KAYA KÖYÜ

Ünal Şöhret Dirlik

Fethiye'nin sekiz km. uzağında tarihi dokusu ve tabii güzellikleriyle beğeni kazanan bir köydür. Orman, tarih, güneş yanında yakın uzaklıklarda denizden bile yararlanılır.

Kaya Köyü deyince; tarih, güneş, orman,Likya'nın ünlü Karmelessos'u ve 1923 yılında yapılan nüfus değişimiyle Yunanistan'a zorunlu göçe tabi tutulan Rumlar'ın bıraktığı ve zamanla harabe haline gelen  2000'e yaklaşan evin görüntüsü akla gelir. Hemen eteğine kurulduğu dağın arka tarafındaki Soğuksu (Donyücek) limanı ve Gemiler Adası ve Koyu da köyün sınırları içindedir.

Kaya Köyü'nün MÖ  IV. Yüzyıla kadar uzanan eski bir tarihi vardır.Sırasıyla Likya, Roma, Bizans, Anadolu Selçukluları, Menteşe Beyliği ve Osmanlı dönemlerinde sahne almıştır.

Kendine has mimarisiyle dikkati çeken Rumlar'dan kalma  evlerin ağaç kısımları, pencereleri, kapıları zaman içinde tahrip edilmiş veya başka evlerde kullanılmıştır. Bu kadar talana rağmen bu güzel yapılar; kapı ve pencere kenarlarının badanası ile daha dün terkedilmiş gibi bir hava içindedir.

Fethiye'nin bütün köylüleri ve eski Kaya'lılar  bu köyü Kayı olarak bilirler. Şimdilerde bile Kayı denmekte devam ediliyor. Kayı'nın halısı, Kayı'nın ince kabuklu siyah inciri, Kayı çalbası ve tütüncülüğü önemliydi. Tütüncülük bitti. Buradaki Türk nüfusun göçler  sırasında Orta Asya'dan  gelenlerin Kayı Boyundan oldukları anlatılıyor. "Bazı yazarlar; bu köyü Rumlar kayalık araziye kurdukları için Kaya denmiş" diye yazıyor. Onlar oraya LEVİSSİ köyünü kurmuşlardır. Türklerin yaşadığı kısımlar Kayı diye anılmıştır. Kayıtlarda ise Kaya Köy olarak geçmektedir.

KAYA KÖY'E NASIL GİDİLİR ?

Kaya Köy'e iki yoldan gidilir. Birincisi; Çarşı Caddesinden çıkarken  sağ tarafta "Kaya Köy ve altında "Karmelessos 8 km".yazan levhayı  görürsünüz. Eğer özel araba ile geldiyseniz bu yolu tercih ediniz. Likyalıların ünlü Kaya mezarlarını solunuzda, ünlü Fethiye Kalesi'ni de sağda bırakarak tatlı bir yokuşa saracaksınız. Az sonra mis gibi çam ormanlarının içine gireceksiniz. İsterseniz bir dönemeçte durup Fethiye ve limanının eşsiz güzelliğini seyredin.  Tepeye çıkıp bir km. kadar yol alınca karşıda gördüğünüz manzara sizi büyüleyecektir.

Burada 1923'te yapılan mübadele anlaşması ile Rumların bırakıp gittiği  Levissi'nin kalıntılarını göreceksiniz. Biraz dikkatli olursanız Kaya'ya doğru inen yolun bir çok kısmının çok güzel taş döşendiğini fark edersiniz. Bunların bir kısmı kullanılmadığı için güzelliklerini korumuşlardır. Önce Keçiler köyüne ve bağ ve bahçelerin arasından Kuyu Başı'na varırsınız..

Kuyu Başı'nda ünlü çınarların altında Rumlarla Türklerin bir arada olduğu kahveler ve buraya adını veren, taşları su çekilen iplerle oyuk oyuk olmuş, halen kullanılan  kuyunun taşlarını göreceksiniz.

Şimdi bir de ikinci yoldan Kuyu Başı'na gelelim. Bu yol 16 km. dir. Fethiye'den  Yeni Cami'nin arkasındaki duraklardan saatte bir minibüs kalkar. Bu yol Kuyu Başı'na kadar ulaşır. Özel bir arabayla gelmişseniz;  Ölüdeniz yolu takip edilir. Ovacık'tan sonra Hisarönü'ne ve oradan ormanlık içinden geçen bir yolla  Kaya Köyü, Kuyu Başı mevkiine ulaşırsınız.

Kaya Köy'deki Türklerle, Levissi'nin dağa yaslanmış evlerinde yaşayan Rum halkı yüz yıllarca bir arada yaşamışlardır. Karşılıklı yardımlaşma ve dostluklar şimdilerde bile  yaşlılardan duydukları gibi anlatılmaktadır. Kayalılar düz araziye yaptıkları evlerde, Rumlar da yamaçlara kurdukları gösterişli evlerde yaşamışlardır. Ayni havayı koklamışlar, kuyuların suyunu paylaşmışlardır.

Rumlar sanata önem veren kişiler oldukları için; Meğri'nin (Fethiye) tüm köylerindeki değirmenleri çalıştırmışlar, su ile çalışan hızarlarla ağaçları biçip evlerin yapımında kullanmışlar, bunu halka para karşılığında yapmışlardır.Taş ocaklarını ve kireç ocaklarını da Rumlar işletmiştir. Köylülerin evlerinin yapısını ve çatısını, iç döşemelerini onlar yapmışlardır. Demircilik, kalaycılık ve marangozluk da onların işi olmuştur. Üstelik Meğri'nin tüm mağazalarını (altı- yedi  Yahudi  tüccarı hariç ) onlar işletmişlerdir. Kısacası ticaret ve sanat tamamen Rumlar'ın tekeli altındaymış.

Buna karşılık Türk ahali yalnız çiftçilik ve çobanlık yapmıştır.

Kış ayları gelince köydeki bütün Rum ustalar;  geçen yıldan sözleştikleri köylere dağılıp yukarıda saydığımız işleri yapmışlar, aylarca Türk köylerinde kalmışlardır..Kap kalaylamak, demircilik işleri, kireç yakmak, kömür yakmak, su ile döndürülen hızarlarla ağaç biçmek ve evlerin ağaç kısımlarını yapmak bu işlerin başlıcalarıdır. Şehirde ise her türlü manifatura, ayakkabıcılık, demirhaneler, terziler, yapı malzemeleri, yiyecek ve giyecek ticareti de Rumların işi.Köylülerden aldıkları her türlü ürünü en yakın adalara götürüp satan Rumlar. Yaz aylarında çok serin olan Kaya'dan merkeplerine binerek doğru yoldan Meğri'ye gelirler, akşamüzeri de dönerlerdi.

Levissi'lilerin yamaçlara yaptıkları evlerin kuruluşu çok dikkat çeker. Hiçbir ev arkasındakinin görüntüsünü kapatmaz. Yani her evin balkonundan,  ya da penceresinden ova görülecek şekilde yapılmıştır. Su yalnız düzlükteki kuyulardan ve ana yol kenarındaki çeşmelerden alındığı için; her evde  yağmur sularını biriktirecek şekilde yapılmış sarnıçlar yapılmıştır. Bazen evlerin taban kısmına yapılan sarnıçlar şimdilerde bile görülüp incelenebilir. Bütün evlerin yamaçlara yapılmasıyla ovadan yararlanmışlardır. Ova kısmında şapellerden başka barınak yapılmamıştır. Yağmur suları kullanma suyu ihtiyaçlarını görmüştür. Bazıları iki katlı olan evlerde banyo yoktur. Yıkanma  büyük leğenlerde yapılmıştır. Ayrıca yüklüklerin kenarında gusulhane gibi yıkanma yerleri vardır. Tuvaletleri dışarıdadır.

Levissi'nin karşısındaki Meğri yolunun alt kısmında (Gökçeburun) Kaya mezar ve lahitler vardır. Buradan hareketle gemilere doğru giden yol üzerinde kaya mezarlarına rastlanır. Belen civarında da kale surlarının bulunduğu bir tepe vardır. Ayrıca Turunç Pınarı civarında da eski yerleşim alanının bulunduğu saptanmıştır. MÖ 4000 yıl öncelere kadar uzanan Likyalıların ünlü Karmelessos şehri bunlardan biridir. Ya da Gemiler Adasıyla hepsidir.(?) Kaya Köy'e gelip tepeye kadar uzanan döşeme yoldan oradaki yel değirmeni kalıntısının yanına kadar uzanmamak olmaz. Tepeye çıkınca eskilerin Donyucak dedikleri, Rumların dokumaları tuzlu suda yıkadıkları Soğuksu da denilen koy görünür. Ölüdeniz'e doğru  manzara iç açıcıdır.  Faralya 'ya  uzanan  yolu ve eşsiz manzarayı unutamayacaksınız.

RUMLAR TÜRKLERİ NASIL ETKİLEMİŞTİR

Rumlar Türk nüfusun sanat öğrenmemesi için ellerinden geleni yapmışlardır. "Türk yapı yapmaz günahtır", Türk kireç yakmaz günahtır", "Türk kap kalaylamaz,Türk değirmen çalıştırmaz" diyerek Türklerin herhangi bir işi yapmasını engellemişlerdir.

Fatih Sultan Mehmet; 1453 yılında Mayıs ayının 29'uncu Salı günü   İstanbul'u fethettiği zaman Anadolu'nun dört bucağındaki Rumlar gibi Levissi'li Rumlar da yas tutmuşlar, üzüntülerini Türk komşularından günlerce saklamışlar ve Salı gününü uğursuz saymışlardır. Salı günleri işe gitmemeye, Salı günü yola çıkmamaya, Salı günü ortalık süpürmemeye, Salı günü yeni bir şey giymemeye başlamışlardır. Bundan bizim Türkler de etkilenmişler, onlar da Rumlar gibi yapmışlardır. Şimdilerde bile Anadolu'nun her yerinde  Salı günlerini uğursuz sayma, Salı günü yola çıkmama adetleri yaşanııyorsa içinde İstanbul'un fethi yatmaktadır. Bunu da Rumlar'dan almışız. Allah'ın günlerinin kötüsü mü olur ?Bunun  gibi 1453 rakamlarının toplamı 13'tür, 13'ü uğursuz demiyor muyuz ?

Yine de Levissi'li Rumlarla Kayalı Türkler çok iyi komşuluk ilişkileri kurmuşlardır. Rum doktorlar Türk hastalara da bakmışlar, eczanelerden ilaçlar almışlar. Birbirlerinin sevinçli günlerinde beraber olmuşlar ve yalnız kız alıp verme olmamıştır. Bağlarda, bahçelerde, tütün tarlalarında beraber çalışmışlar, fakir Türkler ortak tütüncülük yapmışlar, bağlara ortak olmuşlardır. Hele tütüncülüğü Kaya'da ve Fethiye'nin uygun köylerinde Rum tütüncüler öğretmişlerdir.

Bütün bu güzellikler Yunanistan'ın İzmir'e asker çıkarmasına, hatta adalardan Levissi'ye silahlı Yunanlı Etnikieterye Cemiyeti üyelerinin gelip faaliyete başlamasıyla sona ermiştir.Fethiyeli  Kuvayı  Milliyeciler bunlara göz açtırmamış ve dönmelerine sebep olmuşlardır.

30.Ocak.1923 tarihinde Yunanistan'la yapılan nüfus değişimi (Mübadele) ile ilgili anlaşmaya göre mübadele gerçekleşmiş, çok uzun yıllar bir arada yaşayan iki toplum gönülsüz bir ayrılık yaşamıştır.

İki halkın ayrılması çok güç olmuştur. Rumlar Meğri'den ağlaya ağlaya ayrılmışlardır.

Türk köylüleri de arkalarından günlerce yas tutmuşlardır.Yaşlı Kayalılar ve mübadeleyi görenler anlatır:

" Bizim evlerimizi kim yapacak, değirmenlerimizi kim döndürecek, sabanı demirimizi  kim burunlayacak, kimden yırtım malı alacağız "diye ağlayanlar olmuş.

Rumlar'dan kalan 2  büyük kilise, 14 şapel (küçük ibadethene),2 okul, 2 çeşme, 2 yel değirmeni ve 2500'e yaklaşan evlerin kalıntılarıyla,  84 yıldan bu yana hayalet kent olmuştur.

Fethiye'den giden Rumlar; Pire yakınlarında Yeni Makri (Yeni Meğri) adında bir köy kurup yerleşmişler, karşılıklı gidip gelmelerle dostluk köprüsü bile kurulmaya başlanmıştır..

O GÜZEL EVLER NE OLDU ?

Binlerce evde oturan binlerce kişi zorunlu değişimle gidince, boş kalan evlere gidenlerin yerine gönderilen Türk mübadiller geldi. Pek çoğu evleri ve buradaki yaşamı beğenmedi, İzmir çevresindeki akrabalarının yanına gitti. Bir kısmı Fethiye merkeze yerleşti. Pek azı Kaya'da kaldı. Güzelim evlerin kerestesi söküldü, başka evlerde kullanıldı. Kapılar ve pencereler de bu talandan nasibini aldı.

Şimdi bir hayalet kent var Levissi'nin yerinde.

Kapı ve pencere kenarlarının  kireç badanası öylece duruyor.

Bu yıkık ve terkedilmiş evler iç karartıyor. İlk sahipleri çoktan ölmüştür.

"Mal sahibi,  mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi.

Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan"demiş Koca Yunus. Boşuna söz olur mu Yunus'ta.

DESPİNA SAĞ  MIDIR ACABA  ?

Ünal Şöhret Dirlik / Ey Fethiye Fethiye-2003

Kaya köyünün Dostluk Köyü olması için ilk adımlar atılmaya başlandığında (1985) ulusal bir gazetenin muhabirliğini yapıyordum. Bir Pazar günü kırk yıllık gazete muhabiri, Kargılı Sami Kaya ile Kaya köyünün yolunu tuttuk.

Köy kahvesinde birer çay içtik. En yaşlı yerlinin kim olduğunu  sorduk, ilkokulun karşısında evi olan Yusuf Sarıca'nın adını verdiler. Yaşlı amcayı evinde bulduk. Asma çardağının altında onunla sohbet ettik, fotoğraflarını çektik. Bize Rumlarla bir arada yaşadıkları  zamanı anlattı:

"Rumlarla bir arada huzur içinde yaşıyorduk. Mahallemizin muhtarını, belediye başkanını, akşamları yollara çıkan Rum kızlarının şarkılarını hiç unutmam. Ben uzun yıllar, kocası yıllar önce ölmüş olan Despina ile tütün ortakçılığı yaptım.

Tütüncülüğü, bağ budamayı, ilaçlamayı, şarap yapmayı  ve pekmez kaynatmayı da  hep Despina'dan öğrendim. Despina'nın çok güzel bir kızı vardı; adı da Baraskavulla'ydı. Benden beş altı yaş küçüktü. Anası öldüyse bile kızı sağdır sanırım. Kaya'dan gittikten sonra hiç haberlerini alamadım. Giderlerken şu bahçede gördüğünüz koca şarap küplerini bana bıraktı Despina. Şu altında oturduğumuz siyah asmayı da onlar gitmeden önce  Despina'nın bağından getirip dikmiştim. İnsan oğlunun ömrü bir asma kadar bile yok.

Kaya köyü Dostluk köyü olursa çok iyi olur. Belki tanıdıklar, belki de onların çocukları gelir de kimlerin sağ olduğunu öğreniriz. Eski günleri anarız. Dostluktan zarar mı gelir ? Hey gidi, o bir arada  yaşadığımız günler hey!.."

Bunlar Yusuf Sarıca'nın anlattıkları, özlem dolu anılar hep. Oysa ne onun ortakçılık yaptığı Despina kalmıştır, ne de güzel kızı Baraskavulla.

Yusuf Dayı'nın, küplerin ve üzüm salkımlarının sarktığı asmanın  fotoğrafını çekip, Türabi Çeşmesi'nin yakınlarındaki  İbroş Dayı'ya gittik. İbroş Dayı; Selanik göçmenidir. Kesendire kazasının Duburlu köyünden mübadelede gelmiş. Ona halen oturduğu Yorgancı Sarı Yani'nin evini vermişler. Ev iki kat imiş, ikinci kat 1957 depreminde hasar görmüş, o katı iptal etmiş alt katta oturuyor. Evin önünden  yola kadar uzanan çardağı saran asma o günlerin hatırasıymış.

İbroş Dayı  (İbrahim Yalçın) anlatıyor:  "Selanik vilayetinin, Kesendire kazasının Duburlu köyünde evimiz, bağımız, bahçemiz, malımız maşatımız , beş vakit ezan okunan camimiz vardı. Bir gün bize "Haydi Türkiye'ye" dediler, geldik. Her şeyimiz orada kaldı.

Dostluk köyü olursa oradakiler, yani Kaya köyünden gidenler gelecekler, hasret giderecekler, hatta kiliselerinde ibadet edecekler.

Sonra kalkıp gidecekler. Hepsi iyi, güzel, hoş ama ben de Selanik vilayetinin, Kesendire kazasının Duburlu köyüne gidebilecek miyim? Oradaki camimizde ibadet edebilecek miyim ? Evimizi,bağımızı, bostanımızı gezebilecek miyim ? Dostluk dediğin iki taraflı olmaz mı ?" dedi.

Ayrılırken İbroş Dayının gözlerinden yaşlar akıyordu. Rüyalarını bile süsleyen Duburlu köyünü hatırlatmıştık ona. Ağlanmaz mı?

Fotoğraflı güzel bir haber yapmanın sevinci ile döndük. Aşağı yukarı yazdığım gibi olan bu "fotoğraflı haber" hiç bir zaman gazetede yer almadı. İbroş Dayı'nın dedikleri miydi sebep bilemedik.Yusuf  Sarıca 1987'de, İbroş Dayı da 1989'da öldüler. Bir çok anıyı, tatlı hikâyeleri, acıları, tasaları da beraber götürdüler.

ADINI BİLEMEDİĞİM RUM KIZI(*)

Orhan Tez

Tütün tarlasında

Rumca türküler

Söylerken

Sesini titreten

Kaytan bıyıklı

O Türk genci

Sen

Kaya Köy'den

Göz yaşlarına

Acımadan

Göçmenliğin

İlk adımlarıyla

Veda edip

Gittikten sonra,

Günlerce

Yamaçtaki

Evinizin

Penceresi önünde

Denize doğru

Türkü söyledi

Adını bilemediğim

Rum kızı

Heey !

Çocuk neşesi gibi

Sıcak türkülerimizi

İşittin mi ?

 (*): Şiirlerde Fethiye / 2005

Hazırlayan: Ünal Şöhret Dirlik

KAYNAKLAR:1. Turizmin Yükselen Işığı Fethiye( Komisyon-2002)

2. Kaya Köy: Hüseyin Köktürk-2004

3. Ey Fethiye Fethiye !: Ünal Şöhret Dirlik-2003

4.  Şiirlerde Fethiye /Antoloji / Ünal Şöhret Dirlik / 20

YAZARIN DİĞER YAZILARI