GELDİKLERİ GİBİ GİTTİLER !..

GELDİKLERİ GİBİ GİTTİLER !..

 

“Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı

Selam durduğu kayığı, çaparı, takası

Selam durdu tayfası.

 

Samsun limanına bu gemiden atılan

Demir değil

Sarılan Anayurda

Kemal Paşa’nın kollarıydı.

(Cahit Külebi)

***

1919 yılı Mayıs ayının başlarında bir gün, Kurmay Albay Kazım Bey’in Serencebey’deki evinin telefonu çaldı. Kazım Bey telefona koştu. Karşıdaki ses:

-Ben Mustafa Kemal, sezinle biraz konuşmak istiyorum, diyordu.

Kazım Bey:

-Hemen gelirim.

Mustafa Kemal:

-Hayır, ben geliyorum.

-Gönlümü alırsınız Paşam.

Çok geçmeden iki yurtsever konuşuyordu, Paşa:

-Kazım Bey, ben III. Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya gidiyorum. Sizi, Kurmay Başkanı olarak yanıma almak istiyorum.

Kazım Bey:

Benim için büyük şereftir. Emrinizdeyim.

Paşa:

-Hayır, önce düşününüz. Normal günlerde değiliz. Orada büyük işler yapmak, kanadı kırılmış yurdumuza yeniden can vermek için, geçmişimizi, başımızı vermemiz gerekebilir.

-Anlıyorum Paşam. Sizin emrinizde yurt hizmetine hazırım. Canım, başım, her şeyim bu toprak içindir…

Mustafa Kemal Paşa, Albay Kazım Beyin kararlılığından emin olunca:

-Peki, dedi, “yarın Harbiye Nezaretinde Albay İsmet (İnönü) Beyi görünüz, o gerisini tamamlar” diye ekledi…

Kurtuluştan sonra 10 yıl süreyle İzmir Valiliğini basiretle yürüten General Kazım (Dirik) bu anısını, bir Cumhuriyet Bayramında, Atatürk’ün huzurunda, onun emriyle böyle anlatmış ve sözleri bitirmişti:

-İşte, bugünkü mümtaz cumhuriyetimizi kurmayı daha o zamandan düşünmüş olan bu iki şefin emrine, ben böylece girmiş oldum.”

***

Mustafa Kemal. “Atatürk” olma yolundaki adımlarını pek önceden başlamıştı. Düşünün; 13 Kasım 1918 günü. Adana’dan gelen trenden Haydarpaşa garına inip, Boğaz’da İngiliz gemilerini görünce, yanındaki yaveri Cevat Abbas’a (Gürer) şöyle diyebilmişti:

-Geldikleri gibi giderler.

Halikarnas Balıkçısı’nın söylemişle “Mukadderatın adamı” Mustafa Kemal Paşa, 15 Mayıs 1919 günü, İngiliz postallı Yunan askeri İzmir’in kutsal toprağına ayak basmasının ertesi günü Anadolu’ya çıkmak üzere Karadeniz’e açılıyordu. Bu, raslantı olabilir miydi?

Bandırma vapurunun hedefi Sinop idi. Zira, şu söz yaygındır.

“Karadeniz’in üç limanı vardır: Temmuz, Ağustos, Sinop!”  Mustafa Kemal Paşa her olasılığa karşılık 18 Mayıs gecesi, vapurunun kaptanı İsmail Hakkı’ya (Durusu) buyurdu:

-Kır dümeni Samsun’a!...

“Bir duman tüterdi bu geminin bacasından bir duman

Duman değildi bu!

Memleketin uçup giden kaygılarıydı.

 

Samsun limanına bu gemiden atıldan

Demir değil!

Sarılan anayurda

Kemal Paşa’nın kollarıydı.

Selam vererek Anadolu çocuklarına

Çıkarken yüce komutan

Karadeniz’in halini görmeliydi.

 

Kalkıo ardı sıra baktı dalgalar

Kalktı takalar.

İzin verseydi Kemal Paşa,

Ardından gürleyip giderlerdi,

Erzurum’a kadar”

(C.Külebi)

***

Orduları dağıtılmış, tersanelerine girilmiş, ulusu yorgun ve kitap düşmüş ülkeye giderken, Mustafa Kemal neye güveniyordu?

-Türk Milletine!...

Bu yüce Millet de, Anafartalar Kahramanına güveniyordu; dolayısıyla askeri öğretmeni, kadını, çocuğu, yoksulu varsılı onun ardına takıldı. “Bir yürüyüş eyledi!”; İstanbul’dan başlayan kutlu yürüyüş Samsun’dan sonra Erzurum ve Sivas duraklarında biraz eylendi. O zamanlar, Bozkır’da bir Anadolu kasabası Ankara’da bir hayli durakladı. Sonra “mübalağa” cenk olundu. İnanılmaz sanılan şey başarıldı İzmir’de zafer durağına vasıl olundu. Kutsal kurtuluş savaşında her şey, çağdaş Prometheus Mustafa Kemal Paşa’nın planlayıp öngördüğü gibi seyretti ve sonuçlandı. Nitekim kendisi Büyük NUTUK’ta bunu şöyle açıklıyor:

“Her evresiyle düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekat, Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek güç ve kahramanlığını tarihte bir daha belirleyen çok büyük bir eserdir.

Bu eser, Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz anıtıdır. Bu eseri yaratan bir ulusun çocuğu, bir ordunun başkomutanı olduğum için sonsuza kadar mutlu v e bahtiyarım.

Yurdumuza destursuz giren işgalciler, Başkomutanın ilk günlerde söylediği gibi;

-Geldikleri gibi – dahası, bin bir pişmanlıkla- gittiler.

“Biz biliriz bizim işlerimizi

İşimiz kimseden sorulmamıştır.

Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle

Başımız bir kere eğilmemiştir.

 

Davranı da deli gönül davranı!

Kemal Paşa dinlemiyor fermanı!

Anası, bacısı, kızı, kızanı

Bizim gibi millet görülmemiştir.”

               (Külebi)

YAZARIN DİĞER YAZILARI