KIZILÇULLU KÖY ENSTİTÜSÜNDEN (1938-1943) HASANOĞLAN YÜKSEK KÖY ENSTİTÜSÜNE (1943-1946) SÜLEYMAN KOYUNCU ÖĞRETMEN

 

KIZILÇULLU KÖY ENSTİTÜSÜNDEN (1938-1943) HASANOĞLAN YÜKSEK KÖY ENSTİTÜSÜNE (1943-1946)  SÜLEYMAN KOYUNCU ÖĞRETMEN

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

 

            "Enstitü eğitiminde derslerin uygulamalı oluşu, özgür düşünmeyi öğrencilere vermesi, insanın kendisini sürekli yenilemesine olanak sağlaması ve teşvik etmesi, okumayı ve araştırmayı öne çıkarması, yasal olmayan, yanlış şeylere karşı çıkan insan yetiştirmesi en önemli özellikleridir, kazanımlarıdır. Bugünkü eğitim sistemi enstitüde verilen bu eğitimin tersini yapmaktadır." Yoksul köy çocuklarını kanatlandıran Köy Enstitüleri eğitim sisteminin özgünlüğünü  Sülayman Koyuncu Öğretmen  8 Kasım 2008 tarihinde kendisiyle Karşıyaka'da yaptığımız söyleşide yukarıdaki gibi ifade etmişti.

            31 Mart 2021 sabahını  Süleyman Koyuncu Öğretmenin kızı  Esen Hanım sevgili babasının vefat haberini bildiren mesajıyla karşıladım.  Baba dostu Süleyman Amca ile ilgili kişisel tarihimde ve YKKED imecesinde ortaklaştığımız anılar gözümden film şeridi gibi aktı. Daha sonra dernek ailesi iletişim kanallarında haberi paylaştık. Süleyman Amca, aynı gün  Eski Foça'da eşinin yanında sonsuzluğa uğurlandı.

            Süleyman Amca'yı çocukluk yıllarımdan tanıyorum. Babamın müfettişiydi, Kızıçullu'dan arkadaşıydı. Kavaklıdere'ye geldiğinde bizde kalırdı,  babamla uzun eğitim ve Türkiye sohbetlerini anımsıyorum. Çocuksu dünyamda müfettiş amcaların gelişini çok sevinirdim. Sevgili annem daha çok yemek ve tatlı yapardı. Kırk yıl sonra İzmir'de YKKED etkinliklerinde Süleyman Amca ile karşılaşmış ve sarılmıştık. Tüm etkinliklerimize eşi Şadiye Hanım'la beraber gelir, söz alır, katkı yapardı. Kızı, arkadaşımız Sevgi de dernek çalışmalarında yer almıştı.  29 Ekim 2008 tarihinde düzenlediğimiz "Kızılçullu Köy Enstitülüler Cumhuriyeti Anlatıyorlar" etkinliğinde teyze ile beraber gelerek en öne oturarak paneli izlediklerini dün gibi hatırlıyorum. "Kızılçullu Köy Enstitülü Yıllar" kitabımı  hazırlarken   Karşıyaka Öğretmenevi Lokalinde buluşarak  İki saat söyleşmiştik.  Ayrıldığımızda yüreğimde sağlık sorunlarına rağmen hayatla barışık, sevgi dolu ve enstitülü olma onurunu taşıyan bir enstitülü büyüğüm ile görüşmekten duyduğum mutluluğu hissetmiştim.

            Süleyman Koyuncu, 1924 yılında  Fethiye'nin Toros'ların eteğindeki ilçeye 40 kilometre uzaklıkta  Söğütlüdere köyünde daha çok hayvancılık yapan yedi çocuklu bir aile ortamında dünyaya gelir. 1.5 yaşında babasını kaybeder.  Köylerinde ilkokul yoktur ve bu nedenle   1931 yılında ilkokulu İncirköy'de yakınlarının  evinde kalarak başlar.  İlk yıl okuma-yazma öğrenir ve  ikinci ve üçüncü sınıfları da Pırnaz köyünde üç sınıflı ilkokulda tamamlar. İlkokul 4. ve 5. sınıfları Üzümlü nahiyesinde yine  yakınlarının yanında kalarak okur ve mezuniyet sonrası iki yıl ara verir. Kızılçullu Köy Öğretmen Okuluna öğrenci alınacağına ilişkin haberi muhtardan duyar.  Sınav 1938 yılı Temmuz ayında yapılır ve 1938 yılının Ekim ayında Kızılçullu'da öğrenci olur. Koyuncu Öğretmen o günleri söyleşide  "Sınavı kazandığım haberi geldiğinde 1800 metre  yükseklikteki yaylalarda koyun güdüyordum. Çağrıldığımı ağabeyim haber verdi. Ertesi günü bir beygirle Fethiye'ye gittim. 40 kilometrelik yolu aşarak Fethiye'ye ulaşmıştım. Arkadaşlarım İzmir'e vapurla gidiyordu. Benim evraklarım hazır değildi ve 30 liram yoktu. Ağabeyime haber gönderdim, gece yolculuğu yaparak bir katır yükü yağ getirmişti. O akşam, gece kaldığım yerde ağabeyimin "Sülemen" diye seslenişini hiç unutamam. Hayatın akışı benden yana dönüyordu artık. Yağı satarak parayı ayarladık. Aydın'a posta götüren bir kamyonetle gittim. Tek başıma otelde yatıp trenle ertesi gün İzmir'e gidecektim. Tren, istasyon, bilet, kompartıman, vagon kelimelerinin anlamlarını hiç bilmiyordum. İlk kez tanışıyordum. Trene bindim. Her istasyonda "Kızılçullu'ya geldim mi?" diye ayağa kalkıyordum. Beni oturtuyorlardı."  diyerek anlatır. Ekim 1938'de Kızılçullu'da kaydının yapılmasıyla yaşamında yeni bir sayfa açılır. İlk izlenimlerini "Okul binalarının düzgünlüğünü, temizliğini, güzelliğini çok sevmiş ve hayran olmuştum. Demir kapılar, saat kulesi, dizi dizi çamlar, küçük park ve çiftlikteki kümes, ahır, hayvanlar çok ilgimi çekmişti.  Fethiyeli arkadaşlarım ilk aylarda bana hep yardım etti Matematik öğretmenimiz Akif Bey bizi sınav yaptı. En iyi olanları 3.grup, orta olanları 2. grup ve zayıf olanları 1. grupta toplamıştı. Toplam 15-16 kız arkadaşımız vardı." diyerek anlatır. 10 Kasım 1938 tarihinde Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrılır. Koyuncu o günü "Atatürk'ün ölümü Kızılçullu'yu yasa boğdu. Hepimiz çok üzüldük. Atatürk'ün ölümüyle ilgili haberleri okul radyosundan takip ettik. Müdür Yardımcısı Şevket Gedikoğlu yönetiminde İzmir'e okulca gittik. Anıtta resmi geçide katıldık ve okula döndük. Çok disiplinli, sessiz yürümemiz nedeniyle şehirde "Bu çocuklar dilsiz mi?" diye söylenildiğini duyduk." ifadeleriyle aktarır.

            Kızılçullu'da müdür olan Emin Soysal'ın  iyi konuşan, hırslı bir insan olduğunu, onların İngilizce dersine geldiğini anlatan Koyuncu  Soysal'ın Yücel ve Tonguç'a karşı bir öfkesi olduğunu, bunun  tavırlarına yansıdığını ifade eder.  Köy Enstitülerinin kurucu bakanı Hasan-Âli Yücel'in  ve İlköğretim Genel Müdürü Tonguç'un  Kızılçullu'ya sık sık geldiğini, derslere girdiklerini aktarmıştı.    Koyuncu Öğretmen, o yılların  İzmir gözlemlerini  "Enstitüye kaydımı yaptırdıktan sonra çok merak ettiğim İzmir'e gitmek istiyordum. Hemşehrim Tevfik Yıldırım ile birlikte yürüyerek İzmir'i ilk kez dolaştım. Çok büyük ve kalabalık görmüştüm. Konak'ta öğle yemeği yiyip akşam okula döndük. Zaman zaman İzmir'e çıktığımızda Bahri Baba Parkı'nda oturur bir şeyler yerdik. Tilkilik'te Teyyare Sinemasına giderdik" ifadeleriyle anlatır.

