Hıdırellez Günü Can mı Alınır !?

 

                Hıdırellez Günü Can mı Alınır !?

Yüce Tanrı ne diyordu; "Benim verdiğim canı sadece ben alırım!" diyordu değil mi?

Bu yazıyı size 06 Mayıs 2020 Çarşamba günü akşam saatlerinde yazıyorum... Odamın duvarlarında büyük usta Neşet Ertaş'ın "Yalan Dünya" ve "Gönül Dağı" türküleri yankılanıyor!.. Bu türküleri, ülkemizin son yıllarda yetiştirdiği iki genç, yetenekli ve güzide sanatçıları olan Funda Arar ve Kıraç söylüyorlar!.. Karmaşık bir ruh hali içinde bir dışarı, bir duvarlara bir de yazdıklarıma bakıyor, ne halt edeceğimi bilemiyorum!?

Evet; tam 48 yıl önce, 06 Mayıs 1972'nin erken saatleri... Yer, Ankara-Ulucanlar Cezaevi... Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan adlı üç fidanın idam kararı yerine getirilecektir!.. İdam sehpasına doğru götürülmesine dakikalar kala, her idam mahkûmuna yapıldığı gibi, en öndeki Deniz Gezmiş'e de 'Son Arzusu' sorulur... Genç devrimci dik duruşundan hiç taviz vermeden; "Demli bir çay, bir sigara eşliğinde, 'Paco De Lucia'dan "Rodrigo'nun Gitar Konçertosu"nu dinlemek istiyorum!" dedi...

O meşhur "68 Kuşağı Lideri" Deniz Gezmiş; 1936 yılında Hitler ve Mussolini'nin desteklediği faşist General Franco'nun başlattığı ve 600 Bin kişinin öldüğü o, "İspanya İç Savaşı"na karşı, birçok ülkenin devrimcileri "Enternasyonal Tugaylar" gücünü oluşturup, İspanya halkının yanında yer almıştı... 'Rodrigo'nun Gitar Konçertosu' da, bu devrimci direnişi anlatan bir müzik eseriydi, Deniz Gezmiş de son dakikalarında bunun için onu dinlemek istemişti...

İdam zamanı gelince kimseden yardım kabul etmeyen Deniz Gezmiş, son söz olarak; "Yaşasın Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Özgürlüğü!" diye bağırarak taburesini kendi tekmelemiş ve idam sancısının hitam bulmasını sağlamıştı... O dakikadan itibaren, Ulucanlar Cezaevindeki tüm tutuklular, aynı anda ıslıklarla aynı konçertoyu dakikalarca çalmışlardı... Tam Hıdırellez günü üç cana kıymışlardı... (Kaynak: Yazar - Ethem Gönenç/ Haluk Dural...)

Bu üç devrimci fidan, yaptıkları bütün eylemlerde kimseyi öldürmemişlerdi!.. İdamı hak edecek bir suçları yoktu!.. Ama evlere şenlik bir yargılama sonucunda, Meclis'te idam oylaması sırasında bu devrimci çocuklarımızın asılmaları yönünde çok sayıda parmak, Meclis tavanına değercesine, iştahla havaya kalkmıştı!.. Bunlardan biri de ne yazık ki; 'Baba' lâkaplı siyasetçi Süleyman Demirel idi... Yıllar sonra bu konu kendisine sorulduğunda, o zamanki iç ve dış güçlerin baskılarını sebep göstermiş, üzüntülerini dile getirmişti, ama gidenler ne yazık ki bir daha geri gelmeyecekti...

Onlardan sonraki yıllar çok gergin, karmaşık ve büyük kavgalar içinde geçti... Sonuçta 12 Eylül 1980 darbesi geldi!.. Darbeyi yapanlar, Amerikan yönetiminin; "Endişeye gerek yok, darbeyi yapan bizim çocuklar!" dedği Kenan Evren ve silâh arkadaşlarıydı... Güya sağcı Demirel Hükümeti'ne darbe yapılmıştı ama, nedense askerin tutuklayıp idam ettikleri, hep Devrimci Gençler olmuşlardı!.. O tarihten itibaren din istismarı yapanlara gün doğmuş, 1960'lı yıllarda yapılan çağdaş Anayasa tedavülden kaldırılmış, Sivil toplum Örgütleri ve Sendikacılığın da sonu getirilmeye başlanmış, bunda başarılı da olmuşlardı!..

Evet, bugün Üniversitelerimiz çoğaldı, mezunları kat kat arttı ama, elde diplomasıyla iş bulamayan bir Üniversite gençliği, sahipsiz ve devletin iş bulma mecburiyeti olmadığını söyleyen yöneticiler yüzünden, 4 veya 5 yıllık okullarından mezun Üniversiteli mimar, mühendis, öğretmen ve hukukçular, hiç ilgisi olmayan mesleklerde; garsonluk, market tezgâhtarı, fabrika işçisi, şoför veya taşeronlar yanında ayak işlerinde çalışmak zorunda kalmaktadırlar!.. Ülkemiz; sendikasız, derneksiz ve sahipsiz yeni nesilin ne hallere düşürüldüğünün en bariz örneklerini dünyaya sunmaktadır!.. Ne denilebilir ki; "Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir!" sözü aynen bize uymuyor mu?      Sakin KOŞAR...

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI