YOL GÖSTEREN ÇOK DA

 

 

                                    YOL GÖSTEREN ÇOK DA

     Deprem bölgesindeki görüntülere baktığımız zaman yıkılmış, toz haline dönüşmüş ayakta kalmış, oturabilir durumda olan  binaları görüyoruz. Aynı yerde yani aynı zeminde birbirinden farklı görüntüler veren binaları görebiliyoruz. Kimini görmesek de enkazlardan anlıyoruz ki bauda bir bina vardı. Bu kadar farklı görüntüye yol açan binalar insanların yaşam alanlarını oluşturuyordu.

Burada canlılar vardı eskiden. Buradan çocuklar vardı önceden. Burada insanlar yaşıyordu düne dek. Ama  bu gün hiçbiri yok. çünkü deprem yok etti buralardaki yaşamı..

   Oysa depremin yaşamı yok etmemesi için yer bilimcileri yıllardır yazıyordu, söylüyordu, anlatıyordu olması gerekenleri..

     Tanrı akıl vermişti insanlara.. Bunu kullanın demişti. Üstelik nasıl kullanmaları gerektiğini de göstermişti. Diyordu ki tanrı, doğanın yasaları vardır. Bu yasalara uygun şekilde kullanacaksınız verdiğim aklı.

Bu yasaları tanımıyorum diyemezdi kimse. Bu yasaları bilmiyor deme seçeneği de yoktu kimsenin.. tanımak zorundaydı ,bilmek zorundaydı. Bunun için sunulan aklını onlara uygun kullanmak zorundaydı..

   Bilim bu yasaları gösteriyordu ve insanlara nasıl kullanmaları gerektiğini anlatıyordu. Yol gösterici diye seçilen başka olgular da vardı ama bunlar bilimin öngördüklerini değil hiç öngörmediklerini öğretmeğe çalışıyordu insanlara. Birileri onlara tarikatlar diyordu ama bu yol göstericiler doğaya karşı nasıl durulması gerektiğini öğretmiyordu insanlara. Yani bunlar tanrının öngördüğünü değil  birilerinin cahilliklerinin öngördüğünü anlatıyordu insanlara. Örneğin bunların hiçbirinde FAY hatları diye bir bilgi yoktur. Bu hatlara karşı insanların nasıl konut yapmaları gerektiğini göstermiyordu. Bilim bunlara yakın yerlerde konut yaparsanız şu şu özelliklere uygun yapınız diye öğretiyordu.

      Yıkılan binalar, yıkılmağa yüz tutmuş binalar, un-ufak olmuş binalar, ayakta alan binalar, şairin şiirinde dediği gibi ,kardeşçesine yan yana yaşıyordu deprem öncesi. Aynı zeminleri paylaşıyordu. Ama deprem bu kardeşleri  ayırdı kimini yok etti kimine tanınmaz hale getirdi

    Ayakta kalanlarla kalamayanlar komşu komşu olarak yaşarken birden ayrıldılar. Deprem denilen kuvvet ayırdı onları. Şimdi insanların yapması gereken bir şey var.

Sorunuz yıkılanlar neden yıkıldı ayakta kalanlar nasıl kalabildi?  Bu bir giz değildir akıl için. Bunu sormalı herkes kendine.. Demek ki birileri olması gerekeni yapmış birileri de yapmamış. Bu görüntünün bize anlattığı bu gerçek işte.. Yıkılan binalar olması gerektiği gibi yapılmış olsaydı  şimdi hepsi de ayakta olacaktı. Üstelik 42 bini aşan ölümler yaşanmayacaktı.. Yani bilimin öngördüğü şekilde bir yapılanma olsaydı bu kayıpların hiç biri yaşanmayacaktı?

   O zaman  tüm kayıplara neden olan bir anlayış var ortada. O zaman sorgulanması gereken bir bakış açısı var ortada..

   Bir anlayışın ileri sürdüğü gibi bunu kemse  yazgı ile açıklayamaz. Yazgı insanlara seçenek bırakmaz ki. Yani şöyle  olabilir böyle olabilir tercihi sunmaz kişilere. Hele bir bina ayakta kalabilirken yanındakilerin yıkılmasını getirmez yazgı.. Yazgı olsaydı deprem bölgesinde yıkılmayan zarar görmeyen binalar olmayacaktı. Ya hepsi kalacak  ya da hepsi yıkılacaktı..  Beceriksizliğin arkasına yazgı korumasını getirmek bile bir büyük yanlışın olduğunu gösteriyor. Neden deprem yöresinde bir küçük yerleşim alanında bir yıkım yaşanmadı? Çünkü yıkımın yaşanmaması için alınması  gereken önlemlerin hepsi alındı da ondan,,

     Yazgıcılar bunu da açıklasın olur mu?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI