Türk Dil Kurumu Büyük Sözlükte kadın; erişkin dişi insan, hatun kişi, zen olarak tanımlanmaktadır. Kadın sözcüğü sıfat olarak da analık ya da ev yönetimi bakımından gereken erdemleri, becerileri olan kişidir. Doğal olarak kadına annelik ve ev kadınlığı rolü yüklenmiştir. Kadın ev işleri ve çocuk bakımı ile uğraşırken erkek, ailenin reisi, evin geçimini sağlayan kişidir.
Ülkemizde ve diğer ülkelerde bu tanımların dışına çıkarak ev hanımlığının yanında bilimde, sanatta ve diğer birçok alanda öncülük yapmış kadınlar vardır. Bizim şansımız Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dâhiye sahip olmamızdır.
Kurtuluş mücadelemizde, kadınlarımızın yaptığı kahramanlıklar herkesçe bilinmektedir. Savaş devam ederken, Ulu Önderimiz yaveri İzzettin Çalışlar'a bir not verir. Bu notta "savaştan sonra ilk işimiz, Türk kadınını erkeği ile eşit haklara sahip kılmaktır" yazmaktadır. Savaşın ardından bir meclis oturumunda, Tunalı Hilmi Bey "Türk kadınını vatandaş sayalım" önerisini verir ama büyük bir tepkiyle karşılaşır. Bu tepki karşısında oturuma ara verilir. Söz konusu durum, üç kez daha tekrarlanır. Kısaca o dönemde Türk kadını vatandaş bile sayılmıyordu. Mustafa Kemal öncelikle konuşmalarına "hanımefendiler, beyefendiler" diye başlayarak, kadınlara verdiği önemi vurgulamaya başladı. Bir gün dernek üyesi kadınlar, Atamızı ziyaret etmek istediklerinde O, kadın haklarına karşı olan milletvekillerini toplantı varmış gibi odasına çağırtır. Kadınlar odaya girince Atamız ayağa kalkar ve kadınları alkışlamaya başlar. Milletvekillerine dönerek "beyler içeriye Türk kadını girdi, ayağa kalkın ve onları alkışlayın" der.
Bizler Mustafa Kemal Atatürk sayesinde birçok hakları Batı ülkelerinden önce kazandık. Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak Türk kadını önemli görevler üstlendi.
Bu girişin ardından her yazımızda bizlere öncülük eden başarılı Türk kadınlarının yaşamlarını, karşılaştıkları zorlukları inceleyeceğiz.
Kendim kimyacı olduğumdan, yazıma ilk kadın kimyacı Prof. Dr. Remziye Hisar'ı tanıtmakla başlıyorum.
Remziye Hisar (1902-1992), Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın kimyageri olup, kimya ve fizikokimya konularında eserler vermiştir. Hisar ayrıca Fransa'nın Sorbonne Üniversitesinden mezun olan ilk Türk kadınıdır.
Remziye Hisar, ilk ve orta eğitimini İstanbul'da o döneme özgü okullarda tamamlamıştır.
Darülfünun'un kimya bölümüne kaydını yaptıran Hisar, öğretmeni ve okul arkadaşlarıyla birlikte Bakü'ye gitti ve orada Doktor Reşit Süreyya Gürsey ile tanışıp evlendi. Orada umduğunu bulamayan Hisar, eşi ilebirlikte İstanbul'a döndü, ilk çocuğunun doğmasından sonra, Adana'da Darülmuallima'ya (Kız Öğretmen Okulu) müdür olarak tayin oldu.
Remziye Hisar, Cumhuriyet'in ilk yıllarında devlet tarafından Paris'e gönderilmiş, Sorbonne'da kimya bölümünde öğrenimine devam etmiştir. Özel sebeplerle Türkiye'ye dönmüşse de, daha sonra doktora eğitimi için 1930'da tekrar Paris'e gitmiştir. Sorbonne'da o dönemde Langevin ve Madam Curie gibi çok tanınmış akademisyenler vardı. Remziye Hisar, Sorbon'dan doktora derecesiyle mezun olan ilk Türk kadınıdır.
Remziye Hisar, doktora tezini tamamladıktan sonra, Türkiye'ye dönüp, İstanbul Üniversitesi'nde fiziko kimya doçenti olarak görev yapmıştır. 1947 yılında İTÜ Makine ve Kimya doçentliği görevine başlayan Hisar, 1959 yılında profesör olmuş ve 1973 yılında emekliye ayrılmıştır. O'nun kimya dalındaki buluşlarını içeren 16 tebliği Fransa'da yayınlanmıştır. Ülkemiz bilim hayatına önemli katkıları olan Remziye Hisar, ünlü fizikçi Feza Gürsey ve psikiyatrist Deha Gürsey'in annesidir. 1955 yılında Fransa'nın "Officiel d'Academie" nişanını, 1991 yılında TÜBİTAK Hizmet Ödülünü alan Remziye Hisar, 1992'de oğlu Feza Gürsey'in ölümünden kısa bir süre sonra vefat etmiştir. Remziye Hisar, dönemindeki arkadaşlarıyla birlikte Türk Üniversiteli Kadınlar Derneğini (TÜKD) kurmuştur.