Nerelere Gittiler O Güzel İnsanlar !?

 

                  Nerelere Gittiler O Güzel İnsanlar !?

Ünlü roman yazarımız merhum Yaşar Kemal, "Bereketli Topraklar Üzerinde" kitabında yine Çukurova ağalarını, ırgatlarını ve ilginç kadınlarını anlatırken; "O güzel insanlar beyaz atlarına binip binip gittiler, bir daha geri dönmediler!" diyordu ya?  Sizleri bilemem, ama ben bu ünlü yazarımızın çok güzel sözlerini hiç unutmadım, unutturmadım, asla da unutturmayacağım!..

Benim köyümün de üç bölümde çok özel ve güzel insanları ve mekânları vardı: Birinci bölüm, Pazar Yeri insanlarımızdı; Aşçı Nail, Zeybek Dayı Kahvesi, Terzi Süreyya dükkânı ve sineması, Semerci Alâaddin, Nalbant Hüseyin, Ayakkabıcı Davut, Kalaycı Alirıza, Hacı Hatapçı Dükkânı, Küçük İsmail Fırını, Hakkı Usta oğulları ayakkabıcı Mustafa-Güngör, Bakkal Gırobalı Mehmet, Muhtarlık (Köy Odası), Bakkal Mustafa Beçin, Elektrikçi Necdet, Aşçı Halilibrahim, Semerci Kâzım, Mağollar Kahvesi, Hacı Yakup Turgut Bakkaliyesi, Terzi Hasan, Nalbant Süleyman, Terzi Vahit, Bakkal Cemil Bey, Demirci Ahmet, Bakkal Cafer, Bakkal Mustafa Buğday, Ayakkabıcı Topal Mehmet, Berber Tahsin, Süleyman Çakmak Kahvesi, Ağaların Kahvesi, Terzi Nazmi, Halil Karaman Bakkaliyesi, Demirci Hasan, Tüpçü Sadet Cinaz...

İkinci Bölüm, köyün ağaları, muhtarları ve imamları: Ömer Ağa, Selahattin Bey, Ahmet Bey... Yöneticileri; Bulgur Mehmet, Muhtar Ali Akalp, Mehmet Saraç, Kâzım Bilginsoy, Kâtip Şükrü, Alaaddin Güneş... Köyün İmam-Hatipleri; Molla İsmail, Bözüyüklü Hacı Süleyman Efendi, Hacı-Hoca Şükrü Bilginsoy, Atıf , Mahmut, Kazım ve Süleyman Hoca bir de muskacı Biber Hoca... Köyün değişmez azaları ise; Mustafa Hanay, İsmail Koşar, Acuz Beçin, Mehmet Kartop, Sadet Cinaz, Güngör Erkul, Kâzım Bahçıvan... Değişmez köy bilirkişisi; Muallim Hüseyin Çulha, köy kâtibi ise, Mustafa İzmir...

Üçüncü bölüm de köyün en ilginç, en unutulmaz insanlarından oluşuyordu: Bekçi Topal Osman, Bencikli Murat Dayı, Efe Dayı, Eyüp ve Hakkı Ustalar, Mehmet Aslan, Deli Bayram, Deveci Necip, Topal Kadir, Allah Kavağının Hüseyin, Kasap Sabahattin, Elektrikçi Necdet, Erol Çelik, Arifin Cevdet, Kadirlerin Osman, Alirzaların Mehmet, Ateş Ali, Beyazların İsmail, Gaydereli Mustafa-Hediye Teyze, Tayyibe Bılla, Koca Mehmet, Haneylerin Alim, Tinaslı Süleyman, Beslemelerin Ramazan, Deveci İzzet, Bayırlı Eyüp, Şoför Halilibrahim, Motorcu Yakup, Katil Süleyman, Karcı Mehmet ve Fırıncı Kâzım...

Bu insanların sadece birkaç tanesi bugün yaşıyor, gerisini maalesef sonsuza kadar kaybettik, bize hatıraları kaldı yadigâr... Muğla Kebabının yağlı tarafına yetişmek için cipi bile devirten Ömer Ağa'nın, kendinden ayrılan tütün ortağı Galip dayıya; "Tütünü başına dikeceğine, kıçına diksene oğlum, orası daha samıralı (gübreli) değil mi?" deyişi...

 İddia üzerine, koca bir erkeçten yapılan tenceredeki kebapları üç ekmekle yiyip-bitirdikten sonra, Fırıncı Kâzım'dan bir ekmek daha isteyen Katil Süleyman'ın; "Şu tencere kenarındaki kebap kırıntıları da kalmasın, günah olur" diyerek, onları da sıyırması unutulur mu?

Öküz çifti olan Efe Dayının, köyde sadece 'Dul Kadınların' tarlalarını sürmeye gittiği, başka yerlere bir küp altın versen bile gitmediği hiç hatırdan çıkar mı?

Köylü büyüklerimizden Muhtar Ali kilolu, çok ciddi ve çalışkan biriydi... 1960'ların başında köyde elektrik yoktu... Geceyi sadece kahvelerin lüks lâmbaları aydınlatır, aşağılardaki köy sokakları zifiri karanlık olurdu... Çok muzip biri olan Topal Kadir her akşam kahveye gider, saatlerce oturduktan sonra, barsaklarında biriktirdiği gazlarla dışarı çıkıp, hızla evine yönelir, kahvelerin altında, karanlığın başladığı yerde evi olan Muhtar Ali'nin penceresi altına gelince bir bacağını kaldırıp, var gücüyle yellenirmiş!.. Daha yeni uykuya dalan Muhtar Ali de her seferinde bu sesten irkilerek uyanırmış... Bir gün Muhtar Ali çiftesini doldurup, kapı arkasında nöbet tutmuş, tam Topal Kadir yellenince dışarı fırlayıp, çiftenin namlusunu onun kıçına dayayarak; "Yıllardır yettin arttın ulan Topal Kadir, sen osurdukça beni belen ederek uyandırıyor, çanaklıktaki çanaklar bile tıngırdıyor, eğer bir daha benim evin yanında osurursan, seni kıçından vuracağıma yemin ettim, hadi şimdi defol!" deyip gitmiş... Onun, her dediğini yapacağını bilen Topal Kadir, o günden sonra bırakın yellenmeyi de, o saatlerde bir daha oralardan bile geçmemiş...

İşte bu güzel insanlar da o beyaz atlarına binip, birer birer gittiler, bir daha da hiç geri dönmediler!.. Ben de asla unutulmasınlar diye, bir de şu karantina günlerinde evde yapacak başka işim olmadığından bunları yazdım, bir kusur işledimse affola...        Sakin KOŞAR...

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI