Unutamadığım günlerden biriydi,
Okula başladığım o sabah.
Bir eylül sabahında,
Annem giydirmişti siyah önlüğümü,
Beyaz yakamı bağlamıştı ablam.
Babam elimden tutup götürmüştü okula,
Taşlı, tozlu yollardan yürüyerek.
Toplandık okulun bahçesinde
"Burası" dediler "sınıfınız", girdik sıraya,
Hepimiz ürkek, hepimiz gariptik,
Baktık bir süre birbirimize.
Yanımızda diziliydi bizden üst sınıflar,
Kır saçlı bir adam geldi durdu sınıfların önünde
Yanında bayrağı tutan bir öğrenci.
Kesildi bir anda uğultu, derin bir sessizlik oldu,
Okul müdürü dediler kır saçlı adam için,
Gür sesle başladı konuşmaya,
Ne anlatmıştı hatırımda yok söyledikleri
Ardından" Rahat! Hazır ol, Dikkat!"
Yankılandı İstiklal Marşı'nın nağmeleri.
Kimimiz önlüklü yakalı, kimimizin yoktu önlüğü.
"Yürüyün!" dedi bir öğretmen, "izleyin önünüzdeki sınıfı"
Takip ettik, onları girdik içeri,
Boş bir odaya aldılar bizi,
Anladık sınıfımızdı burası.
Oturduk sessizce sıralara,
Anlamaya çalışıyorduk olacakları,
Bakınıyorduk etrafa şaşkıncasına.
Siyah bir tahta vardı, tam karşıda,
Üstünde bir Atatürk resmi,
Yanında İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe,
Sol duvarda mevsimler köşesi,
Sağ tarafta bahçeye bakan pencereler.
Önümüzde bir öğretmen masası, üstü bezle örtülü,
Üstünde sınıf defteri, yanında boş bir vazo,
Arkasında tahta bir sandalye
Az ötesinde ve yanda
Geniş ve büyük sınıf kapısı.
Zil çaldı
Kıvırcık saçlı bir bayan girdi sınıfa.
Hep birlikte kalktık ayağa,
"Oturun!" deyince birlikte oturduk yerimize
"Çocuklar" dedi" Hoş geldiniz, okulunuza ve sınıfınıza
Birlikte göreceğiz bu sene dersleri
Üzülmeyin! Korkmayın! Birlikte sevin,
Okulunuzu, derslerinizi ve arkadaşlarınızı."
Rahatlatmıştı bu sözler gönlümüzü.
Cılavuz Köy Enstitüsü mezunuymuş,
Sonradan öğrendik
Mezun olduğu okulunu.
Bu sözlerin arkasından
Tek tek kaldırdı sırayla hepimizi,
Tanımak istiyordu belli ki bizleri,
Ardından söyledi alınması gereken, defteri, kalemi, silgiyi
"Tamamlayın en kısa zamanda bu dediklerimi
Yarından itibaren göreceğiz sizinle dersleri."
Dediği gibi ertesi gün başladı dersler.
Alfabeyi öğrenmek için evden getirdik
Mısır ve fasulye tanelerini...
O yazdı tahtaya, harfleri, rakamları,
Biz tahtadakilere bakarak, dizdik aynısını sıralara
Bir oyun sandık yaptıklarımızı
Böylece öğrendik alfabeyi, rakamları.
Sarı renkliydi matematik, düz uzundu resim defteri
Çizgiliydi müzik defterinin sayfaları,
Kareli deftere yazarak öğrendik el yazısını,
Çini mürekkep kullandık, kalemimiz rediz uçlu
Böylece geliştirdik yazımızı.
Sulu boya, kuru boya, kullandık resim derslerinde
yapmaya çalıştık, gördüklerimizi benzetmeye.
Ezberledik, söyledik marşları,
Spor yaptık, oynadık hep birlikte,
Bayramlarda geçtik kortej önlerinden
Karmış, yağmurmuş aldırmadık
Gururla attık adımları.
Sevinçle döndük evlerimize.
Yıllar kovaladı yılları,
Bu sayede tanıdık farklı arkadaşları.
Yeni yüzler, yeni öğretmenler, yeni okullar.
Zamanla unutuldu çoğunun siması,
Ama bazılarının hiç silinmedi sözleri
Unutulmadı hareketleri.
Kaldı aklımızda bazılarının önemli izleri.
Bir coğrafya öğretmenimiz vardı lisede,
Kederli ve hüzünlü gezerdi sınıfta,
Emekli olacağı yıl girdi dersimize,
Okul bitiminde vedalaştı hepimizle,
"Özür dilerim!" diyerek başladı sözlerine
"Özür dilerim sizlerden gençler!
Görmeden anlattım biliyor musunuz,
Niyagara Şelalesi'ni, Himalayalar'ı?
Görmedim Nil Nehrini, Klomanjora'yı
Kitap bilgilerimle verdim sizlere,
Umarım anlamışsınızdır halimi?
Böyle başladım, böyle bitirdim mesleği
"Garip" dedi değil mi?
Matematik öğretmenimiz, adı gibi zekiydi,
Çözerdi sorduğumuz tüm soruları.
Çok ustaydı geometri şekillerini çizmede
Emekle, çalışmakla oluyor derdi her şey.
