KURALLAR ACABA HAYVANLAR İÇİN Mİ?

 

 

Geçen hafta Pazar günü, akşama doğru hanımla eve dönüyoruz. Vakit: 18.45 suları. Şehrin önemli, ama hareketli olmayan sokaklarından biri. Araçlar -KALDIRIMA- sağlı/sollu park ettiğinden, yoldan yürüyoruz. Zabıta, kaldırımları otomobillerin işgalinden kurtarıp insanların yararlanması için, görevi gereği müdahale etse, şehirde yaşadığımızı anlayacağız! Gezegendeki; her buluşun, her hizmetin, her kolaylığın, teknolojik imkânların, dahası tüm güzelliklerin, ayrıca rahat ve huzurun sadece insan için gerçekleştirildiğini, herkesin bildiğini varsayıyorum. Bunlardan biri olan trafik düzeni ve yanlışlıklarının düzeltilmesi konusunda, Büyük Şehir zabıtası, usulsüz park nedeniyle şehir içinde duyuru yapıyor. Ancak uygulama yurttaşı birazcık tebessüm ettiriyor! Çünkü görevli mobil tim, sorunlu mahalden tam ve net şekilde anlaşılmayan bir şeyler söyleyerek geçip gidiyor. Sanki arkasından biri kovalıyormuş ve o da kaçıyormuş gibi! Oysa Durup, uyarı ile istenilenin anlaşılır bir şekilde seslendirilmesi, uyarının dikkate alınmaması halinde, hangi yaptırımla karşılaşılacağının belirtilmesi, konusunda herkes aynı düşüncede hemfikirdir. Yurttaş haklı olarak: "Zabıtanın uyarısı, Kurbağayı ilgilendirmemektedir, ürkütmemektedir(!)"

 

Ana temaya gelince. Eşimle, otomobillerin gelip geçtiği yolda yürüyoruz. Tam orta yerden değil, ortanın solundan yürüyoruz. Şu tuhaflığa bakınız! Otomobiller kendilerine ait yolda gidip geliyor, sıra park etmeye gelince kaldırıma çıkıyor!(Haklarını bilen yurttaş, tabii buna itiraz ediyor ve sesini de, basın yolu ile duyuruyor. Buradaki can alıcı nokta, yöneticilerin böyle durumları; görmemesi, bilmemesi ve her şeyin yolunda gidiyor sanması!) Şehir merkezini yönetenlerle, haklarından bihaber vatandaş, bu duruma karşıdan bakıyor! Kuralsızlık, adamsendecilik, boşvericilikten yanlışlar düzeltilememektedir.

 

O gün evimize dönüşte, üzerinde yürüdüğümüz yol dönemeçle devam ediyor. Ana caddeden sağa dönüldüğünde söz konusu yola giriliyor(Aslında sözünü ettiğim yola araç girişi yasak. Ama "Yasak" sözcüğünün her beyine göre anlamı değişiyor.) Ne tekim, yolun bitmesine üç/beş adım kala, bulunduğumuz yola bir otomobil giriyor ki, hayretler içinde bakakalıyoruz! Çünkü ön koltuklara oturması yasak yaş grubundan bir çocuk(Takriben 6-7 yaşlarında) 40'lı yaşlardaki babasının kucağına oturmuş direksiyon elinde, otomobili yönlendiriyor! Baba olacak şahsın, trafik ekibine yakalanırım diye bir çekincesi yok! Yakalansa bile herhalde: "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" diyebileceklerden biri, yani Mor Sümbüllü dağların efesi(!) Arka koltukta, 2 çocuk daha var. Tam önümüzden geçerken:(Bu ne yahu? Sen ne yapıyorsun?) Anlamı taşıyan el/kol işareti yaptığımda 5-10 m sonra duruyor ve geri geliyor.

 

Önümüzde durduğunda gülümsüyordu, bende tebessüm ederek kinayesine: "Tebrik ederim. Çocuğunuzun direksiyon hâkimiyeti gayet başarılı, dönemeci başarı ile döndü!" deyince çok mutlu oluyor, teşekkür ediyor(!) "Otomobil kullanmaya çabuk başlayacak! Sizde erken öğrensin diye düşünmüşsünüz ki, eğitime bir an önce başlamışsınız, bravo(!) İşte, baba denildi mi, tam sizin gibi olmalı(!)" Yanıt: "Koca şehri dolaştık, yemin ederim ağabey, direksiyona el sürmedim, buraya kadar getirdi" diyor ve devam ediyor: "Öğrensin dedesi, öğrensin. Evde benden başka araba kullanan yok, hastalık var sağlık var, ne olur olmaz öğrensin!" deyince: "Evet, bir bakıma haklısın tabii(!)" diyorum ve sözümün devamında "112'den ambulans çağırmaya lüzum kalmaz. Zaten gece gündüz siren çalmalarından ötürü, insanın kafası şişiriyor" diye(Ambulans varlığını hatırlatmak istiyorum.) Kinaye yaparak: "Ama akıllı ve zeki olmak başka bir şey! İnsan çocuğunu, sizin gibi düşünüp, küçük yaşta sürücü eğitimi verirse, ambulansa gerek duymadan acil servise yetişir!!!"

 

Bir hatırlatma daha yapmak istiyorum ve ciddi bir tavır takınarak: "Beyefendi bakın! Oğlunuz buluğ çağına girince, siz eşinizle televizyon seyrederken oğlunuz otomobili alır gider ve maazallah yanına da, şu an olduğu gibi bir iki arkadaşını bindirir, yolda onlara birde hız gösterisi yapar!" deyince, lafı ağzıma tepti: "Gizlice almasına gerek yok, ben anahtarı veririm, gezsinler. Hayat gençken yaşanır ağabey. Gençliğin tadını çıkarmadıktan sonra ne yapayım? Hem çocuğumun özgürlüğünü ne diye kısıtlayayım?"(Lafa bak! Sanki al şu beygiri, götür ahıra bağla, sakın dışarı çıkmasın!) Demişim sanki! Artık, baba müsveddesi şahısla konuşmanın lüzumsuzluğu açık seçik ortadaydı. Hanımda sıkıldığını, yavaşça: "Hadi yeter artık" diyerek belirtti ki, "İyi akşamlar" dedim, çekip gitti.

 

Eve giderken; rastgele yaşadığımız bu gezegende, kuralların sanki insanlar için değil, hayvanlar için bulunup konulduğunu düşünmeye başladım. Kurallara uyan, sorumluluğunu bilen yurttaşları her zamanki gibi, tenzih ediyorum, tabii. 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI