2. Abdülhamid dönemi döneminin maarif nazırlarından Emrullah Efendi'ye mal edilen bir deyiş vardır, ''Şu mektepler olmasaydı, ben bu maarifi ne güzel idare ederdim'' diye. Şimdiki Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, "Eğitimde asıl yük öğretmenin maaşıyla ilgilidir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesine bakarsanız, yatırım bütçesinin çok çok küçük olduğunu görürsünüz. Neye göre; personel maaşına göre. Bu tüm okullar için böyledir. Yani asıl yük kira varsa kirada ve öğretmen maaşındadır. Geri kalan yük, vergi yüküdür ve elektrik su parasıdır. Eğer vergi yükü devam ederse, eğer maaş devam ederse, büyük ihtimal bizim masraflarımız da büyük bir azalma olmaz" dedi geçen gün. Bu sözü duyunca ister istemez aklıma Emrullah Efendi geldi.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerine göre, Türkiye öğretmen maaşları açısından 33 ülke arasında 27. sırada yer alıyor. Hesaplamalara göre, Türkiye'de en üst düzeyde görev yapan bir öğretmen halen net 5 bin 634 lira maaş alıyor. Yoksulluk sınırı dayanmış 7 bin liraya. Gel de geçin bakalım bu parayla, tüm ihtiyaçlarını karşıla. Temel tüketim maddelerinin dışında kültürel etkinliğe katılarak kendisini sürekli yenilemeye parası yetmiyor eğitim emekçilerinin.
Bir de şöyle bir durum var ki 2002'de MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay %17,18 idi. Bu oran 2019'da %4,88'e, 2020'de ise yüzde %4,65'e düşmüş durumda. Bu bütçeleri sizler hazırladığınıza göre bir sorun varsa da bu sorunun temeli kim?
Toplumda ne zaman öğretmenden söz açılsa, hep "günah keçisi" olarak görülürler yazık ki. "Yatarak çok maaş alıyorlar, tatilleri uzun "gibi inandırıcı olmayan gerekçelerle öğretmene, olumsuz bakanların sayısı az değildir. Oysa, bilmezler ki, çocuklarını sıfırdan alıp, üniversite eğitimine dek hazırlayanın, koşuşturanın, gecesini gündüzüne katanın yüksek maaş almakla suçladıkları öğretmen olduğunu. Aslında bilirler de yine de gerçek olmayan söylemlerde bulunurlar. Bu tartışma hep sürer.
O öğretmenler ki, ıssız dağ başlarında, köylerde, ulaşımı zor olan yerlerde kendisi gibi yarının yöneticisi olacak halk çocuklarını Atatürk ilkeleri doğrultusunda yetiştirmek için çaba harcayan emekçilerdir. Aklıma geldi: TBMM kurulduğu dönemde Atatürk'e sorarlar "Paşam, milletvekilleri maaşları ne kadar olsun?" Atatürk cevap verir "Öğretmen maaşını geçmesin." Atatürk'ün öğretmene verdiği değerin bir ölçüsüdür bu konuşma. Çünkü eğitimin temel taşı olan öğretmenin ülke kalkınmasındaki önemini çok iyi biliyordu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK.
Öğretmensiz eğitim olamayacağına göre Sayın Bakanın böyle bir beyanatı hoş olmamış gibi. Nüfus arttıkça okula ve öğretmene ihtiyaç artmaktadır. Şunu iyi bilelim ki bir cami imamının maaşı, bir öğretmenin maaşından daha fazladır. İşe yeni başlayan bekçinin maaşı öğretmen maaşından fazladır. Diğer taraftan Millî Eğitim Bakanlığı, kadrolu öğretmen atama yerine ücretli öğretmene yer vermektedir. Ülkeler arasındaki sıralamada eğitim bakımından sonlarda oluşumuzun sebepleri arasında bunlarda olsa gerek.
Öğretmenin önemi bilinmelidir!
Tarih boyunca ülkelerin eğitime ve öğretmene verdiği önem apaçık görülmektedir. Ekonomisi bizim ekonomimizden çok daha kötü olan Gürcistan da bile en yüksek aylığı alan öğretmenlerdir. Bizleri yönetenler gelişmiş, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerdeki öğretmenlerin özlük haklarını inceleseler, bizdeki bozuk düzeni göreceklerdir.
Diğer taraftan eğitim ve sağlığın özelleştirilmesi yanlış olmuştur. Çünkü ne öğrenci ne de hasta müşteri değildir. Öğrencilerin ve hastaların bu konuda ödemek zorunda oldukları meblağların ne kadar yüksek olduğu ortadadır.
Gazeteci, Finlandiya Milli Eğitim Bakanına sorar "Neden ülkemizde özel okul yok?" Bakan cevap verir "Eğitim ticaret değildir."
Atatürk'ün öğretmene verdiği değer anlaşılmalı ve aynı şekilde değer verilmelidir. Ancak bu şekilde eğitimimiz ve ekonomi kalkınır.
Hani biz bize bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurduk?
Hani öğretmen bize hem ana hem babaydı?