HAYIR

Çocuklukta; duyduğum, gördüğüm bizatihi tanığı olduğum inanç söylemleri ve davranışlarına göre: "Hayır" bilindiği gibi, bir karşılık beklemeksizin yapılan iyiliktir. Öteki amaç ise, varsayılan öbür Dünya için, bir anlamda yatırım yapma anlayışının nedenidir. "Hayır" kavramı böyle bir düşünceyi oluştursa da, bu anlayış dışa pek yansımaz ama fark edilir, sonuç olarak ortaya sadece iyi ve hayırsever insan figürü çıkardı. Bu figür; çeşme yaptırır, lokma döktürür, kavurucu yaz sıcaklarında, pekmez şerbeti ve soğuk su ikramında bulunur, fırından ekmek alıp dağıtır, evlenecek yoksul aile kızına aynî veya nakdî yardımdan kaçınmazdı. Bu arada destek kulaktan kulağa duyulurken, bazı varsıllar göstere göstere, bazıları kimselere duyurmadan gerçekleştirirdi ki,  yapılanlar, o zamanın yardımsever insanına: Şan/şeref bahşederken, toplumda itibar kazandırır, saygınlığını arttırır, her gittiği yerde başköşeye otururdu. O yılların yaşam tarzındaki kesitler, bazıları için böyle sürer giderdi. 

Bu arada, niteliği ve niceliği öğrenilen yardımlar, haftalarca hatta aylarca ev oturmalarında konuşulur, ağızdan ağza dolaşan "Hayır", bire/on katılıp ballandırılarak anlatıldığından durum bazen tevatüre dönüşürdü. Bazılarının gizlilik içinde el altından yaptığı yardım, ahaliye göre, Tanrı katında, puanı yüksek yardım biçimi olarak nitelendirilir, ancak buna rağmen, dedikodu malzemesi olan sosyal desteklerin neler olduğu; bilinmek, öğrenilmek, görülmek istenirdi. Çünkü ev oturmalarındaki muhabbetler, gerek eleştiri ve gerekse övgü açısından tadına doyulmayan sohbetleri ortaya çıkarırdı.

O eski yılların ev oturmaları dışında; insan ilişkilerini geliştirici, ruhsal sıkıntıdan kurtarıcı, asgari müştereklerde birleştirici dostluk oluşumları, günümüzdeki gibi toplumsal değildi. Hepsi, kapalı ev odalarının alanı içindeydi ki; konu komşu, hısım akraba veya tanıdıklarla yapılan dedikodu içerikli: (Başsağlığı- doğum- çocuk yaşı- hastalık- nişan- çeyiz- evlenme çağındaki tanış/biliş kızlar- mevsimler- yağmurlar- soğuklar- yayla ziraatında yetiştirilen ürünler) gibi konu başlıklarının oluşturduğu sohbetlerdi. Bunlardan bir veya ikisi ele alınır, konuşulur, yorumlanır ve düşünceler muhabbet tarzında ortaya konurdu.

Sözü edilen konuşmalardaki toplam sözcük sayısı: 20-30 kelimeyi geçmezdi. Genellikle, evet/hayır sözcükleri yerine: "Haa"- "Yo-o"- "Aboo"- "Anaa- Haggetden mi?"- "I-ıh" "Hıı" gibi çıkan seslerle konuşma sürdürülürdü. Konuşulan konunun gizlilik içeren bölümüne gelindiğinde, anlatan veya anlatanlar, birbirlerine bakarak: "Kaş-Göz-Dudak" işaretleri kullanır, dinleyenlere göstermeden olayın bazı yerlerinin "Es" geçilmesini sağlar, ama o arada ve devamında olay inanılması güç gizem kazanırdı. Anlamı malumdu:  ".sus! Hepsini ortaya dökme!"

LOKMA

"Hayır"lardan biride, günümüzde, sevilerek tüketilen lokmadır. Lokma; maya, tuz ve şekerle hazırlanan, hamurun sıvı yağda kızartılması ve önceden hazırlanan koyu kıvamlı şerbet marifetiyle tatlandırılıp yenilen, bir türdür. Köken: Türkiye ve Yunanistan'dır. Lokmanın tarihi ile ilgili çeşitli bilgiler bulunmaktadır. Ancak çocukluğumdan beri gördüğüm, bildiğim lokma dökümü, günümüzdeki gibi makine ile yapılmazdı!

Ama malzemeler yine aynı idi, sadece yağ ve şekerin farklı olduğunu özellikle belirtmek isterim!!! (Aynı işi yapan ve marka olan işyeri üretimlerini, bu belirtmemin dışında tutuyorum.) Lokma, inançlarımıza istinaden ölen kişinin -Hayrı- için yapılıp dağıtılırdı. Dağıtımında kural: Cenaze törenine katılan, baş sağlığı için eve gelen; konu/komşu, hısım/akraba, uzak/yakın tanıdıkların evlerine kadar götürülür ve ikram gerçekleştirilirdi. Bu ikram servisi işini fiilen üstlenen bir yaşlı hanım vardı, çocukluğumda. Tanrı rahmetini esirgemesin. Öyle ki: o yıllardaki 12Bin nüfuslu günümüz şehrinin yerli ahalisinin hangi mahallede, hangi evde ikamet ettiğini; mahalle mahalle/sokak sokak/kapı kapı bilir ve başının üzerine koyduğu sini üzerindeki lokma tabaklarını akşamlara kadar bıkıp usanmadan dağıtarak bitirirdi.

O yıllarda lokma yenildikten sonra, dini inanç gereği müteveffa için dua edilirdi. Lokma "Hayırı"nın ikramındaki esas amaç bu idi. Günümüzde üretilen lokmayı aynı zeminde yiyenler, maalesef plastik kutuları yere atmaktadır! Yanı sıra: (Hani lokmayı yedikten sonra müteveffa için dua okunması gerekir ya. Herhangi bir lokma dökümünde, rastgele 19 kişiye sordum: Bazıları: ".ne okunacak bilmiyorum" bazıları: "Hiç aklıma gelmedi" bir diğeri: "Benim tanıdığım değil!?" derken, bir kişi "Okudum" diye yanıtladı (Onu da Allah bilir)

Ama en önemlisi, ne denli temiz halk olduğumuz, çevreye atılan plastik kaplardan belli oluyor. Bu davranış, insanımızı ayıpların en basit halini bile yaşatıyor. Sonuca bakıldığında: çevrenin kirliliği, utanmak için, çok hafif kalıyor.

Şehrin Sayın Zabıtası! Çevre gönüllüleri! Lokma dökümündeki kirliliği önlemek için, lütfen sorumluluk üstlenerek insancıl müdahalede bulunun! Şehrin kirletilmemesi, elindeki kabı çöpe atması için yurttaşı uyarın. Yoksa her yer plastik kutu atıklarıyla doluyor! Bizim insanımız temizlik denildiğinde sadece evinin içi olarak düşünür. Evinin dışındaki kirlilik kendisini ilgilendirmez, oysa çevre temizliği çok önemli!

Kıymetli yurttaş! Bana ne! Beni ilgilendirmez, belediye temizlesin, vergimi veriyorum derken haklı gibi görünürsün. Ama belediye temizlik personeli şehrin tamamına yetişemiyor. Sen sorumlu yurttaş olarak; çöpünü atma, attırma, atanı kibarca uyar! Şehir hepimizin; sizin, bizim ve kundaktaki geleceğimizin.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI