Şubat'ta 'DON' Olayları !?

 

                     Şubat'ta 'DON' Olayları !?

Hani yazı başlığında 'DON' dediysek, bu don sizin ilk aklınıza gelen, kıçımıza giydiğimiz don değil, Kış mevsiminin bir ayı olan Şubat ayındaki soğuklar nedeniyle yaşadığımız 'Buzlanma, Buz Tutma' olayları idi...

Türk Dil Kurumu Sözlüğü bu 'Don' sözcüğünü üç şekilde tarif ediyor: "1-Giysi, vücudun belden aşağısına giyilen uzun veya kısa iç giysisi, külot... 2-Hava sıcaklığının sıfırdan aşağı düşmesiyle suların buz tutuması... 3-At kılının rengi (at donu.)... Sayfa-559..."

Yani bu Don, 1901 yılında 81 yaşındayken ölen ve 110 kilo ağırlığındaki İngiltere Kraliçesi Victoria'nın, 03 Mayıs 2014 tarihinde açık arttırma ile müzayedede 3.500 Paunda (24.500 TL) satılan el dikimi paçalı donu olmadığı gibi; rahmetli dedemin sürekli giydiği, hatta denize bile onunla girdiği uzun, paçaları bağlı, önü yarık ve önden uçkurla bağlanan kaput donu da değil!.. Bu haber, o günlerdeki çoğu gazetelerde yer almıştı...

Biliyorsunuz, bu Kış biraz sert geçiyor!.. Hakkari dolaylarında sürekli yağan karların yüksekliği 6 metreyi aştı, Van'da ve Erzurum'da çok sık çığ felâketleri yaşanıyor, Kara İklimi olan birçok Orta Anadolu İllerinde, geceleri bu don olaylarından ötürü pek çok ölümcül kazalar yaşanmaya başlandı!.. Bazı yerlerde ne kar lâstikleri, ne de kar zincirleri işe yaramıyor, bütün araçlar -banyoda sabuna basmış- gibi kayıp, epeyce can kayıplarına sebep oluyorlardı!..

Her yıl bu aylarda çok sık kullanılan 'Don' sözcüğü, bazı yanlış anlamalara sebep olduğu için, bence dilimizde yeni bir düzenleme yapıp, üç-beş anlamı olan bu tür sözcüklerin kesin ve tek karşılıklarının bulmasında yarar görüyoruz... Herkes aynı değil ki; benim gibi anlama özürlü bazı dallamalar 'Don' sözcüğünü duyduğumuzda; buz tutmuş sudan mı, kıçımıza giydiğimiz külottan mı, yoksa bir atın renginden mi bahsedildiğini ilk anda pek anlayamıyoruz!?

Meselâ; Ümit Yaşar Oğuzcan'ın olduğu söylenen, tam da bugünlerde internette dolaşırken rastladığım  bir şiirinde; "Uludağ'da, penceremden/ Gün boyu bembeyaz yağan/ Donsuz karı seyrediyorum/ Önümde buz gibi biram/ Böyle bir zamanda/ Ya rakım olmasaydı/ Ben ne yapardım!?" diye soruyordu... Şiirin aslı böyle miydi bilmiyorum? Güvenliği şüpheli ve kirli internette yazılanlar doğru ise, üstat bu şiirini de, herhalde böyle soğuk bir Şubat ayında yazmış olmalıydı ki, ben bu dizeleri bile en az on defa okuduktan sonra ne demek istediğini zar-zor anlayabilmiştim...

15 Temmuz sonrasındaki bir spor programında, spor spikerlerinden biri: "...Yılların gol kralı, milli futbolcu Hakan Şükür'ün yurt dışına kaçtığını duyunca vallahi donakaldım!.." demişti... O spiker çok şaşırdığını, bir süre ne yapacağını bilemediğini filân imâ ediyordu ama, sözcük hazinesi zayıf biri bu söylemden; "Donunun içinde sıkışıp kalmış veya her şeyini giymiş de, sonunda bir tek giymediği donu kalmış" gibi mânâlar çıkarması da mümkün değil mi?

Arapça-Farsça'dan sonra, bizim Türkçe sözcüklerden çoğu da, pek çok anlamda kullanılabiliyor... Artık 21 yüzyıla, yani 'Milenyum Yıllarına' geldiğimiz şu günlerde, yeni sözcükler türeterek, "bu anlam kargaşalarına bir son verelim, sözcük sayımızı zenginleştirelim, her şey bir tek anlamı olan sözcüklerle anlatılsın" diye, zati hep bu sebeple söylenip duruyoruz ya...

Birçok insanın konuşma diline bir bakınız; bu insanların konuşma dillerinden "şey, ama, lâkin, yahu, canım, valla, yani, yoo, haaa, ı-ıhh, hıı, hıımm, cık, tamam" sözcüklerini bir çıkarın, yemin olsun en küçük meramlarını bile kimselere anlatamazlar!.. Üşenmeyin, bir defa olsun deneyiniz, hepiniz bana hak vereceksiniz!..

Neyse bu don mevzuu biraz fazla uzadı, Orhan Veli Kanık üstadın "Sereserpe" şiiriyle bu yazımızın sonunu da tatlıya bağlayalım:

"Uzanıp yatıvermiş sereserpe/ Entarisi sıyrılmış hafiften/ Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor/ Bir eliyle de göğsünü tutmuş.../ İçinde kötülüğü yok, biliyorum/ Yok, benim de yok ama/ Olmaz ki!../ Böyle de yatılmaz ki!.."           Sakin KOŞAR...

                 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI