MUĞLA HALK İNANIŞLARINDAN ÖRNEKLER
Ali Abbas ÇINAR
İnanışların ana özelliği, büyük bölümü somut olmayan, inanmaya dayalı binlerce yıllık kültürel birikimi ve yapıyı yansıtmasıdır. İnanış; dinden ve bilimden bağımsız, genelde halkın, özelde ise bireyin özgür iradesine bağlı, öte yandan yine halkın muhafaza ettiği bir değerdir. İnanış dine ve bilime rağmen vardır. İnanışların bir kısmının kökeni arkaik döneme kadar uzanır. İnanışların her birinin sosyolojik, biyolojik, fiziksel, dinsel veya psikolojik bulunur. İnanma konusu bir yanıyla toplumsal, diğer yanıyla bireyseldir. İnanma alanında, kişi "neye inanıyorsa gerçek odur". İnanışların her biri deneyimlenmiş kültürel birikimdir, bu bakımdan toplumsaldır. İnanış konusu kişiseldir ve toplumun bir bölümü bu tür inanışları benimseyebilir, diğerleri bunu kabul etmeyebilir. Geleneksel toplumlarda yazı değil, söz esastır. Bu inanmaların hayatı anlamlandırmada elbette psikolojik getirileri vardır. Her inanma biçimi insana zarar vermez, tam tersine bazı inanışlar hayatı anlamlı kılar.
Halk inanışları, Muğla'da da önemli bir kültürel değerdir. Muğla inanmalarında, insan dağdan, kuştan, hayvanlardan, bitkilerden bağımsız değildir. Bunun için bitkiye "can suyu" verir. Kumrular kendi dillerinde, ama daha önceki insan dilleriyle konuşurlar ve insanlar kumruların bu dilini anlar. Meyve veren ağaç meyve vermezse, çiçek açmazsa balta, nacak, tahra ile korkutulur veya hamile kadının sözleri ile büyülenmek istenir, meyve vermeye zorlanır. Sabah erken kalkmak; kapıyı, pencereyi açmak gerekir ki melekler içeri girsin. Melek denilen taptaze hava, bol oksijen değil midir? Burada suların da insani özelliği vardır. İnanış modern hayatta da yerini almıştır. Sabah erken kalkıldığında sadece pencere açılmaz, musluk da açılır ki sular uyansın.
Muğla'da, askere giden gencin sağ salim evine dönmesine yönelik pek çok inanış ve pratik mevcuttur. Askere gidecek gençlere bir, iki ay önceden yemekli-içkili eğlenceler düzenlenir, adaklar adanır. Evden ayrılma anında asker, kapının kenarına çivi çakar ki döndüğünde çiviyi kendi söksün, sağlam gitsin, sağlam dönsün. Kilit kapatılır ki onu kimse açmasın, asker gelsin, kilidi kendi açsın. Evin önünde "gayret kuşağı" denen domuz düğümü atılır ki asker kendi gelsin kessin. Bunların tümü hayatı büyülemeye, umudun diri tutulmasına, yaşatılmasına yönelik inanış ve uygulamalardır. Biz, bu yazı dizisinde, haftada bir, Muğla'da derlediğimiz inanışlara örnekler vereceğiz:
1. MUĞLA'DA ACI İLE İLGİLİ İNANIŞLAR
Toplumsal ve bireysel hafızada yer eden kaygı, keder ile yaşanılanların izi empati yoluyla yemek, yiyecek ve bitkilerle özdeştirilmektedir. Buna yönelik inanç ve pratikler dikkat çekicidir. Bu özdeştirme ve inancın sonucu olarak çeşitli pratikler meydana gelmektedir. Bu itibarla gece evden acı şeylerin verilmesinin iyi sonuç getirmeyeceğine; keder, hastalık olacağına inanılır. Gün battıktan sonra evden dışarıya biber ve soğan gibi acı şeyler verilmez. Vermek zorunda kalınırsa da sarımsak veya soğanın saçağı yakılır, biber de ataşe tutulur öyle verilir. İnanışa göre, ateş, gelecek olan acıyı önler.
"Tahtacı Aleviler arasında da gece evden süt, yoğurt, ekşi, tuz, turşu ve özellikle acı şeyler verilmez. Acı acıyı doğurur inancı vardır. Bunların mutlaka verilmesi gerekirse de üstüne yeşil yaprak konur. Gün batımından sonra bir komşuya merhem, ilaç vb. verilirse; yerine para, boncuk vs. gibi bir şey alınması gerektiğine inanılır" (Bircan Kalaycı Durdu, 2004, 251).
Fethiye bölgesinde ise gün batımı değil, ikindiden sonra "acı yiyecek maddeleri, maya ve ağız tadı olan tuz, soğan, sarımsak, tütün, acı biber, sirke, hamur mayası (ekşi hamur), acı maddeler verilmez. İkindiden sonra alınıp verilirse uğursuzluk getireceğine inanılır. Özellikle keçi, koyun, sığır, at, tavuk gibi canlı malı olanlar için ikindiden sonra bu maddelerin alınması ve verilmesi hiç iyi görülmez. Kim alır-verirse zarara uğrayacağına inanılır. Böyle maddeleri alıp-verenlerin canlı hayvanlarına hastalık gelir, sakatlanır, ölet olur diye korkulur. Adı geçen maddeleri almak zorunda olanlar veya pazardan getirenler akşam eve sokmazlar. Evin dışına bir yere koyarlar da güneş doğduktan sonra evin içine alırlar. (Ünal Şöhret Dirlik , Fethiye'de Halk İnanışları, 1997)