ÖĞRETMENİM VAHİT BAŞAR VE "PROJE METODU"


 Onu ilk olarak bir etüt saatinde, kauçuk tabanlı ayakkabıları üzerinde yavaşça yaklaşıp sınıf kapısını sessizce açarak içeriye süzüldüğünde tanıdım. Keskin bakışlarını sınıfın üzerinde gezdirdikten sonra gene aynı sessizlikte sınıfımızı terk etmişti. 1954 yılında Muğla'da ortaokulu bitirdikten sonra sınavını kazanmış, yeni ders yılında Balıkesir Necatibey Öğretmen Okulu birinci sınıfında derslere başlamıştım. Vahit Bey, o yıl fizik öğretmenimizdi. Otoriter tavrı, yalnız dersleri için değil, o zamanlar mütalaa dediğimiz "etüt" saatlerinde de geçerliydi.

Doğrusu Vahit Bey'den çok çekinir olmuştuk. Bu otoriteyi bağırıp çağırarak ya da şiddet göstererek sağlamaya yeltenmiyordu hiç. Kararlı tavırları, derslerinde gösterdiği özen ve ciddiyet, ilkeli davranışları ister istemez korku ile karışık bir saygı uyandırıyordu.

Anlattığı anıları ve okulda çeşitli çevrelerden duyduklarımız onun iki yıl kadar devlet bursu ile ABD'ye gönderildiği yönündeydi. Orada inceleme ve araştırma yapmak üzere görevlendirildiği konu "Proje Metodu" idi.

ABD okullarının bazılarında uygulanmış ve olumlu sonuçlar alınmış bir metottu bu anlatıldığına göre.

Vahit bey, en azından kendi konusu fizik dersi için bu metodu uygulamakla görevlendirilmişti sanırım. Sanırım diyorum, öğrenci olarak bizim bu konuda ayrıntılı bilgi edinme şansımız yoktu elbet.  Öğrenciyi de oldukça zorlayan bu yöntem için kendi başına karar vermiş olamazdı.

Öğretmenimiz, neleri projelendireceğimizi yazılı olarak listeler, kendisine danışarak farklı konulara da yönelebileceğimizi belirtirdi başlangıçta.

Biz seçtiğimiz projeyi bir ödev kâğıdı üzerine çizer, kullanacağımız malzemeleri listeler, yaklaşık maliyetini de yazar, onayına sunardık. İmzalayıp onamasıyla birlikte ödevin yapım süreci başlardı. Ödev dönem sonunda bitmeli, öğretmene teslim edilmeliydi.

Şimdi anımsadıklarım içinde; kapı zili, elektrik ocağı, elektrikli kahve cezvesi gibi bazı araçların yanında, öğrencinin özgün bir buluşunun projelendirilmesi de olabiliyordu bu çalışma. Benim de ışığın; az yoğun ortamdan çok yoğun ortama, çok yoğun ortamdan az yoğun ortama girişinde nasıl bir kırılmaya uğradığını gösteren bir ders aracı projesini gerçekleştirdiğimi belirteyim bu arada.

Bir arkadaşımızın leblebi satma makinesi, diğer birinin termostatlı elektrik sobası yaptığını, bu projelerini gerçekleştirdiklerinde basının da ilgisini çektiklerini izlemiştik. Hatta bir proje yeni bir buluş olarak "Cumhuriyet" gazetesinin baş sayfasında yayınlanmıştı.

Vahit Bey, yıl sonunda topladığı projeleri halka açık bir sergiye dönüştürür, Balıkesir Ticaret Odası'ndan aldığı destekle dereceye giren öğrencilerin ödüllendirilmesini sağlardı.

Halkın bu sergiye akın akın geldiğini belirtmeliyim, merakla inceleyenler, şaşkınlıklarını gösterenler gözlemlemiştik hepimiz.

Bir keresinde, halktan bir kadının basit bir tuğla üzerine kanallar oyulup rezistans döşenerek yapılmış elektrik ocağını gördükten sonra: "Elektrik ocağı böyle basit bir şey mi imiş?" diyerek gösterdiği şaşkınlık bugün gibi gözümün önünde.

Bugün ekonomistlerin belirttiği gibi topluiğneyi bile dışalımla getirttiğimiz yıllardı o yıllar. Bir basit zincirin, el feneri pilinin bile yabancı ülkelerden getirtildiği yıllar.

Henüz tam bir tarım ülkesi olan ve endüstrileşmekten çok uzak bulunan bir ülkeydi Türkiye. O günün koşullarını düşündüğümüzde en azından kentlerdeki okullarda bu "metot" un uygulanmasının ne kadar yaralı olabileceğini bugün daha iyi düşünüyorum.

               Metodun somut yararlarına gelince... Ben, bugün evimdeki bazı elektrikli küçük ev aletlerini tamir edebildiğim, parçalarını değiştirebildiğim gibi, evdeki elektrik arızalarının onarımını yapar, avizeleri kurar, priz, anahtar ve duyları değiştirip yenilerini döşeyebilirim.

                 Çamaşır ve bulaşık makinelerinin bazı mekanik ve elektrik donanımlarını değiştirdiğim ve onarımını sağladığım zamanlar olmuştur.

Birgün internette gezinti yaparken Öğretmenim Vahit Başar'ın mezar taşı gözüme ilişti. Şaşırdım, heyecan duydum, duygulandım. Onu ve öğrencilik günlerimi düşündüm. Bu yazıyı yazmak ve onu anlatmak böylece bir görev oldu benim için.

Kendisini saygı ve sevgiyle anıyorum. Işıklar içinde yatsın.

TURGUT DERELİ 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI