SÖZ VERMEK VE SÖZ ÜZERİNE
Ali Abbas ÇINAR
Sözünü özüne bağlamayan kişi madrabazdır. Gaflet ve hatta önce kendine, sonra da birey ve topluma karşı yalancıdır, hatta ihanet içindedir. Söz, insanın karakteridir. Özü ve sözü bir olmayan kişi er, geç kendi benzerini bulur. Hep aldatan hep aldanır. "Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar, dilleri var söylemezler" her şeyi zamana bırakır, unutturmaya çalışırlar. Hatırlatsanız veya ayıbı yapana ayıp olmasın diye ima yoluyla bu sözü düşündürseniz bile ya anlamazlığa gelirler, ya inkar ederler.
Söz ikrar vermektir. İkrar karar bildirir. "Ya öl ikrar verme / ya öl ikrarından dönme" sözü, sözün kudretli ve vazgeçilmezliğini en veciz şekilde gösterir. O halde söz yemindir, anttır, yazısız antlaşmadır, yazılı olmayan kanundur. Belgesi ise kişiler arası haktır, hukuktur, vicdandır.
Söz atılan ok, sıkılan kurşun gibidir, dönüşü olmaz. Onun içindir ki atalar "dokuz düşün bir söyle" demişler. "Her yara geçer de dil yarası geçmez" denilir. Bütün bu deyişler söze verilen değeri ve sözün insan hayatındaki önemini gösterir. Yunus dedenin "söz ola ağulu aşı /bal ile yağ ede bir söz" deyişindeki gizem ve büyüklük de kaynağını sözün gücünden, ihtişamından alır.
"Söz senettir" sözü bile sözü tanımlamaya, sözün önemini kavramaya yönelik iyi bir örnektir. Her sözün tanığı önce insanın kendisidir, insanın kendi vicdanıdır. İkincisi ise sözü duyan kişidir. Elbette Tanrı'nın tanıklığı inanmaya göre değişirse de ulu Divan'da bunun da ayrı bir hesabı vardır.