MİLAS'TA"LABRANDA" ANTİK KENTİ.
Değerli okurlar, geçen hafta konu ettiğimiz ALİNDA ANTİK KENTİ' inden ayrılınca atımızı doğruca 17 km. ilerideki BİR BAŞKA antik kente; "LABRANDOS" a sürdük. Yine yemyeşil bir ovada, sarı şeritli bir asfaltta ilerleyerek Aydın/Muğla il sınırını geçerken her yerin ak topraklarla kaplandığını, 30-40 tonluk hafriyat kamyonlarının yollarda vızır vızır işlediğini gördük. Bu devasa yük kamyonları, sanki yanımızdan değil de üstümüzden geçiyorlardı. Ayrıca bu yük kamyonları, anlaşılan yaz sıcaklarında asfaltı katmer katmer yoğurmuşlar ve tırtırlı bir yol haline getirmişlerdi. Aracımız mecburen tırlayarak/turlayarak yokuşları tırmandı ve tepeden öbür yüze sarkınca Milas sath-ı mailine geçtiğimizi anladık. Çamlar arasındaki dar ve bol virajlı yol bitince de birden kendimizi LABRANDA' da buluverdik. Aracımızı bir kenara park ederek hemen antik alana duhul eyledik. Burasının girişi de ücretsizdi. Milas'tan ayrıldıktan sonra yani, 17-18 yıldır buraya uğramamıştık. Oysa Milas' ta iken sık sık geliyorduk. Buranın bekçisiyle de tanışıyorduk. Bekçi yine köylerden birindendi ve o da ailesiyle burayı bekliyordu. Hemen bize "Hoş geldiniz!" deyip masalarına davet ettiler. Ali adlı görevli, burada 13 yıldır çalışıyormuş. Yanında bir köylü daha vardı. Onu da tanıştırdı. "Kargı Köyünden Ali arkadaşımız" diye. "Bizim Muğla Milletvekilinin ağabeyidir!" diye de ekledi. Köylü Ali'ye şöyle bir baktım. Hiç Milletvekili akrabası olan birine benzemiyordu. Sakalları uzamış, üstünde bir balıkçı kazağı, ayağında yamalı bir pantolon ve kara lastik ayakkabılar. Ellerini tutup öpmek geldi içimden. Sarıldım ellerine "izin vermedi". Baltayla, kazmayla, orakla, sabanla, zeytin dağında, odun peşinde, taşla/toprakla, hayvan beslemekle/gübreyle uğraşmaktan nasırlaşmış, parmakları pare pare olmuştu. İçim acıdı/tüm köylüleri gözümün önüne getirdim. Hemen her köylünün eli, ayağı böyledir. Ama kardeşi Milletvekili olan biri neden hala bu halde? Bu vekil, kardeşi ya da kardeşleri için hiçbir şey yapmadı mı, yapamadı mı? Bir başka oldum ve Hanımı orada, kadınlarla ve görevlilerle baş başa bırakarak kendimi antik kentin taşlarına, duvarlarına, labirentlerine vurdum. Yemyeşil çimenleri arasında, yüzeyde kalan yapıların görüntülerini fotoğraflamaya koyuldum.
Antik çağda Anadolu'nun güney batısında yaşayan halka Karlar, ya da Karya' lılar deniyordu. Bu halk, komşuları Likyalıların diline akraba olan Hint-Avrupa kökenli Karca konuşuyorlardı. Burası kuzeyde Büyük Menderes ve Dalaman çayı ile sınırlıydı. M.Ö. 546'dan itibaren Karya, Pers İmp. luğuna bağlı ve İran-Persepolis' teki büyük kralın atadığı "SATRAP" denen valiler tarafından yönetiliyordu. Bunlardan ilki HEKATOMNOS' tu. Onu da birbiri ardına beş çocuğu izledi. Onlara HEKATOMNOSOĞULLARI denirdi. En büyükleri MAUSSOLLOS,(Bodrum'daki MOZOLE' den.) tan sonra hem karısı hem de kız kardeşi olan ARTEMİSİA, sonra İDREUS, onun da hem karısı hem kız kardeşi olan ADA, en son olarak da en küçük kardeş PİKSADAROS başa geçti. Büyük İskender, 334 yılında ADA' yı tekrar başa geçirdi. Batı Karya' daki en kutsal alan özellikle M.Ö. 4. Yy. da LABRAUNDA idi. Çünkü burası, HEKTAMOSOĞULLARI' nın gözdesiydi. Bu zamanlarda LABRAUNDA kutsal alanı hiçbir kente bağlı gözükmüyor. Muhtemelen burası bağımsız bir alan ve haç yeriydi. Çevredeki tüm köylerin halklarına aitti ve kendi rahipleri tarafından yönetiliyordu.