Bir gün konumuz "Tales Bağıntısı"ydı,
Bir arkadaşımız "anlamadın" dedi bu bağıntıyı
Tekrarladı öğretmenimiz birkaç kez,
Tekrarladı defalarca,
"A"nın "B"ye , "C"nin "D"ye oranının
Neden eşit olduğunu,
Ama arkadaşımız hala anlamamıştı anlatılanları
Terleyip sinirlendi öğretmen,
Kaldırıp attı tebeşiri tahtaya
Dönüp bizlere baktı
"Bu memlekette, mal müdürlüğü var, insan müdürlüğü yok,
yapılmaz bu meslek."
Deyip, çarptı çıktı kapıları
İşittik sonradan istifa edip
Ayrılıp gittiğini.
Kısa bir dönem dersimize girdi
Edebiyat öğretmenimiz güzel bir bayandı,
Büyülerdi anlattıkları konularla bizleri,
Metinleri okuturken müdahale ederdi,
Düzgün okumayanlara, okumalarını.
Tekrarlatırdı aynı satırları, aynı yerleri.
Bir gün konumuz, Amerikan Edebiyatı'ndan
"Anna Belli" idi
Kendi okudu, birlikte açıkladık dizeleri
Hepimiz sevmiştik bu şiiri.
Ne oldu bilemedik ders bitiminde,
Öğretmenimiz ayağa kalktı,
"Ben güzel anlattım çocuklar,
Galiba anlamadı içinizden bazıları"
Neden böyle söyledi diye düşündük,
Tahmin edemedik bu sözleri neden ettiğini.
Her mezuniyet üzmüştür ruhumu,
Diploma alıp ayrıldığım okullar,
Bina olarak haylimdedir.
Gezerim sessizce bahçelerini.
Olurum arkadaşlarımla beraber
Yazılı sabahlarını, sözlü saatlerini,
Heyecanla duyar hatırlarım,
Okulları çevreleyen duvarları.
Kol kola gezdiğimiz arkadaşları
İçinde oturduğum sınıflar, sıralar.
El sallarlar sanki bana
Uzakta kalmış dostlar gibi.
Yıllar sonra görmeye gittim ilkokulumu
Yanına eklemişlerdi yeni binaları
Okuduğum yılların izleri kalmamış
Yabancı geldi dolaştığım okul bahçesi,
Hâlbuki bizim okuduğumuz o ilkokul binası,
Kurtuluş Savaşı'nda dispanser olarak kullanılmıştı.
Yıkmışlardı bu gerçeği, silmişlerdi bir hafızayı,
Yok etmişlerdi bir tarihi
Bilerek, isteyerek birileri.
Penceresinden baktım okuduğum sınıfa,
Akıllı idi tahtası,
Bahçede gezdirdim gözlerimi,
Kesilmişti dallarına taş attığımız ceviz ağaçları
Yoktu sınıfımızın karşısında açan akasyalar.
Tek başına yükselen o mor dut ağacı,
O da yoktu yerinde.
Zemine baktım, toprak yok çim yok,
Asfalttı zeminin her yeri.
Hayal ettim okul arkadaşlarımı
Kaybolup gitmişlerdi
Yoktu ortalarda hiç biri.
Zil çaldı
Sesi çıngırak değil, garip bir melodiydi,
Nöbetçi öğretmene baktım,
Çaresizce dolaşıyordu okul bahçesinde.
Talebe ilgisizce yürüyor giriş kapısına,
Hepsinin elinde cep telefonu
Gözler görüntüde,
Parmaklar arıyor tuşları.
Değişim bitirmiş güzellikleri,
Bitirmiş arkadaşlıkları, dostlukları.
Yerini almış testler. kurslar, etütler.
Öğrencilerin üzerlerinde yok ne önlük ne de yaka
Herkes piknikte gibi
Silinmiş bir dönem,
Yok edilmiş geleneklerin en güzelleri.
Hani nerde lacivert şapkalı öğrenciler?
Hani kolalı gömlekli gençler?
Hani beyaz, sarı kurdelalı utangaç kızlar?
Tok sesli, nasihat eden okul müdürleri,
O, fedakâr öğretmenler?
Üzüldüm aradım geçmiş yılları,
Lacivert şapkalı ortaokul yıllarımı
Ağırdı dersler, zorluydu okul yılları,
Sözlüler, yazılılar, ikmaller, kalmalar, belge almalar.
Disiplin cezaları, ihtarlar, tartlar, sürülmeler .
Bütün derslerden girilen, okul bitirme sınavları
Nasıl başarmışız bunca dersi,
Nasıl atlatmışız bunca badireyi?
Hissediyordum yaşadığım zorlukları.
Yeniden okur musunuz diye sormayın,
Biz kapattık artık devrimizi.
Bilmem yeniler ararlar mı, yıllar sonra
Benim aradığım gibi okul yıllarını?
Onların da hayalinde kalacak biliyorum,
Okula başladıkları o ilk sabah,
Okul binaları ve sınıf pencereleri
Unutamayacaklar hiçbir zaman
Dolaştıkları okul bahçelerini
arkadaşlarını ve bazı öğretmenlerini.
Ömer Kamil Yılmaz
25 Mart 2007 Menteşe/Muğla