            Koyuncu, Kızılçullu'da tarım çalışma alanlarının  sınırlı olduğunu,  sanat çalışmaları kadar uygulama yapılmadığını,  kültür derslerinin  ağırlık taşıdığını ifade ederek " Biz kendimizi diğer enstitülülerden bilgili görürdük. Yaz aylarında bile hep ders yapıyorduk. Enstitüde en çok sevdiğim öğretmen psikoloji öğretmenimiz Hayri Çakaloz'du. Davranışları çok rahattı. Sınıfta insana değer verirdi. Ödevler verir, bizlerle tartışırdı"  anlatır.  Enstitünün günlük yaşamının  çok hızlı olduğunu,  gece saat 22.00'de yatılıp, sabah saat 06.00'da kalkıp beden eğitimi, kahvaltı, ders ve sanat, tarım çalışmaları, öğle yemeği, yine ders, atölye çalışmaları sonra akşam yemeği, etüd, ödev yapma, kitap okuma, ertesi güne hazırlık olduğunu belirtir.  Enstitüde bisiklet, motosiklet kullanmayı, nalbantlık, daktilo yazma, ipek böcekçiliği, arıcılık, şarapçılık, salamura yapma, peynir yapma, reçel yapma becerilerini kazandıklarını anlatır.  Enstitüye günlük gazetelerin  geldiğini, enstitüde sanat eğitimine çok önem verildiğini, enstitü bitirme sınavında mandolin ile İstiklal Marşı'nı çaldığını ifade etmişti.  Son sınıfta Tahtalı ve Buca'nın bir köyünde bir ay kadar 5-6 arkadaşla birlikte  staj yaptıklarını belirterek  köy gençlerine bisiklet binmeyi, demircilik sanatını öğretmeye çalıştıklarını ifade eder. Kızılçullu'nun ana bina ve çiftlik gibi iki bölümden oluştuğunu, tarımsal faaliyetlerin  Kozağaç ve Emrez'de yapıldığını, Emrez'e arpa ektiklerini  ve sonrada zeytin diktiklerini anlatmıştı. Kızılçullu'da ve tüm enstitülerde okula ait tüm eğitim-öğretim kararlarının  Öğretmenler Kurulunda karara bağlandığını anlatan Koyuncu, bir kompozisyon sınavında  "Enstitüye başladığınızdan bugüne fikir dünyanızda ne gibi değişikler oldu?" başlıklı bir makale yazdıklarını, bu makale ve notlarına göre Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsüne seçildiklerini anlatır. O tarihlerde Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünün  Kızılçullu, Kepirtepe ve Çifteler'den öğrenci aldığını belirterek  Hasanoğlan'nın  arı kovanı gibi çalışan bir eğitim kurumu olduğunu önemle altını çizer. Hasanoğlan'daki eğitimi ve öğretmenleri "En çok sevdiğimiz öğretmenimiz Sabahattin Eyüboğlu'ydu. Bize kitaplardan parçalar verir, teksir ettirir, sınıfta tartışılmasını sağlardı. İbrahim Yasa sosyoloji, Hikmet Birand botanik, Saffet Korkut İngilizce, Mualla Eyüboğlu yapı öğretmenimizdi. Bir keresinde Sabahattin Ali gelip bize şiirler okumuştu. Öğrenciler arasında geldikleri enstitülere göre bölünmeler vardı. Sonra düşünsel anlamda da oldu. Okul başkanı seçimleri olurdu. Bu seçimlerde Hüseyin Atmaca, İhsan Güvenç ve Musa Çınar aday olurlardı. Hasanoğlan'da Kızılçullulu öğrencilerin Soysal'dan etkilendiğini düşünüyorum. Bizlerin çok bilgili, iyi konuşan, giyinen, kendine güvenen insanlar olduğumuza ilişkin bir duygu verilmişti. Ben orada Çifteler'den gelen arkadaşlarımın daha çok okuduklarını, daha çok tartıştıklarını gördüm" ifadeleriyle tanıklığını aktarır.

            1950-1960 yılları arasında Diyarbakır ve Fethiye'de gezici başöğretmen ve denetmen olarak çalışan Koyuncu o dönemde  DP'nin ocak, bucak başkanlarının belirgin bir baskısı olduğunun altını çizer.  Köylerin çoğunda okul olmadığını belirten Koyuncu enstitüye olmasaydı  okuyamayacağını,  köyde çoban veya çiftçi olacağını ifade ederek  "Fethiye'de görev yaptığım sürece yaklaşık 25-30 köy ve mahallede okul açılması için rapor hazırladım. Ayrıca kendi akrabalarımdan başka çok kimsenin okuması için teşvik ettim, yardımcı oldum."  diyerek çabalarını aktarır. Fethiye'de 1951 yılından itibaren Ege Bölgesi Köy Öğretmenler Derneğinin şubesinin  kuruluşunu gerçekleştirdiğini ve  yöneticiliğini yaptığını ifade eden Koyuncu, daha sonraki yıllarda  üç  yıl boyunca Fethiye Öğretmenler Derneği Başkanlığı, Fethiye'de arkadaşlarıyla Yardımlaşma Sandığı ve Tüketim Kooperatifi kurduklarını, bir yıl da  yıl Muğla Öğretmenler Derneği Başkanlığı yaptığını,  yaşamı  boyunca sendika ve dernek faaliyetleri içerisinde olduğunu belirtir.  Koyuncu, Akçadağ Köy Enstitüsünde bir yıl öğretmenlik, 6 yıl  gezici başöğretmenlik, 1955 ve 1979 arasında da denetmen ve müfettiş olarak toplam  33 yıl boyunca bir eğitimci olarak çaba gösterir.  

            Bugün sonsuzluğa uğurladığımız Süleyman Koyuncu Öğretmenimiz Köy Enstitüleri ile eğitim hakkını gerçekleştirmiş, özgün Köy Enstitüleri eğitim sistemiyle kendini yaratmış bir halk çocuğuydu. YKKED kuruluşundan beri onun sevgi dolu desteğini ve katkılarını hep hissettik. Onun çok sıcak, içten dernek çalışmalarındaki destek  telefonlarını hiç unutmayacağım. 2008 yılında kendisiyle yaptığımız söyleşi notlarından oluşan bir yazı ile Süleyman Amca'yı uğurlamak, selamlamak istedim. Çocukları Esen, Sevgi ve Yücel arkadaşlarıma baş sağlığı diliyorum. Anısına saygıyla.

YAZARIN DİĞER YAZILARI