LABRANDA-LABRAUNDA-LAMBRAUNDA-LABRYANDA. Kutsal alanının adı her ne kadar LABRANDA yazılmış ise de yukarıdaki yazılışların hepsi doğrudur. Karmaşanın nedeni buranın antik çağda asırdan asra değişmesi sonucudur. Kutsal alanın hemen yukarısında dikkat çeken bir kaya var: YARIKKAYA. Bu kaya, adeta bir yıldırım çarpmasıyla yarılmışa benzer. Bura halkı, Gök Tanrısının bu kayada yaşadığına inanırmış. Bu kayanın tam altında bir pınar kaynıyor ve antik çağda buraya bir çeşme yapısı da inşa edilmiş. Buradaki en eski yapılar bu çeşme çevresinde ele geçirilmiş. Burada hayat sıkıcıydı, ancak zaman zaman şenlikler yapılıyordu. En büyük şenlik de Zeus' a kurbanların sunulduğu ve beş gün devam eden şenliklerdi. Buraya Milas' tan taş döşeli yolu takip ederek yada dağın arkasındaki ALİNDA ve ALABANDA' dan geliyorlardı. Antik alandaki en büyük ve ayakta kalan yapı ANDRONA' dır. Bu andron (Antik Yunan evlerinde erkeklere ayrılmış bölüm) ya da "selamlık" yapısı, muhtemelen İDERUS tarafından yaptırılmıştır. Yapı, 10 m yükseklik ve 12 metre genişlikteki mermer cephesi triglifli (üçüz yiv) Dor frizi (Eski Yunan ve Roma yapılarında taban kirişiyle çatı arasında kalan, üzeri boydan boya kabartmalarla süslü bölüm) altında iki İON sütununa sahiptir. Yapı içinde duvarlar boyunca uzanan klineler (mezar içerisinde taştan sedir), dinsel yemekler için kullanılıyordu. Yapının arka duvarındaki nişte muhtemelen İderus, karısı Ada ve Tanrı ZEUS' un heykeli bulunuyordu. ZEUS TAPINAĞI: Mermer tapınak, İDERUS tarafından yaptırılmıştır. 6.4 metre yüksekliğinde ve 6x8 İonik sütuna sahiptir. Yapı içinde ZEUS' un kült (kutsal/sanatsal) heykeli bulunuyordu. Labranda, Milas' a 14 km. lik taş döşeme bir yolla ulaşılan, Koca yaylada bulunmaktadır. Buradaki kazılar, 1948 yılında İsveç'in Upsala Üniv. Den Prof. lerinden A. W, PERSSON tarafından başlatılmış ve aynı üniversiteden Prof. Dr. Pontus Helliström başkanlığında devam ettirilmiştir. Daha sonra zaman zaman devam ettirilen kazılar, 1914 yılında Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsünden Doç. Dr. Oliver Can Henry başkanlığında yapılmıştır. "Çift baltalı Tanrı ZEUS Labrandos kültünün kökeninin su kaynağı ve tapınak terasının hemen üzerindeki büyük kayaya(YARIKKAYA) bağlandığı düşünülmektedir. Değerli okurlar, önceki yazılarda da belirttiğim gibi tarih çok derin, çok ayrıntılı ve uzun. Burada daha fazla ayrıntıya giremiyoruz. Anlatamadıklarımızı fotoğraflarla desteklemeye çalışacağız. Meraklıları araştırabilirler, gezip görebilirler. Önceki yazıda da söylediğimiz gibi buraları gezmenin tam da zamanıdır. HOŞÇA KALIN, DOSTÇA KALIN.