GAZETECİ KISMININ "GÜNÜ" OLUR MU !?

 

             GAZETECİ KISMININ "GÜNÜ" OLUR MU !?

Osmanlı döneminden beri hep revaçta olan bu 'Gazetecilik Mesleği' kiminin içini yakar, kiminin de dışını!.. Bizim gibi ülkelerde bu mesleğe girebilen de bin pişmandır, giremeyen de. Neden? Bu mesleğin havası yerindedir de, bunlara aslında sahip çıkanlar yoktur!.. Çünkü; Sendikaları yetersiz, Yasaları yetersiz, İmkânları yetersiz, Devlet desteği yetersizdir!.. Kimisi bu meslek hakkında; "Yaz Gazeteci, Yaz!" diye şarkılar besteler, iyi haberlerini yaptığınız sürece herkes sizinle iyidir, ama bir defa aleyhlerinde haber yapıp-yazı yazarsanız, artık senden kötüsü yoktur, onlar da sizin için hemen; "Öl Gazeteci, Öl !.." diye 'Bayatî Makamında' kendi bestelerini yaparlar.

Demokrasinin gerçekten yerleştiği ellerin ülkelerinde öyle mi ya? Örneğin: Şu salgın hastalık günlerinde herkese korunma-yasak getiren İngiltere Başbakanı, dağınık başlı Borris Johnson'ın, bu süreçte kendisinin o kurallara uymayıp da, defalarca toplu ziyafetlere katıldığını gazeteciler yakaladı, özgürce haber yaptılar, bu sebeple şu günlerde partisinde ve hükümetinde başı dertte!..

Keza, Fransa'da Cumhurbaşkanlığı 'Elysee Sarayı'nda yaşananlar: Bir gün gizemli bir kişi Cumhurbaşkanı Emmannuel Macron'un eşi Brigitte Macron'u arayıp; "Kocan seni bir erkekle aldatıyor" demiş, bunu duyan Brigitte Macron'un feryatları saatlerce Sarayın duvarlarını çınlatmış, oranın gazetecileri bunu da haber yaptılar. Bizim gibi ülkelerde böyle haberlere geçit verilir mi acaba? Meselâ, ABD'deki 'Woturgeyt Skandalı' bizde yazılır mıydı?

Ya bizde nasıl oluyor? Örneğin; Elazığ'da bir tarikat yurdunda intihar eden Enes Kara haberini yapan 'Günışığı Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Faik Akgün' hemen işten atılıp, jet hızıyla getirilen 'yayın yasağı' yüzünden bu haberini de yayınlamadılar!.. Neden? Cemaat baskısı yüzündenmiş!? Şimdiye kadar zati bu ülkede 'Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı, Çetin Emeç, Hrant Dink ve Metin Göktepe' gibi gazeteciler öldürülüp, Aziz Nesin 'Sivas-Madımak'ta yakılmak istenmedi mi?

Başta Emin Çölaşan olmak üzere; Bekir Coşkun, Uğur Dündar, Rahmi Turan, Yılmaz Özdil, Can Ataklı, Fikret Bila, Necati Doğru. gibi ünlü ve en çok okunan gazeteciler kovulmadılar mı, her gün, hâlâ bitmez-tükenmez davalarla mahkeme kapılarında nöbette değiller mi!? Zati bu yüzden, hep doğruları yazdığı için dokuz gazeteden kovulan merhum Bekir Coşkun'un köşesinin adı "Onuncu Köy" değil miydi? Emin Çölaşan, bu sonu gelmeyen kovulmalarını, pehlivan tefrikaları gibi kaç tane kitabında anlattı? Ellerin ülkelerinde böyle gazeteciler baş tacı yapılırken, bizim gibi ülkelerde ise hep 'tu-kaka' olurlar!..

En son bazılarınca, "10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü" kutlandı ya? Ben o gün bunu hiç dert bile etmedim, kutlama yazmadım, işte şimdilerde yazıyorum!.. Onlar o gün; "Gazeteci kısmının günü mü olurmuş; gazeteci dediğin kişi o gün de ya çalışır, ya vurulur!" demişlerdi ya? Bence bu söz de eksikti, şöyle denilmeliydi: "Gazeteci dediğin ya kovulur, ya dövülür, ya vurulur, ya yakılır; ya da kendi kutlama gününde bile akşam-sabah çalıştırılır!.."

Böyle günler, bizim gibi ülkelerde sadece birer 'züğürt tesellisi' gibidir!.. O gün cep telefonlarımız durmaz, yöneticilerimiz pek övücü sözler eder de, bu meslek çalışanları için hiçbir iyileştirme yapmazlar!.. Sosyal medyada methiyeler düzülür, bunu önemseyen gazeteciler birbirlerini hararetle kutlar, sadece kendilerini avuturlar!.. Daha akşam olmadan da bu çok önemli 'Günümüz (!)' çoktan unutulur gider, meslektaşlarımız yine alışılmış kaderleriyle baş başa kalıverirler. Bilmiyordum; ben de bu mesleğin içine girip, 25 sene sonra anlayabildim bu ortak dertleri de, onun için şimdilerde yazdım!

Neyse, bu yazımı da bizim deli Orhan Veli'nin 'Anlatamıyorum' şiiriyle bitirelim:

"Ağlasam sesimi duyar mısın/ Mısralarımda/ Dokunabilir misiniz/ Gözyaşlarıma ellerinizle?// Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel/ Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu/ Bu derde düşmeden önce!..// Bir yer var, biliyorum/ Her şeyi söylemek mümkün/ Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum/ Anlatamıyorum!.."                             Sakin KOŞAR.

YAZARIN DİĞER YAZILARI