsız özgürlük olamaz.

Kişiler, özgürlük içinde yaşamak istiyorlarsa; bencillik, başkalarına saygısızlık etmeden, bir başkasına zarar vermeden, başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde kendi özgürlüğünün biteceğinin bilincinde olarak yaşamak zorundadırlar.

Ne acıdır ki çoğumuz, özgürlüğü, kişinin canının istediğini, istediği gibi, istediği biçim, yer ve zamanda yapmak olarak düşünüyoruz. Böyle bir anlayış toplumda huzursuzluk, karmaşa anlamına gelir. Bencilliktir, başkalarına saygısızlıktır. Bu anlayışın özgürlükle bir ilgisi yoktur. Herkesin inancına saygı esastır. Ama inanç sahibinin de devletin temel kurallarına ve başkalarının haklarına saygılı, başkalarını şu ya da bu biçimde yaşamaya zorlamadan, rahatsız etmeden, manevi bir baskı unsuru olmadan inancını yerine getirmesi gerekir. “Ben inancımı istediğim gibi yerine getiririm. Başkaları ve yasalar beni ilgilendirmez” anlayışı inanç özgürlüğü değil, başkaları üzerinde baskı kurmaktır. Zorbalıktır. Devletin yasalarına uymamanın, başkalarını rahatsız etmenin inanç özgürlüğüyle bir ilgisi olamaz.

Diyelim ki bir düğün, sünnet yapılıyor, ya da bir takım galip geldi. Ya da benzer bir durum var. Türlü taşkınlıklar yapılıyor. Ateşler yakılıyor, bağırıp çağrılıyor, dizi dizi arabalardan korna sesleri her yanı inletiyor.

Hasta olanı, tam uyumak üzere olanı, uykusuzluk çekeni, yasta ve üzüntü içinde olanı var. Bizim sevincimiz bu durumdaki insanlar üzerinde nasıl bir olumsuz etki ya da tepkiye dönüşür bir düşünelim. Bunları özgürlük olarak kabul edebilir miyiz?

Yasalara, yönetmeliklere aykırı bazı giyim biçimi ve davranışları sorun yapıp sonra da bunda direnmek, özgürlüğün kullanılması olamaz. Birey, toplumun tüzel kişiliğini temsil eden devletin koyduğu kurallara uymak zorundadır. Bunda direnme, özgürlüğün kullanılması olamayacağı gibi, devletin kendi temel yasa ve kuralları gereği alacağı tedbirler, koyacağı kurallar da özgürlüklerin sınırlandırılması biçiminde değerlendirilemez. Çünkü hangi rejimle yönetilirse yönetilsin, her devletin tüzel kişiliğini koruma hakkı vardır. Devlet, temel düşüncesini ve kendisini bağımsız mahkemeler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, ordu gibi kurumları aracılığıyla korumak durumundadır. Tersi bir anlayış, o devletin rejimi ve temel görüşleri açısından ortadan kaldırılmasını peşinen kabul etmek anlamına gelir. Ayrıca da şu devlette bu hak vardır, bir başkasında yoktur diyemeyiz.

Eğer gerçek anlamda özgürlük isteniyorsa bu kurallara uymak zorunluluğu vardır. Hem gerçek özgürlük isteyip hem de değişik görüşlere katlanamamak, “Ben istediğimi istediğim biçim ve zamanda yaparım.” demenin özgürlükle bir ilgisi olamaz. Böyle bir anlayış, ikiyüzlülüktür ve karmaşa istemek anlamına gelir. Yalnız hak aramak için yıkmadan, yakmadan yapılan gösteriler bu sözümüzün dışındadır. Bu gibi toplantı ve gösterileri devletin güvenlik güçleri kullanılarak acılara yol açacak baskı yöntemi, devletin kendisini koruması değil, özgürlüklerin kullanılmasını engellemektir.

Berdrand Russell: “Tüm uzmanların aynı görüşte olmaları, onların yanılmaları anlamına da gelir” diyor.

Bu sözle çoğunluğun, azınlıktakiler, toplumun birey karşısında yanılmaz ve tek söz sahibi olarak görülmesinin yanlışlığı belirtilmek isteniyor. Özgürlüklerin kullanımında toplumun özgürlüğü öncelik taşısa da bireyin düşüncesine, görüşlerine, inancına dolayısıyla da özgürlüğüne saygı gösterilmesi vurgulanıyor.

Özgürlüğün temeli karşılıklı saygı, bencillik etmeme, sorumluluk duygusuyla hareket etmektir. Bir kişinin özgürlüğünün başladığı yerde bir başkasının özgürlüğünün biteceğinin, özgürlüğün sınırsız olamayacağının bilincine varmaktır.

Sınırsız özgürlük anlayışının gerçek özgürlükle bir ilgisi yoktur. Çünkü kavgaya ve karmaşaya yol açar. 27.03.2019

Nuri Çelik

YAZARIN DİĞER YAZILARI