MİTOLOJİ, YANİ 'EFSANELER' NASIL DOĞDU !?

 

           MİTOLOJİ, YANİ 'EFSANELER' NASIL DOĞDU !?

Bu konuyu anlamak için, bizim Ege Bölgesi'nin bu konudaki tek başvuru kaynağımız olan sayın Prof. Dr. Şadan Gökovalı'yı dinlememiz gerekir... "Söylence" kitabının 9. sayfasında bunu şöyle izah ediyor:

"...Deneyimsiz, bilgisiz ve görgüsüz olan ilkel insan, doğal olayları bilimsel olarak açıklayamadığı için, bunlara bilim dışı yorumlar getirmeye çalışmıştır: Gök gürlemesi, rüzgâr, şimşek, bulut, yıldırım ve yıldızlar, ilkel insanların kafasını yormuş; kendisi için bir bilmece, hatta bir bilinmez olarak görülmüştü... Herhalde tüm bu olay ve varlıklara hükmeden bazı güçler olmalıydı...Doğal olayların akla uygun açıklamasını yapamayan ilkel insan, evreni doğaüstü yaratıklarla doldurma yoluna gitti... Ancak bu varlıkların insandan üstün erdemleri, güçleri, kötülükleriolmalıydı... Kısacası, bu doğaüstü varlıkların ölümsüz olmaları gerekirdi... İnsan biçimindeki Tanrılar yaratıldıktan sonra, bunlarla ilgili çeşitli masallar uyduruldu, böylece mitler, mitoloji, yani efsaneler doğmuş oldu..."

Yani neymiş? Bütün bunları biz bilinçsiz ve bilgisiz insanlar uydurmuşuz!.. Karşımızda Tanrı rolü oynayan uyanıklar da bu ilkelliğimizden yararlanıp, o yıllarda biz insanları kandırmışlar, korkutmuşlar ve istedikleri her şeyi onlara yaptırmışlar!.. Baksanıza o zamanlardan kalma devasa saraylara, tapınaklara, heykel ve süslemelere!..

Ama insanoğlu zaman içinde bilinçlendi, bilgilendi, her olayı sorgulamaya başladı, birçoğunun akılcı yanıtlarını bulunca da, bu 'Ölümsüz' dedikleri Tanrıların da sonlarını getirdiler, şimdilerde de bu yaptıklarına gülüyor ve dalgamızı da geçiyoruz...

Eski Yunanın 12 Tanrısı ile ilgili efsaneleri çok sayıda duyduk da, birçok araştırmacıya rağmen, Anadolu'da pek anlaşılamayan, yerleri ve izleri tespit edilemeyen kadın savaşçılar, yani "Amazonlar" hakkında kimse bir şey bulamadı!.. Yerleşim yerleri Ege mi, Akdeniz mi, yoksa Karadeniz kıyıları mı? Genel kanı, Karadeniz'de Terme Çayı kenarındaki "Themiskyra" kenti üzerinedir... Tıpkı balarısı kovanları gibi; başlarında bir kraliçenin yönettiği, ordusu ve her türlü işi sadece kadınların yürütüp, erkekleri sadece zevkleri için kullanıp, sonra da onları ya öldürüp, ya da başlarından defettikleri, ülkede de sadece kız çocuklarını sağlıklı büyüttükleri söylenir... Elimizde kendilerine ait somut bir kanıt yok ama, haklarındaki söylenceler yıllardan beri herkesçe beğenilerek dinlenir, ocakbaşı muhabbetlerinde bu konu iyi gider, üzerlerine çok kafa da yorulur... Tabii, buna ben Sakin kulunuz da dahildir...

Efsaneler hakkında kesin bilgiler, bilimsel gerçekler yoktur... Zati onun için adını da Şadan Hocamız en güzel şekilde "Söylence" demiştir ya... Bu olaylar Söylence de olsa, tabii ki bazı gerçekleri de bünyesinde barındırırlar, geçmişe dönük bize bazı bilgileri verirler, o günlerin yaşam tarzı hakkında ipuçları da barındırırlar...

Günümüze kadar gelen ve önemli müzelerde gözleri gibi korudukları bazı Afrodit, Zeus, Ares, Herakles (Herkül) heykellerine bakınca, daha o tarihlerde bunca sanat becerisine hepimiz şaşıp kalıyoruz!.. Günümüzde her türlü görsel ve teknolojik imkânları varken, bazı heykeltraşların yaptıkları eserlere acıyarak bakıyoruz!.. Nerede o eski heykeller, nerede şimdikiler!.. Efsane de olsa, kalan eserler çok güzel şeylerdi...

Homeros, 2.800 yıl önce Lidya Kralı Tantolos'un kızı Niobe için şöyle yazmıştı:

"Güzel saçlı Niobe'nin de yemek geldi aklına/ Oysa 12 çocuğu ölmüştü sarayında/ Altı kızı, ergen altı oğlu/ Apollon öfkelenmişti Niobe'ye/ Öldürmüştü oğullarını gümüş yayıyla/ Kızlarını da okçu Artemis öldürmüştü/ Niobe, güzel yanaklı Leto ile bir tutuyordu kendini/ Diyordu ki; Leto iki çocuuk doğurdu, bense bir düzine!.."           Sakin KOŞAR...

 

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI