KNİDOS AFRODİT’ ini İDAMDAN KURTARAN GÜZEL GÖĞÜSLERİ MİYDİ?
Değerli okurlar, bu kez de Datça/Knidos’ tayız. “Tanrı, sevdiği kulunun uzun ömürlü olmasını isterse DATÇA’ ya gönderir” Yunanlı Coğrafyacı STRABON. Herkes de bilir ki yurdumuzda oksijeni bakımından en temiz yer Kaz Dağları’ ından sonra DATÇA gelir. Her ne kadar DATÇA merkezine birkaç kez gitmişsek de KNİDOS’ a 12-13 yıl kadar önce bir motor grubuyla gitmiştik. Sanırım bir son bahar günüydü, Harabeleri, iç limanı, dış limanı, belirli yerleri görüp fotoğraflayıp dönmüştük. Hatta akşam karanlığı bastırmıştı, bir de yağmur tutturmuştu. O geziyi de yazmıştım. Ama o zaman AFRODİT’ in Dikkat çeken bir efsanesi olduğunu bilmiyordum. Geçenlerde bir kitapta okudum. Oldumolası tarihi anlatılar çok ilgimi çeker ve hep yazarım. “Yaratıcı Tanrıça AFRODİT ile YIKICI TANRI ARES, geceleri buluşup gün ağarmadan ayrılarak ilişkilerini gizlice sürdürüyorlarmış. Ama bir gece uyuyakalmışlar. Güneş, gökyüzündeki yerini aldığında hala yan yana uyumakta olan âşıklar gökyüzüne yakalanmışlar. Güneş, gördüklerini hemen yetiştirmiş AFRODİT’ in kocası surat yoksulu HEPHAİSTOS’ a. İki çıplak aşığı bir fileyle kıskıvrak yakalayıp bağlamışlar ve teşhir etmişler ihânetleri ibret-i âlem olsun diye. Göz kamaştıran bir güzelliğe sahip olan AFRODİTE “GÜZELLİK TANRIÇASI” dır. Efsaneye göre dalgaların köpüğünden doğmuştur. Bir ilkbahar sabahı, Kıbrıs adası kıyılarında kıpırtısız olan deniz birdenbire köpüklü beyaz bir dalga ile hareketlenmiş. Bu dalga ile birlikte bir sedef kabuğu kıyıya vurmuş. Sedefin kapağı açıldığında içinden güzeller güzeli AFRODİT çıkmış. Beraberinde AŞK TANRISI olan oğlu EROS da vardı. Kumsalda yürüdükçe bastığı yerlerde renk renk güzel kokulu çiçekler açıyordu. Zamanın TANRIÇALARI olan HORALAR onları karşıladılar ve önce AFRODİT’ i güzelce yıkayıp vücudundaki tuzlu deniz suyunu temizlediler. Uzun saçlarını örüp başını altın bir taçla süslediler. Üzerine süslü elbiseler giydirip boynuna kıvılcımlar saçan kolyeler taktılar. Daha sonra onu ve oğlunu alıp OLYMPOS’ a çıkarttılar. OLYMPOS’ taki TANRILAR, bu güzeli görünce hayranlıklarını gizleyemediler. O günden sonra AFRODİTE, güzellik ve aşk tanrıçası olarak OLYMPOS’ ta diğer Tarı ve Tanrıçalarla birlikte yaşamaya başladı. Afrodit, GÜZELLİĞİ İLE YALNIZCA Tanrıların değil, insanların da gönüllerini fethetmişti. İnsanların kalplerine sevgi ve aşk tohumlarını serpiyor, onlara neşe ve sevinç veriyordu. Diğer yandan kimi zaman bu neşe ve sevinç aşk acısına da dönüşebiliyordu. Güzel TANRIÇA, gücünü yalnızca insanlar ve TANRILAR üzerinde göstermezdi. O, tüm tabiata söz geçirebilirdi. Tek bir tatlı bakışıyla kudurmuş dalgaları sakinleştirir, nefesi ile deli gibi esen rüzgârları dindirirdi. Yeryüzünde her şeyi o diriltir, o canlandırırdı. Kurumuş çiçekleri tekrar canlandırır, dünyayı süsler, güzelleştirirdi. Tüm OLYMPOS TANRILARI ona âşıkmış, hatta ölümlüler bile. Çok sevgilisi varmış. Ama sadakatten hiç nasibini almamış. Bu güzel ve emsalsiz kadın, çok çirkin, üstelik topal biri ile evlenmiş. Kiminle mi? Demirci ustası HEPHAİSTOS ile. Vardır mutlaka bir bildiği. Bir ara da Savaş Tanrısı ARES’ le evlenmiş ve üç de çocuğu olmuş. O’nun ÜÇ GÜZELLER YARIŞMASI efsanesi de vardır. O’nu şöyle tarif ederler: “Kızıl saçlı, hafif etine dolgun, dolgun dudaklı, hokka burunlu, güzel tabi çok güzel bir kadın. AFRODİT’ in nitelikleri saymakla bitmiyor. Knidos AFRODİT’ nin ise acıklı bir öyküsü var, şöyle: Praksiteles, Atina’ lı bir HEYKELTARŞTI. Bir gün ressam bir arkadaşıyla DATÇA yakınlarındaki KNİDOS’ ta bir akşam vakti sahilin kuytu bir yerinde içkisini içip sanattan konuşuyorlardı. Tepedeki bir manastırdan Rahibelerin indiğini gördüler. Rahibeler, sahile gelip elbiseleriyle denize girdiler, biraz serinlemek için. Aralarından yalnızca biri çırılçıplak soyundu. Genç kadının vücudunu gören PRAKSİTELES, hemen o anda o vücudun heykelini yapmadan yaşayamayacağını hissetti. Ertesi günü manastıra gidip Başrahibeden genç rahibenin heykelini yapmak için izin istedi. “Biz karışmayız” dedi Başrahibe. ”Kendisine bir sorun, kabul ederse heykelini yapabilirsiniz” Heykeltraş, genç rahibeyi heykelini yapmak için poz vermeye ikna etti. Heykelini yaparken kızın hikâyesini de öğrendi. Genç kız, bir adamı öldürmüştü. Mahkeme, genç kızı idama mahkum etmişti. Yargıçlar, idam kararını okudukları sırada genç kızın artık yapılacak bir şey kalmadığını gören avukatı, birden ortaya fırlamış, genç kızın yanına gidip üzerindeki elbiseyi parçalayarak kızın çıplak bedenini yargıçlara göstermişti: “BU MEMELERİ YOK ETMEYE RAZI OLACAK MISINIZ?” Genç kızın memelerini gören yargıçlar, yeniden toplantıya çekilmişler ve güzel memelere kıyamadıkları için kararlarını değiştirip kızı bir manastıra kapatmaya mahkum etmişlerdi. İşte PRAKSİTELES, “HAYAT KURTARAN OVÜCUDUN HEYKELİNİ” yaptı. Adını da “KNİDOS AFRODİTİ” koydu. YENİ GEZİLERDE ve YENİ ÖYKÜLERDE BULUŞMAK UMUDUYLA ŞEN ve ESEN KALINIZ.