Değerli Devrim okuyucuları, selamlama yazımızda sürdürülebilirlik meselesinden söz edeceğimizi belirtmiştik.
Yerleşik yaşama geçiş, sanayileşme, bilgi ve teknoloji çağından sonra günümüzde insanlığın deyim yerindeyse "sürdürülebilirlik çağının" eşiğinde bulunduğunu söyleyebiliriz.
Sürdürülebilirlik kavramını ilk kez Alman ormanbilimci Hans Carl von Carlowitz 17. y.y'de bilinçsiz orman kesimininin orman varlığının devamlılığını tehdit ettiğine işaret etmek için kullanmıştır. Sürdürülebilirlik fikri uluslararası ölçekte politik bir vizyon olarak, ilk kez 1987 yılında düzenlenen BM toplanltısında zamanın Norveç başbakanı Brundtland öncülüğünde "Sürdürülebilir Kalkınma" şeklinde ilan edilir. O andan itibaren sürdürülebilirlik fikri gittikçe yaygınlaşarak günümüzün en güncel vizyonu haline gelir.
"Sustain (ing)" devam etmek, sürmek anlamına gelen sürdürülebililirlelkten ne anlamak gerekir? Kime göre, neyin sürdürülebilirliğinden söz edilebilir?
Biraz daha açmak gerekirse;
Sürekli büyüme ve zenginleşmeye dayalı ekonomik modelininin sürdürülebilirliği mi?
Yoksa, ekonomik büyümenin doğanın sınırlarıyla frenlenmesi, hatta küçülme mi?
Daha fazla tüketim, refah, konfor vb. yaşam stilinin sürdürülebilirliği mi?
Yoksa, daha minimal, sade, mütavazi yaşam mı?
Küresel ve tekelci ekonomik ve sosyal sistemin devamlılığı mı?
Yoksa, yeryüzünde daha katılımcı ve adil sistemi inşa etmek mi?
Küresel marketlerin hegomonyasının devamlılığı mı?
Yoksa, küçük ölçekli yerel girişimlerin ve bunların işbirliği mi?
Kısacası, mevcut küresel kapitalist ekonomik ve politik sistemin devamlılığı mı?
Yoksa, yeryüzünün şartlarıyla uyumlu yeni bir ekonomik ve politik sisteme geçiş mi?
Her şartta insan türünün önceliği ve devamlılığı mı?
Yoksa, insan ile birlikte yeryüzünde bütün cansız ve canlı varlıklların devamlılığı mı?
Bu soruları uzatmak mümkün.
Görüldüğü gibi, "sürdürülebilirlik" yaygın kullanımının ötesinde yeni bir yaşam, sistem, insan ve toplum inşasını içine alan oldukça iddialı ve zorlu bir dönüşüm sürecini ifade etmekte.
Gelecek yazılarımızda bu zorlu geçiş sürecinin gerçekleşebilirliği üzerinde durmaya çalışacağız.