Muğlalı Gençlerimizden Neden Bir 'Mizah Yazarı' Çıkmıyor !?

 

      Muğlalı Gençlerimizden Neden Bir 'Mizah Yazarı' Çıkmıyor !?

Aziz Muğlalılar, bizim Muğla İlimiz; 'İzmir, Tunceli, Artvin ve Mersin' İllerimiz gibi, ülkemizin 81 İli içinde en yüksek okuma-yazma oranı, en çok okullu çocukları olan, kültürel yönden en seçkin İllerimiz içindedir!.. Uzun yıllardır tüm bu özelliklerimize rağmen, onlarca Yerel Gazetelerimizde köşe yazarlığı yapan birçok değerli meslektaşımız arasında, bir türlü eski-yeni 'Mizah Yazarı' arkadaşımızı göremiyoruz!..

15 yıl kadar önce Fethiye-Beşkaza Gazetesi'nde ve Muğla-Devrim Gazetemizde beraber köşe yazıları yazdığımız 'Hidayet Aykan' hocamız vardı, çok harika mizah yazıları yazardı, onunla beraber bir dönem, merhum Başkanımız Ünal Türkeş'le beraber "Muğla Gazeteciler Cemiyeti Yönetiminde" de çalışmıştık, sonra o da yazmayı bıraktı!.. Şimdilerde sadece ben ihtiyar dallama yazar dışında, bu tür yazı yazan veya yazmaya heveslenen bir genç arkadaşımızı göremiyoruz!.. Ben bu uğurda 10 yıldır, Gazeteciler Cemiyetimizin yıllık yarışmalarına bile katılmıyorum, neden? Genç kardeşlerimizden birileri katılsın, ödülü onlar alsınlar diye, ne olacak bu işin sonu? Vallahi her gün bu merak ve umutla Yerel Gazetelerimizi karıştırmaya devam ediyorum, sizleri orada bulamıyorum!..

Sevgili Muğlalı gençler; bunca eğitimli çocuklarımız olan sizler arasında mizaha yetenekli çok sayıda gencimiz olduğunu biliyoruz!.. Bundan sonra biraz kız-oğlan kovalamaktan, biraz cep telefonu kurcalamaktan, biraz spor muhabbetlerinden vazgeçip de, sadece yaşadığınız mizahi olayları bile yazarak, Yerel Gazetelerimize getiriniz!.. Spordan da biraz uzak duruverin; bakın FB, Giresunspor'dan yenildi; GS'da yönetici kavgaları devam ediyor, BJK ile TS da bildiğiniz gibi işte, sizin muhabbetinize ihtiyaçları yok ki!.. Korkmayın, yazıp getirin, biz burada adam yemeyiz, kimseyle dalga geçmeyiz, sizi 100 kontör karşılığında asla rehin de almayız!.. Biraz heves, biraz cesaret, biraz da zaman ayıracaksınız, hepsi bu işte!..

Biliyorsunuz ki, bizim Aziz Anadolu toprakları Nasrettin Hocaları, İncili Çavuşları, Münasebetsiz Memet Efendileri, ayrıca Aziz Nesin-Mustafa Ekmekçi-Uğur Mumcu-Bekir Coşkun-Hasan Pulur gibi ünlü mizahçıları bağrından çıkarmıştır!.. Atalarımızın; "Aslan yatağı boş kalmaz!" dedikleri gibi, bu boşluğu da sizler dolduracaksınız!..

Bakınız; şu günlerde Ulusal Basında da aynı sıkıntı ve yokluk yaşanıyor!.. Elimizde bulunanlar ise; Sözcü Gazetesi'nde Yılmaz Özdil ve Rahmi Turan büyüğümüz, Cumhuriyet Gazetesi'nde köşe vuruşu yapan Müjdat Gezen ve Korkusuz Gazetesi'nde de sadece "Umuda Yolculuk" yapan Memduh Bayraktaroğlu büyüğümüz var, başka da yok!.. Bunlar da, her gün davadan davaya, mahkemeden mahkemeye koşmaktan kendi hayatlarını yaşayamıyorlar ama, yine de bizleri 'güldüren ve düşündüren' yazılarını mutlaka yazıp, bizlere her gün iletiyorlar!..

Peki, Arapçadan dilimize girmiş olan bu sözcüğün, genel anlamıyla mânâsı nedir? Yani  'Mizah' nedir: "İnsanları güldürmeye ve düşündürmeye yönelten yazılar, görüntüler ve resimlerdir!.." Bu işi yazılarıyla Aziz Nesin, Mustafa Ekmekçi, Uğur Mumcu, Bekir Coşkun ve Hasan Pulur gibi gazeteciler yapardı!.. En çok izlenen film görüntüleriyle Kemal Sunal, Sadri Alışık, Muammer Karaca, Adile Naşit, Münir Özkul vardı. Karikatüristler de ise; Nehar Tüblek, Bedri Koraman, Tekin ve Oğuz Aral kardeşler idi. Hepsini kaybettik, yerlerini bir türlü dolduramadık!..

Siyasilerimizden de en unutulmaz olanlara bakınız; Süleyman Demirel, Osman Bölükbaşı, Erdal İnönü, İhsan Sabri Çağlayangil ve Turan Güneş. gibi esprili insanlarımız hiç unutulur mu? Zaman zaman bunların fıkra gibi yaşamlarını anlatıp duruyorum, siz de bıkmadan okuyor, beğeniyorsunuz. Ama ben artık gençlerimizi bu yeni köşelerde görmek istiyorum!..

Bugünkü yazımızı merhum Erdal İnönü'nün iki öyküsüyle bitirmek istiyorum: Erdal İnönü ve partili arkadaşları, bir akşam lokantaya yemeğe giderler. Garson gelip, İnönü'ye ne yemeyi düşündüğünü sorar, o da hemen; "Sağol garson, bize servis yapmanıza gerek yok, çünkü bu akşam biz arkadaşlarla biraz birbirimizi yiyeceğiz de." deyince, çevresindekileri ve garsonu bile gülmekten yerlere yatırır.

Erdal İnönü evindeki odasında çalışırken, birden kapı açılır ve eşi Sevinç hanım bağırır; "Çabuk yetiş Erdal, salonda bir fare var!.." deyince, İnönü hiç istifini bile bozmadan eşine; "İyi de Sevinç ben ne yapayım canım, ben kedi miyim ki o fareyi yakalayayım yahu!?" diyerek masasına eğilip, işine bakar.                     Sakin KOŞAR.

  

YAZARIN DİĞER YAZILARI