BAZI OSMANLI DİVAN ŞAİRLERİNİN TÜRK ALGILAMALARI -I-

 

Dünyada kendi milletini, Türkler kadar aşağılamış yazar ve şairlere sahip bir başka ülke var mıdır, ben bilmiyorum. Türkler, önemli bir millet olmalarına rağmen, bilhassa Selçuklu ve Osmanlı döneminde, sultanlarının, kendi soyundan gelen insanlarını ihmal etmesi nedeniyle, cahil kalmış, devlet yönetiminde görev alamadıkları için söz sahibi olamamışlardır. Halbuki Türkler, ülkenin asıl unsurudur ve Malazgirt'te, Alpaslan'a zaferi kazandıran, Osman Bey'le birlikte Osmanlı Beyliğini kuran Türklerin Kayı boyunun insanlarıdırlar. Bu Türkler zaman gelmiş gerek yönetim, gerekse Divan şairleri tarafından hor görülmüş, aşağılanmışlardır. Peki bunun nedeni nedir? Selçuklu ve Osmanlı Sultanları, devlet yönetimine Acem'den, Sırp'tan, Bulgar'dan ,Rum'dan, Arnavut'tan çocukları alıp eğitip, devletinin yönetiminde onları söz sahibi ederken, Türkleri tarım işinde çalıştırır, sadece askerlik yaptırırsa, sanattan ve yönetimden uzak tutar, eğitmezse, bu halk nasıl aydınlanacak ve içinden nasıl okumuş insanları çıkarabilecektir? Osmanlı Devleti, devşirme yoluyla aldığı azınlık çocukları yerine, Türk çocuklarını alıp, Enderun da eğitseydi, belki kendi geleceği açısından daha iyi olurdu. Ama bu çalışma yapılmamış, vergide ve askerlikte aranan Türk insanı, cehaletin kucağında asırlarını geçirmiştir.

                Osmanlı Divan şairleri, yani okumuş kesim insanları, imparatorluğun asıl unsurunu oluşturan Türkleri hep kötülemiştir. Halbuki bu şairlerin birçoğu azınlık kökenlidir ve asıl devleti oluşturan Türklerin vatanında yaşamaktadırlar. Yani Türkler, onların efendileridir, ama bu böyle olmamış, Türkler, devlet yönetimi tarafından görmezlikten gelinince, onların çizdiği edebiyatın şairleri de fırsatını bulup, Türkleri kötülemeyi sürdürmüştür.

                İran şahlarından III. Menucihr'in oğlu Celalüddevle Ahıstani Türk kökenli Nizamı Gencevi'den "Leyla vü Mecnun" hakkında bir kitap yazmasını istemiş ve bu eserini dilinin Farsça olmasını istemiştir. Ve eserin yazım işini verirken şunları söylemiştir.

                 Türk Dili yaramaz şah neslimize

                Eksiklik getirir Türk dili bize

                Yüksek olmalıdır bizim dilimiz

                Yüksek yaratılmıştır bizim neslimiz.

Ş. Aşurbeyli- Şirvanşahlar- T.D. Vakfı Yayınları İslam Ansiklopedisi 2010 Ankara

Bakın burada şah oğlu, kendi dilini öncelerken, bizim sultanların Türk Diline o devirlerde önem vermediklerini ve eserlerimizin Arapça ve Farsça yazımını teşvik ettiklerini biliyoruz.14.yüzyılda yaşamış olan Ahmet Eflaki, Türkleri bozguncu, bağ bozan olarak tanıtırken, Rumları dünyayı imar eden bir millet olarak tanımlamıştır. Divan şairlerinin çoğu ya azınlıklardan olduklarından ya da aldıkları eğitim nedeniyle, Türk insanına ve kültürüne yabancıdırlar. Örneğin: Divan Şairlerinden Ali;

                Tohm-ı Türk'ün zehr-i katil katresidir kim verir

                Bir büyük bezmin gider cam-ı sürur encamanı.

derken" Türk'ün tohumunu, katil bir zehir damlasına benzetmiştir."

                M.F.Köksal- Divan Şiirinde Tür- Kesit Yayınları 2016 Ankara

Şair Hamdullah Hamdi ise Türkleri kötülemek için aynı çizgiyi sürdürür.

                Bilmeyen andelipi (bülbülü) serçe sanır

                Billuru görse sırça sanır

Hamdi- Yusuf İle Züleyha- Haz: Naci Onur. Akçağ Yay. 1991 Ankara

Bu noktada şu soruyu soralım. Bu divan şairleri neden Türk insanını kötülemek gereğini duymuşlardır? Ayrıca bunlar Enderun'da veya Osmanlı medreselerde okumuşlardır. Verilen eğitim onları Türk insanına düşman olacak şekilde mi yetiştirmiştir? Bu şairlerin yazdıkları bu tür beyitlerdeki Türklere karşı tutumları bu gibi soruları akla getirmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI